Rohanda Bölgesi

568 75 336
                                    


Rohanda Bölgesi

Sadığın kapağını araladı genç kadın. Bedenine uzun süredir hükmeden acıyla yere çöktü. Bileğindeki ametist taşından yapılma bilezikler şakırdadı. Kahverengi sandığın içinde sakladığı anı kristallerine baktı. Ona dair her bir anısını minik kürelerden izleyebiliyordu. Yüzlerce anıya sahipti. Düşündüğünde hatırlayamasa da ruhu biliyordu. Neler yaşadığını, ruhundaki düğümleri, bedeninde geçmek bilmeyen sancıları biliyordu. Hepsi oradaydı.
Tüm güçlerinden vazgeçip, zamanı geriye alma gücü bahşedilseydi hiç düşünmeden yine onu seçerdi. Onunla olan anılarını tek gün yaşamak durumunda dahi kalsa, bir saniye bile düşünmezdi.

Ona dair olan hiçbir anının silinmesini istememişti. Bu yüzden bedeninden sökülüp saklanmasına razı gelmişti. Anıları bedeninden sökülürken yaşadığı acıyı hatırladığında parmakları titredi. Elini saçlarına götürüp ağlamaya başladı. Sinir krizi geçiriyordu. Onsuz bir hiçti. Defalarca ona dönmek istemişti fakat burada hapisti. Altından bir kafesteydi.

Ona sırtını dönmek kalbine saplanan hezimetten bedeni acıyla titredi. Anıları zihninden sökülse de ona âşık her zerresini, onsuz geçirdiği tüm o azabı hatırlıyordu.

Gözlerinden düşen her bir gözyaşı tanesi taşlaşarak parıldayan taşlara dönüştü. Etrafında yüzlerce parlak taş oluştu Işık halkı sevdiği birinin acısını yaşadığında gözyaşları değerli taşlara dönüşürdü. Bunun bir masal olduğunu düşünmüştü bunca zaman, fakat gerçekti. Çektiği acı gerçekti.

Kürelerden birini almak için yeltendiğinde, parmaklarının arasından kayarak yerde sürükledi. Duvara çarpıp binlerce parçaya ayrılırken içindeki anı serbest kaldı. Burun deliklerinden siyah duman girerek zihnine hücum ettiğinde birkaç kez kıvranan bedeni sonunda kaskatı kaldı. Kristalin çatlamasının oluşturduğu basınçla diğer kürelerde hızla titreyerek kırılmaya başladılar. Sakladığı tüm anıları hızla zihnine girerken, göz bebeği kaybolup transa girdi. Kaçtığı, korktuğu, sevdiği, ayrıldığı, ihanete uğradığı, terk edildiği tüm o anları tekrar yaşadı.

Çocukluğundan beri her ne yaşadıysa ona dair tüm anıları zihnine teker teker yerleşiyordu. Kendine geldiğinde gözyaşlarından oluşan kristaller tepesinde hare şeklinde dönüyordu. Titreyerek minik toz zerrelerine dönüşüp saçlarına döküldü. Uzun beyaz saçlarında minik buz mavisinde pullar olarak parıldıyordu. Ona dair her şeye o kadar değer veriyordu ki, bunu ona gösterebilme gücüne sahip değildi. Bir tarafın fedakârlık yapmasının gerektiği bir ilişkiydi. Onun yaşaması için buna mecbur bırakılmıştı. Kral'ın sözlerini hatırladı.

"Öldürürüm onu, anlıyor musun? Soyunun son temsilcisi olmasının bir önemi yok benim için. Şu an nefes alıyorsa, onun ölmesinin sana zarar vereceğini bildiğim için, seni onun yanında görürsem yemin olsun ki sana zarar verebileceği ihtimali de umurumda olmaz. Onu unutacaksın. Ben müdahale etmeden evvel çözümü kendin bul, yoksa canını yakarım!"

Odadan gidip günlerce onu kilitli bırakmıştı. Beyaz bir oda içinde delirmesi için onu kapatmıştı çünkü böylesi daha kolaydı. Asil soydan gelenler, asil soydan gelen biriyle evlenebilirdi. Damarlarında akan asil kanına lanet etti. Hiç sevmediği ve hiç sevilmediği bir evliği yaşamak zorunda bırakılmıştı. Mutsuzdu. Hissettiği duyguyu mutsuzlukla tarif etmek yetersizdi. Korkunç bir işkenceye maruz bırakılıyordu. Ölmek istiyor, yine de yaşamaya devam ediyordu.

Yerden kalkıp aynada yansıyan görüntüsüne baktı. Mavi gözleri parıldıyordu. Uzun zaman sonra ilk kez kendisini mutlu hissediyordu. Sonra bir şey daha hatırladı. Derinlerde inanmak istemediği, kalbini sıcak demirle dağlayan o korkunç anıyı hatırladı. Onun evlendiğini ve bir çocukları olduğunu...

KORUYUCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin