Bölüm 7-Antik Kolye

116 34 65
                                    

Soğuk bir rüzgâr sarıp sarmaladı bedenimi, ne kadar denesem de bir türlü ısınamadım. Üşümem giderek çoğaldığında gözlerimi aralayarak yataktan kalktım. Etrafıma bakındığımda kimsenin olmadığını gördüm. Dün yaşadıklarıma dair anılarım net değildi. Kalbime saplanan acıya engel olamadım. Bilmediğim bir bölge de yalnız başıma bırakılmayı beklemiyordum.

Üzerimi değiştirirken geceye dair bir şeyler hatırlamaya çalıştım. Ne yapmıştım da beni burada bırakacak kadar gözü kararmıştı? Banyoya gittiğimde yerde bir damla gördüm. Rengi mor gibiydi. Oldukça farklı bir renge sahipti sanki tüm renkler orada birleşmiş gibiydi. Peçeteyi alıp yerdeki damlayı sildim. Kan gibi yoğundu ama bu renk bir kan insana ait olamazdı. Kirli peçeteyi çöpe atarken yüzümü yıkadım. Dağılmış bir haldeydim. Makyajım akmıştı. Burada uyanmasaydım gördüğüm rüyalarımdan biri olduğunu düşünürdüm ama değildim işte!

Araba bozulduğu için buraya gelmiştik. Şimdi neden yoktu? Kapıyı açtığımda endişeli gözlerle bana bakan bir adam gördüm. Boğazımı temizledim. Üzerinde siyah renkli kabanı vardı. Saçları dalgalı ve koyu kumraldı. Gözleri ise koyu kahverengiydi fakat o kadar koyuydu ki siyah gibi duruyordu. Çekik gözleri ve dolgun dudakları vardı.

"Saye Hanım?" diye adımı seslendiğinde şaşırdım. Benim için geldiğini düşünmek garipti.

"Buyurun?"

"Sizi evinize götürmek için geldim. İsmim Ezrak."

"Karan nerede?" diye sordum. Yaşadığım şoku üzerimden atabilmiş değildim. Hiçbir şey hatırlamamak yeterince kötüydü. Bana beklediğim cevabı verebilir miydi bilmiyorum. Kalbim sızlıyordu. Terk edilmiş olmanın verdiği hezimetle doluydum.

"Acil bir işi çıktı. Sizi güvenle götürmek için emir aldım."

Arabaya binmek için acele etmedim. Nezaketen beni bırakmaya birini yollamıştı. Yaşadığım kalp kırıklığını tarif etmenin imkânı yoktu. Buradan eve dönüş yolunu bulabilecek olsam, kendim giderdim fakat böyle bir durum söz konusu değildi. Ormanın içinde bir arazide yönümü bulmam, soğukta hayatta kalmam olanaksızdı.

Arabaya bindikten sonra ne kadar onu sormak istesem de direndim. Ne sorabilirdim ki? Kendimi kandırılmış hissetmekten alıkoyamadım.

Evin adresini sormadığı için yolu bildiğini tahmin etmem zor değildi. Yol boyunca tek kelime etmedi. Benden tarafa bakmadı. Bir arazi aracının içindeydik. Toprak yolda rahatlıkla gidebilecek türdendi. Gece boyu yağan yağmur yolu çamura bulamıştı. Camı hafif aralayıp ormanın kokusunu içime çektim. Yaşadığım şehirden farklı havası vardı. Ait olduğum şehir yüksek binalarla çevrelenmiş metropol bir şehirken, burası daha çok kasaba gibiydi. Deniz kenarında bungalov evlerin, ormanın için de özel dağ evlerinin ve çokça özel mülkün yer aldığı bölgeydi. Şehir de duymadığım kuş seslerini, burada duyabiliyordum.

Evimin olduğu semt Cennet Bahçesi olarak geçiyordu. Şehrin kalabalığından nispeten daha uzak bir bölgede kalıyordu. Ezrak aracı durdurup kontağını kapatarak hızla araçtan indi. Kapımı açındığında utanarak saçlarımı düzelttim. Alışkın olduğum bir durum değildi. Kolundaki saatine baktı. Akrep kırmızı, yelkovanı yeşil renkteydi fakat kırmızılık yavaşça ona da işliyordu. Oldukça farklı bir kol saati vardı. Camı ışığa göre renk değiştirirken, dikkatle baktığımı görünce, aniden saatini görüş mesafemden ayırdı. Neden yaptığına anlam veremesem de üzerinde düşünecek enerjim yoktu.

"Evinize kadar bırakmam emredildi derken bu dairenize kadar size eşlik etmem gerektiği anlamına geliyor. Bana birkaç dakika daha sabretmeniz gerekecek," diyerek nazikçe gülümsedi.

KORUYUCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin