Unreachable 》

83 7 1
                                    

Büyük salonda bir anda alkış tufanı koptuğunda bir anda etrafımda beliren insanlara baktım. Neden kim daha sert alkışlar yarışı yapıyorlardı?
Sesler rahatsız ediciydi.

Bakışlarım az önce baktığım bölgeye kaydığında orada olmadığını gördüm.
Kulağımı onun sesi doldurduğunda ağladığını öğrenmiştim. Muhtemelen bunun için kimsenin olmadığı ama yakında bir yere girmişti. Yoksa duyamazdım.

İçimde o garip yanmayı tekrar hissettiğimde bir tarafım buraya ait olmadığımı haykırıyordu. Oysa ben buraya aittim. Burasıda bana.

Hizmetlileri umursamadan kahvaltı masasına oturduğumda hepsi tekrardan işlerinin başına dönmüştü.
Muhtemelen birkaç saat sonra bu salon olması gerektiği gibi dolacaktı.

Omuzumda bir el hissettiğimde yüzümü çevirdim.
Amcam bana kocaman gülümsemesiyle bakarken artık önceden olduğu gibi samimi gelmiyordu. Bana yalan söylemişti. Üstelik o bir melekti(!)

Düşüncelerimi okuyamayacağını biliyordum çünkü bende onun ne düşüncelerini okuyabiliyor ya da yakınlarda hissedebiliyordum. Bu yüzden içimden birkaç defa küfür etmiştim. Zelene'ye nasıl bunu yapardı?

"Doğum günün kutlu olsun sevgili yeğenim." Dediğinde tüm düşüncelerim kocaman gülümsemesine karışıp gitmişti.

"Teşekkürler baba." Ağzımdan bir anda çıkan söze şaşırıp kalırken o bunu anlıyormuş gibi kafasını eğmişti. O masaya oturduğunda hızla ayağa kalktım.
"B-ben doydum, gitsem iyi olacak." Deyip adeta kaçtığımda bile bunu sorgulamamıştı.

Lanet olsun ağlamak istiyordum!
Hangi ara Mona'dan ve arkadaşlarımdan başka kimsenin duygularını umursamayan biriyken böyle duygusal birine dönüşmüştüm hiçbir fikrim yoktu.

Hızlı adımlarla odamın bulunduğu koridora girdiğimde Zelene'nin oradan çıkıyor olduğunu gördüm.
Odamda ne yapıyor olduğunu merak etmiyordum ama onunla konuşmaya çalışmak için güzel bir bahaneydi sanırım.

"Odamda ne arıyordun?" Nazik olmasına özen gösterdiğim ses tonum bile kalp atışlarının hızlanmasını sağlamıştı.
"N-ne zamandan b-beri giremiyorum?" Dediğinde tek kaşımı kaldırdım.

"Beni piç gibi ortada bıraktığın günden beri." Sesim istemsizce kaba çıkmıştı ve onun yaptığı ilk şey ağzımı kapatmak olmuştu.
"Sakın bir daha böyle konuşma. Sana yalvarıyorum kendimi kötü hissediyorum." Dediği anda gözleri bulutlanmıştı. Ellerini hızlıca çekmişti.

"Sanırım bu geceden sonra böyle konuşamayacağım." Dediğimde ona acı bir gülümseme yollamıştım.
"Y-yinede seni bırakıp g-gittiğim için kendimi en kötü koruyucu melek olarak görüyorum. D-daha edepli biri olabilirdin. Benim yüzümden oldu." Dediğinde o da utanç dolu bir gülümseme bağışlamıştı.

Zelene Styles her defasında sınırlarımı zorluyordu.

"Neden ağlıyordun?" Eş zamanlı olarak yerdeki bakışlarımı da yüzüne çevirmiştim.

Yeşilleri elalarımı delip geçecek gibiydi.
Bir taraftan ise o saf yeşilin altında bambaşka bir kızın olduğunu düşünmeden edemiyordum. Otoritesini koruduğu yıkılmaz ve güçlü kızın ardında savunmasız bir kızın yattığını benden başka kimsenin göremediğini düşünüyordum.

Kimileri onun bir melek olmayı bile haketmeyecek kadar duygusuz olduğunu düşünüyordu.
Peki neden gözlerime her baktığında birçok duygunun geçtiğini görebiliyordum?

"B-bilmiyorum...B-belkide bu geceden sonra kesin olarak imkansızlaşacağımız içindir."

Sadece yerin dibine girmek istemiştim fakat bu utancımdan değil çaresizliğimdendi.
Yeşil gözleri yaşlarla dolduğunda kafasını eğdi. Belkide tek ihtiyacı olan şey orada kollarımı ona dolamak ve bir süre beklemekti.

Sign Of The Times ||ZaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin