Kendimi eve zor atmıştım. Evet, gitmekle çok iyi bir karar vermiştim. bütün bunları artık düşünmek istemiyordum, yorganı üzerime çekip uyumaya karar verdim.
"Sultan, eğer şimdi kalkmazsan uçağa geç kalacaksın" diyen annemin sesiyle gözlerimi istemeyerek te olsa açtım. Her şey hazırlanmış 15 dk içinde aşağı inmiştim. Vedalardan nefret ediyordum. Saat sabahın 7'siydi daha. Yollar ilk defa bu kadar boş geliyordu. İlk defa bu şehir bu kadar sessiz bu kadar can yakıcıydı. İlk defa bu şehirde nefes alamadığımı hissetmiştim. İlk defa öleceğimi düşündüm. Yarım saat içinde havaalanına gelmiş, aşyalarımı teslim etmiş, işlemlerimi halletmiş uçağın saatini bekliyorduk. Gidiyordum işte. Kendime zar zor itiraf ettiğim gerçek yüzünden gidiyordum. Belki gidersem herşey yoluna girecekti. Ben aşkımı unutacağım, o da yoluna devam edecekti. Böylece o mutlu, ben mutlu. Tüm planım buydu. Ne kadarını uygulardım ne kadarını uygulamaya kalbim izin verecekti. Ben başımı Bora'nın omzuna yaslamış düşünürken yanağımdaki ıslaklıkla kafamı kaldırdım. Bora'nın gözünden inci gibi gözyaşları süzülüyordu. Benim deli kardeşim ağlıyordu. Ben ne kadar kötü bir kardeştim böyle. Nefret ediyordum kendimden. Gözyaşlarını elimle silip yüzünü ellerim arasına aldım.
"Geri geleceğim."
"İyi olacak mısın Sultan? " İşte neden gittiğimi biliyordu. Gözlerinde öfke, kızgınlık ve hüzün vardı. Tüm bu duygular bana mıydı?
"İyi olmak zorundayım" diyerek Bora'ya sımsıkı sarıldım. Ayrılık vakti gelmişti. Ailemin gözlerinde buğu, başlarında kara dumanlar vardı. Daha fazla ardıma bakmak istemiyordum. Kendimi uçaktaki koltuğa zor atmıştım. Gidiyordum işte. Lanet bir aşk yüzünden ben bu şehri terk ediyordum. Kimine göre basit bir aşk yüzünden. Ama ben sadece kendim için değil O'nun içindegidiyordum. Kendi içinde olduğum duruma O'nu da çekemezdim. Hayalleri vardı, daha çok yapacakları vardı. Ben orada olsam kafası karışacak yapamayacaktı belki. Gözlerim yanmaya başlamıştı artık. Acıyordu, kalbim çok acıyordu. Aklım ondanyken, kalbim ondayken, ruhum ondayken ben bedenimi alıp gidiyordum. Tüm bunları unutmak umuduyla gidiyordum.
"Sultan!!" diyerek boynuma atlayan kuzenim Melek'e sıkıca sarılıp ağlamaya başladım. Buraya neden geldiğimi bilen tek insandı.
"ŞşŞ.. Tamam hepsi geçecek. Hadi şimdi babamlar gelmeden sen kendine gel" diyerek beni havaalanının dışına sürükledi. Dayımların evine geldiğimizde Melek beni direkt birlikte kalacağımız odaya çıkarmıştı. Oda ikimiz için yeniden düzenlenmiş çok güzel bir odaydı. Melek'le aynı okula gidecek olmak beni bir nebze rahatlatsa da hala biraz korkuyordum. Bu koca ülkede, hiç tanımadığım bir şehirde yapayalnızdım. Yanımda birilerinin olması beni yalnızlıktan kurtarmıyordu. Kalibim, ruhum yalnızdı.
"Sultan, buraya neden geldiğini ikimizde iyi biliyoruz bu yüzden lütfen buradayken kendini bana bırak ve şu üç ayı güzelce geçirelim. Bak sonra hatırlıyor musun O'nu?" diyerek beni gülümsetmeye çalışıyordu.
"O kadar kolay olsa onca yolu gelmezdim Melek" diyerek kendimi odanın balkonuna attım.
"Sultan, bir haftada neler oldu bir bilsen" diye heyecanlı bir şekilde konuşan Ece'ye gülmemek için kendimi zor tutyordu. Sanki elinden gelse olayları yeniden canlandıracaktı.
"Aras ve Bora hani basketbol maçına katıldılar ya biliyor musun kupayı aldılar. Bu okul tarihinde bir ilk olduğu için okulda parti verildi. Partide Miraç yine gitar çaldı ve o şarkıyı söyledi. Mmm adı neydi ya.."
"Justin Timberlake- Mirrors.." iye fısıldadım.
"Hah evet o işte onu söyledi. Sonra gözünden bir damla yaş düştü ya da ben öyle gördüm ama çok havalıydı ya bir görsen. Sonra..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♥ TOZ PEMBE ♥
Ficção GeralHayatımda zaten bir sen eksiktin sende geldin tamam oldu. Ben annemin "Sultan"ı babamın prensesiyim yerime göz dikeni yerinden ederim :))