"Oyuncağın değilim mi? Sultan, sen ciddi misin? Kim oyuncak acaba. Sultan, sana seni seviyorum dediğimde "yorgunsun, dinlen" deyip gittin. Sonrasında hep benden kaçtın. Senin saçma hayallerin yüzünden ben hep bekledim. Tam beş yıl senin dönmeni bekledim. Ama sen ne yaptın? Furkan ve Jack'le geri döndün. Ben burada hergün ölürken sen.. Saçma sapan hayallerimizi bahane edip birbirimize yeteri kadar acı çektirdik. Ben seni hiçbir zaman oyuncağım olarak görmedim. Görmem de. Bana da hak veremez misin biraz? Bunca zaman seni bekledim. Ama nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde sen, sana anne Jack'e de baba diyen bir çocukla geri döndün. Bana açıklama bile yapmadın, ben -" diyen Miraç, Sultan'in ayağa kalkmasıyla bakışlarını ona çevirdi.
"Ne sen ya ne sen. Yeter Miraç yeter. Ne açıklaması bekliyorsun. Her şey bitti diyen sen değil miydin? Her şeyi bitiren , yakıp yok eden sen değil miydin? Şimdi bana nasıl hesap sorarsın. Ne hakla ne sıfatla. Sana açıklama yapmamı beklemek yerine sorsaydın. Kim bu çocuk deseydin. Evlendi mi deseydin. Ama sen ne yaptın? Neden hep en kolay olanı seçip vazgeçiyorsun ki. Sen burada hergün öldüğünü söylüyorsun. Ben orada yaşıyor muydum? Seninle ilgili bir haber görmek için kaç saat bilgisayar başında durdum haberin var mı? Kaç gazete okudum. Ben ne Jack'le evliyim ne de Furkan bizim çocuğumuz. Şaşırdın değil mi? Sorsaydın Furkan'ın çalıştığım okulda ki bir yetim olduğunu bilirdin. Koruyucuları ben ve Jack olduğu için bize öyle hitap ettiğini bilirdin. Ama sen ne yaptın. Sadece gördüklerine inandın. Kusura bakma Miraç, bundan sonra biz olamayiz." diyen Sultan, arkasını dönüp yürümeye başladı.
"Pişmanım desem... " diyen Miraç, Sultan'ın bir an duraksamasına neden oldu.
"Ben çok pişmanım Sultan. 5 yıl önce söylediğim o cumlelerin hepsinden pişmanlık duyuyorum. Keşke o gün konuşamasaydım. Keşke o gün seni orada bırakıp gitmeseydim. Ama malesef hayat keşkelerle yürümüyor. Senden çok özür diliyorum Sultan. Ne olur bitirme beni. Bende ki seni. Sen hiç özlemedin mi beni. Sultan, karşında tüm pişmanlığı ile duran bu adamı affedebilecek misin?" diyerek Sultan'ın bir kaç adım arkasında duran Miraç, Sultan'ın hıçkırıklarıyla onu kendine çevirdi.
"Artık o gözlerinden yaş aksın istemiyorum. Artık üzülmeni istemiyorum. Artık benden uzakta olmanı istemiyorum" diyen Miraç, Sultan'ı kendine çekip sıkıca sarıldı. Öyle çok sarıldılar ki bu onlara bir ömür boyu yeterdi.
"Seni seviyorum" diye fısıldadı Miraç , Sultan'ın kulağına. Ve ardından kabul olmasını dilediği soruyu yeniden sordu.
"Benimle evlenir misin? " Sultandan kollarını ayırıp gözlerine baktı. Sultan, cevap vermek için dudaklarını aralamıştı.
"Anne, hadi gidelim." diyerek yanlarına yaklaşan Furkan, her şeyi bitirmişti.
"Ne oldu oğlum yeni geldik daha?" diyen Sultan, Furkan'ın aç olduğunu söylemesi üzerine hep birlikte eve gittiler. Furkan, acıktığını söylemekte haklıydı çünkü yaklaşık 3 saattir parktaydılar. Tartışmaktan zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamışlardı. Eve gelince evdeki güzel kokuları duyan Sultan, kendini hemen mutfağa atmıştı. Haklıydı, annesi gelmişti.
"Annelerin en güzeli. Seni çok özledim. " diyen Sultan sıkıca sarıldı. Biraz sonra kapıda heyecanlı gözlerle bakan Furkan, anneannesinin dikkatini çekti.
