Yeni tanıştığım arkadaşımı eve girmeme rağmen henüz görmemem beni endişelendirirken, Annesinin kıyafetlerinde ve elindeki kanlar bu endişe ateşinin altına yakacak yığıyordu.
Sonunda Annesi vardığı nokta ile birlikte dayanamayıp yere çökerken şaşkınlıkla ağzımı araladım. Gözlerinde ki parıltıyı gördüğüm çocuğun sağ kolunda dikine ve derin gözüken bir kesik vardı.
Gözleri açık halde yere bakan bedene baktıkça gözümün önünde beliren Babamın sedyede yatan soluk vücudunu görmek kalp atışlarımı hızlandırıyor ve nefesimi tıkıyordu fakat kendime gelmeliydim.
Hırkamı çıkararak Seungmin'in yanına çöktüm. Kafasını dizlerime yaslarken, çıkardığım hırkamı koluna sarıp, ayrılmış deriyi ellerimle baskı yaparak birleştirdim ve bastırarak kendimce kanamasını engellemeye çalıştım.
Böyle durumlarda yaralı kişinin uyumaması gerektiğini biliyordum bu yüzden kucağımda duran kafasına dönüp baygın bakışlarını yakalamaya çalıştım. O sıra da yeni gelen Ağabeyim ne olduğunu kavramaya çalışıyordu ve anın heyecanıyla olsa gerek duymadığım ve şu an kulağıma dolan gürültüyle de tüm apartman sakinlerinin kapıya istiflendiğini tahmin ediyordum.
"Hyung! Ambulans'ı ara! Hızlı ol!" yüksek sesle söyleyip, telefonunu aceleyle çıkarıp kulağına dayayan Ağabeyime baktığım birkaç dakika sonrasında yüzüme baygın bakışlarıyla odaklanmış Seungmin'e döndüm.
"Seungmin, uyumamalısın. Tamam mı? Benimle konuş ve uyuma." yoğun şevkat içeren yumuşak ve titreyerek çıkan sesimle dudağımdan dökülen kelimeler Seungmin'in dudağını yalayıp kafasını biraz daha bana döndürmesiyle sonuçlandı.
"Çok uykum var. Hyunjin... Biraz bile uyuyamaz mıyım?" çatlayan sesi ve kelimeler ağzından çıkarken bile boğazının acıdığını belli eden sesiyle konuştuğunda kafamı iki yana sallayarak gözlerine bakmaya devam ettim. O sıra da Annesinin ağlayışları kulağımda yankı yapıyordu. Ona bir şey olmamalıydı.
"Hayır, Seungmin. Beni dinle. Uyuma. Dayan, lütfen. Yardım gelene dek benimle konuş. Lütfen... Lütfen uyuma." hızlı, ses tonumdan ve yüzümden korktuğum açıkça anlaşılırken konuşmak benim için zordu.
"Siyah iyi mi?" beni dinleyerek, uyumamak için uğraşacağını belli eder şekilde konuşurken, korku dolu ifademi bozamadan gülümsedim. Garip gözüktüğümü biliyordum fakat deli gibi ağlamamak için kendimi zor tutarken numara yapamazdım.
"Daha iyi. İyileşecek." gülümsememe birkaç saniyeliğine takılan gözlerinden sonra hafifçe gülümseyip kafasını yana doğru yatırdı. Birkaç saniye sonra yine bana döndü.
"Sahibi gibi o da çok şirin." kendimi zorlayarak kıkırdadım.
"Beni şirin mi buluyorsun?" mırıldanarak onay verdiğinde gülümsedim.
"Sen benden daha şirinsin. Hatta Siyah kadar." gülümseyerek kafasını karnıma doğru yasladı.
O sıra da içeriye sedyeyle birlikte dalan görevlilerle birlikte onlara döndüm. Ellerimle baskı uyguladığı kolunu dikkatlice kontrol ederken, Seungmin hala baygın bakışlarıyla beni süzüyordu.
Seungmin'i sedyeye ordan da dışarıya alırlarken Annesi ağlamasına ara vererek peşinden gitti. Ev boşaldığında Ağabeyim gelip bana sarıldı. Gözlerimin dolduğunu biliyordum. Kan görmeyi sevmiyordum ve aklıma Babamın gelmesiyle gözlerimin dolmasından da nefret ediyordum.
Ama Seungmin iyileşecekti. İyileşmeliydi. Sebebini bilmiyordum fakat kolunu kesecek kadar ileri gitmesini sağlayan şeyi merak ediyordum. Bunu ondan öğrenecektim.
*
Sizi seviyorum, kendinize cici bakın💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain ☘ hyunmin
Fanfiction"Yağmur artık benim için ruhumu dinlendiren efsunlu bir iksirdi." © yuu, 2019