Bölüm 13-Hastane

90 26 20
                                    

Karan Soylu

rılsıklam olmuş cılız bedeni kucaklarken kalbimin binlerce parçaya bölündüğünü hissettim. Beni durduran arkadaşım olmasa, vaktinde yetişmiş olsam, ona zarar gelmezdi.

"Sana bir şeyler olacak demiştim!"

Elimi bıçağa doğru götürdüm. Hissettiğim yoğun acıya karşı güçlü durmak zorundayım. Bedeninden çıkardığım bıçağı kenara koyarak şifa gücümü kullandım. Yaranın kapanmasını sağlarken, işlediğim günaha bir yenisini ekledim. Bir kez daha onun hayatına müdahale ettim. Ben onun koruyucusuyum. Hiç düşünmeden hayatımı onun için feda edebilirim. Yarası tamamen kapandığında, güçlerimi fazla kullandığım için görüşüm bozulmaya başladı. Silahı ona uzattım. Şok içinde eserine bir kez daha baktı. Aptallığı aramızdaki kardeşlik bağının zedelenmesine neden oldu. Bunca zaman bir hayalin peşinde olduğuma inanıyordu. Tek amacının beni korumak olduğunu bilsem de onu kaybetseydim benden geriye bir şey kalmazdı. Üstelik benim aksime o da bir insan kızını seviyordu.

"Kara periye ait karanlık nesne, birisi anlaşma ile ona yönlendirmiş olmalı. Kim olduğunu bilsem de ispatlayabilmemiz için delil gerekiyor. Bu da senin görevin, sebep olduğuna eş değer bir ceza olmasa da."

"Saye'nin beden değişimi başlıyor. Böylesine bir yarayı insan bedeni kaldıramazdı. O bıçak yüzünden şimdiye dek kül olmalıydı."

"Bu aramızda kalacak."

Ezrak dudaklarına görünmez bir fermuar çekerken Saye'nin göz kapakları titremeye başladı. Kendine gelmeye başladığını gördüğümde rahatladım. Dudaklarım sevinçle kıvrıldığında onu defalara öpmek istedim. Gözlerini yavaşça açarken, beni görmeyi beklemediğini fark ettim. İçimi çektim. Dizlerim arasında yatarken kendini toplamaya çalıştı. İnadı bıraksa her şey bizim için daha kolay olurdu. Ona yaklaşmama bile izin vermiyorken onu nasıl koruyacağım konusunda bir fikrim yok. Bir anda 3 yıl geriye döndük. Onu uzaktan izlediğim, takip ettiğim, yakınlarında dolandığım ama beni hissettiği zamanlardaki gibiydik. Ona böylesine yakınken yeniden uzak bırakılmak cehennem ateşinde yanmak gibiydi. Buzun yakıcılığında azap çekerken, yokluğu tenimi dağlıyordu.

"Ne oldu?"

"Kendinden geçtin. Yine çalışmaktan yemek yemeyi unuttun değil mi? Hadi seni eve bırakalım."

"Yürümek istiyorum," dediğinde itiraz etmek istesem de gözlerime bakışı aksini yapmamı söyledi. Ne kadar onu korumak bir zorunluluk gibi olsa da içimde ona dair olan tüm hislerim, yaratılışım dışında gelişiyordu. Birini korurken kendi hayatımızı da düşünerek hareket etmek zorundaydık ama söz konusu sevdiğim kadın olduğunda benim yaşamımın pek de bir önemi kalmıyor. Bu şekilde körlemesine koruduğumuz için soyumuz tükenmedi mi zaten? Bunu bazı zamanlar bir lanet olarak görmek istesem de olmuyordu. Ne kadar denersem deneyeyim, duygulardan kaçmanın bir yolu yoktu. Bu yüzden bir kez daha duygularımın esiri olarak yürümesine yardımcı olmak için kollarımı ona sardım. Ona temas etmek, içimdeki ateşin yükselmesine neden oldu.

Ona daha da yakın olmayı istediğim için kendimle çatıştım. İnsanların arasında bu kadar bulunmak, beni de duygusal açıdan insanlaştırmaya başladı. Normalde asla bu kadar duygusal değilken, o sanki kalbim camdan yapılmış gibi kolayca kırabiliyordu.

"Deli gibi yağan yağmurda yürümek istediğine gerçekten emin misin?"

Başını sallamakla yetindi. Yağan yağmurdan dolayı saçları sırılsıklamdı. Yüzüne yapışan saçları, ıslanan kirpikleriyle masum görünüyordu. Az evvel ölümün kıyısından dönmemiş gibiydi. Ölüme dair izleri ondan çekip almak kolay değildi. Kolumdaki saat hızla kırmızıya dönmeye başladığında birkaç saniyeliğine nefes alamadım. Onu geri getirmek güçlü bir enerji istediği için, tükenmek üzereydim.

KORUYUCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin