Miraç, tam bir haftadır Jack'e tehditkar bakışlarını gönderiyor, bulduğu her fırsatta laf sokmaya çalışıyordu. Sultan'a ise tam dersi davranıyor, O'nu ne zaman görse yüzüne yayılan aptal gülümsemesiyle, midesinde ucuşan kelebekleriyle kendini Sultan'ın yanında buluyordu. Bugün yine o günlerden biriydi. Üniversite tercihleri hakkında bilgi vermek için yapılacak olan sunum için konferans salonuna inmiş, diğer öğrencilerin gelmesini bekliyordu. Jack, okulun sınırları içerisinde yoktu. Miraç'ın içi az da olsa rahattı. Jack, bulduğu her fırsatta soluğu Sultan'ın yanında alıyordu. Nasıl yaptığı bilinmez, okulun yemekhanesinde gönüllü olarak çalışmaya başlamış ve bu Miraç'ın sınırlarını zorlaması için yeterli olmuştu.
-Miraç, bak bugün o Jack denilen çocuk yok. Git konuş Sultan'la. Bıktım senin sızlamalarını dinlemekten diyen Aras, kendisini hala affetmemiş olan Melek'i görünce Miraç'ın yanından ayrılıp Melek'in yanına koştu.
-Melek, biraz konuşabilir miyiz?
-Şimdi git, yarın gel.
-Bak, gidersem bir daha gelmem ama diyerek dudaklarını büzen Aras, bir yandan da Melek'i inceliyordu. Bu kızın bir haftadır yaptığı hırçınlıklara, şaşkınlıklara göz yumuyordu. Nedenini bilmese de hoşuna gidiyordu. Kim, Melek gibi çatlak bir kızla uğraşmaktan rahatsız olurdu ki. Daha geleli ne kadar olmuştu ama hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin gönlünü feth etmişti. Özellikle erkek öğrenciler pek seviyorlardı Melek'i. Hayır anlamıyordu ki, bu kız nasıl gidip onlarla arkadaş oluyorda kendisine böyle gıcıklıklar yapıyordu.
-Çok ta umrumda diyen Melek'in arkasından bakan Aras, neden böyle hissettiğinin adını koymuştu. Bu kızı gıcık etmek hoşuna gidiyordu, o yüzden de Melek'i gıcık edicek bahaneler arıyordu. Ve Aras, sadece sevdiklerini gıcık ederdi.
"Evet, arkadaşlar. Eğer, kendi ayaklarınızın üstünde durarak yaşamayı öğrenmek , ömrünüzü sevdiğiniz işe adayarak geçirmek istiyorsanız, bu iyi bir üniversiteden geçer. İyi bir hayat vadedemem size ama hayatınızı iyileştirmek için gideceğiz yolları söyleyebilirim. Ve üniversite, bu yol için iyi bir adım olabilir. " diyerek konuşmasını bitiren konuşmacıyı alkışlayan öğrenciler, salondan çıkmak için birbirlerini takip etmeye başladılar.
"Sultan, üniversite okumayı düşünüyor musun?" diye soran Alp, ecel vaktinin yaklaştığını bilmeden Sultan'la konuşuyordu.
"Tabiki de istiyorum. Konuşmacının da dediği gibi kendi ayaklarımın üstünde durmayı öğrenmek istiyorum" diyerek gülümseyen Sultan, bahçedeki banklardan birine oturdu. Alp te hiç çekinmeden Sultan'ın yanına otutrunca Sultan biraz şaşırsa da bozuntuya vermemişti. Çünkü Alp, arada bir ders notları için uğrar normalde selam bile vermezdi.
-Akşam bir yerlere gidelim mi? diye pişkince sırıtan Alp, bulunduğu durumdan gayet rahattı. Ama bilmediği bir şey vardı. O da, çaprazlarında bulunan ağacın arkasından Miraç'ın onları gizlice izlediğiydi.
-Olmaz, Alp. Kusura bakma. Arkadaşıma sözüm var diyen Sultan, iki erkeğide meraklandırmıştı. Miraç, sessizce -kim bu arkadaş- diye mırıldanırken Alp, hiç çekinmeden sordu.
-Jack mı yoksa? Erkek arkadaşın galiba.
-Ne erkek arkadaşı be diye ortamda duyulan ses, gözlerin ağaca dönmesine sebep oldu.
-Miraç, ne işin var senin orada?
-Bahçedeki çayırları inceliyordum.
-Niye canın ot mu çekti diye kahkaha atan Alp, Sultan'ın kendisine bakmasıyla sustu.
-Hayır, annen bugün beslenmeni vermemiş. Seni düşünüyordum diyen Miraç, kısa ve kesik bir kahkaha attı.
-Alp, şimdi git otlan. Benim Sultan'la konuşacaklarım var. Miraç, Alp'in gitmemesi üzerine Sultan'ın kolundan tutup çekmeye başladı.
-Hop, kızı nereye götürüyorsun.
-Düzgün konuş diyen Miraç'ın sinirlenmeye başladığı gözlerinden okunuyordu.
-Konuşmazsan ne olur diyen Alp cümlesini bitirmeden Miraç'ın yumruğuyla tanıştı.
-Çakarım.
Alp, yerden kalkıp kendini topladı. Hiçkimse O'na vuramazdı hele de eli gitar tutan birisi asla. Alp, okulun basket takımındaydı ve güçlüydü. Bununla her zaman gurur duyardı. Ama yaptığı kavgalar yüzünden Aras tarafından takımdan çıkarılmıştı. Zaten, bu kardeşlere sinir oluyordu. Eline geçen bu fırsatı tepemezdi. Daha uzaklaşmamış olan Mraç'ın yakasından tutup yumruğunu geçirdi. Boş anına denk gelen Miraç, kendini yerde buldu.
****
-Miraç, sana inanamıyorum ya, nasıl kavga edersin? Sultan, burnundan soluyordu. Bu hayatta en nefret ettiği şey, kavgaydı.
-Zor olmadı aslında bak..
-Hala konuştuğuna inanamıyorum. Dengesiz misin sen?
Miraç, bu soruya cevap vermeden önce hafızasını biraz yokladı.
**"Melek, bunu kimse öğrenmemeli. Düşünsene okuldakiler Sultan'la Miraç'ın adını çıkarırlarsa Sultan bizi keser."
"Ya Ece, biz çaktırmadan Miraç'a gidip Sultan, seni seviyor desek ne olur"
"O kadar plan yaptım, bunun boşa gitmesine izin veremem." diyen Ece, telefonuna gelen mesajı okuyup," Jack, gelmiş. Sahte doğum günü harika olacak."
"Miraç, birden sınıfa dalıp-Ne oluyor burada?- diyecek. Bizimkiler de doğumgünü deyince şaşıp kalacak. Acaba Miraç ta Sultan'ı seviyor mudur? " diyen kızlar kapının oradan gelen sesle konuşmalarını böldüler.**
Bu kadar anının kendisine yettiğini düşünenen Miraç, yüzüne en güzel gülümsemesini takınıp gözlerini, Sultan'ın gözlerine dikti.
-Evet..
-Ne evet Miraç? Sen düşünce kafanı bir yere mi çarptın? Sultan, biraz düşününce biraz önce sorduğu soruyu yineledi. " Ha, anladım sen dengesizsin"
-Hayır, aşığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♥ TOZ PEMBE ♥
General FictionHayatımda zaten bir sen eksiktin sende geldin tamam oldu. Ben annemin "Sultan"ı babamın prensesiyim yerime göz dikeni yerinden ederim :))