"Gel bakalım yakışıklı. "
Herkes koca masaya kurulmuş aile yemeği yiyordu. Masada bir tek Jack eksikti. Isleri nedeniyle Amerika'ya geri dönmüştü. Içi rahattı artık. Sultan mutluydu. Miraç, Furkan'a babalık yapabilirdi.
"Ee Miraç bey, ne zaman evleniyorsunuz kızımla?" diye soran Sultan'ın babası masada öksürük seslerinin oluşmasına neden olmuştu.
Boğazını temizleyen Miraç, sakince konuşmaya başladı.
"Efendim, kızınız isterse yarın nikah işlemlerini halledip bir sonraki gün evlenebiliriz."
"O zaman sen başla hazırlıklara. " Sultan, hayretler içinde konuşmayı dinliyordu. Bari birisi sorsaydı ona isteyip istemediğini.
"Belki ben evlenmek istemiyorum. Belki yalnız yaşlanmak istiyorum. Ya en azından bir evlilik teklifi yapsaydı baba ya. Ne bileyim bir kahve bir çikolata.-"
"Tamam. Anladım ben. Yarın akşam istemeye gelin şu cadıyı." diyen Sultan'ın babası yemeğine döndü.
Saat gece yarısını geçiyordu. El ayak çekilmişti evden. Sultan ise Furkan'ı kontrol edip bahçeye biraz hava almaya çıktı. Bugün ne kadar da hızlı bir gündü diyerek bahçede bulunan süs havuzunun yanında yer alan küçük çardağa oturdu. Çardak, havuzu içine alan, etrafında küçük çalılıkların bulunduğu, insanın huzur bulduğu bir yapıya sahipti. Sultan, gökyüzündeki yıldızları izlerken çalılıklardan gelen seslerle biraz korkmaya başlamıştı. Netice de saat gece yarısını geçmişti. Sesler artmaya başlayıncaya kalkmaya karar verdi. Ayağa kalkmasıyla önce havuz, sonrasında ise çardak ışıkla aydınlanmaya başladı. Sanki az önce hayranlıkla baktığı yıldızlar yeryüzüne inmişti. Etrafı hayranlıkla izlerken biraz önce ses gelen yerden Miraç'in geldiğini gördü. Siyah takım elbisesi içinde geceden daha koyu görünüyordu ama gözlerinin parlaklaklığıyla tam bir zıtlık örneğiydi. Bir iki adımda karşısında bulduğu Miraç, Sultan'ın gözlerinin dolmasına neden olmuştu.
"Sana ağlamayı unutturacak bir hayat sunmak istiyorum. Hiç olmadı birlikte ağlarız ne dersin? Benimle evlenir misin?" diyen Miraç, Sultan'ın kendisine sarılmasıyla cebinden yüzüğü çıkarıp Sultan'ın parmağına taktı.
"Biraz daha tuz at" diyen Melek ve Ece, birazdan Miraç'ın içeceği kahveyi hazırlamasında Sultan'a yardım ediyorlardı.
"Ya öldürecek misiniz çocuğu. Kahvede bir ben yokum. Iste erkekler evlilikten bu yüzden korkuyor" diyen Bora, Ece'ni bakışlarıni görünce içeri geçti. Biraz sonra içeri giren Aras "Kahveye gerek yok. Sız Miraç'a bir bardak soğuk su götürün. Ecel terleri döküyor" dedikten sonra geniş bir kahkaha attı.
"Seni de göreceğiz" diyen Sultan, bakışları ile Melek'i gösterdi.
"Anne, seni Allah'ın emri ile istediler. Şimdi de kahve istiyorlar" diyen Furkan, Sultan'ın elinin ayağınin dolaşmasına zemin hazırladı.
"Kahve de pek güzel olmuş" diyen Zeynep hanım, Miraç'ın suratını eşkitmesine neden olmuştu. Madem kahve güzeldi, onun içtiği neydi peki?
"Miraç'tan korkulur ya. Ben o akşam söylerken şaka yaptığını sanmıştım. Resmen iki gün içinde evleniyorsun" diyen Ece, Sultan'in duvağını takıyordu.
"Galiba 5 yıldır buna hazırlanıyordu" diye kahkaha atan Melek, onları şaşkın bir şekilde izleyen Furkan'ın papyonunu takıyordu.
"Hadi artık hanımlar" diye odaya giren Bora, Sultan'i beyazlar içinde görünce gözleri doldu. Konuşmaları için onları yalnız bırakanlara minnetle gülumseyip kardeşinin yanına oturdu. "Çok güzel olmuşsun. Sözümü kesmeden dinle. Zira bilirsi pek duygusal biri değilim. Ne olursa olsun ben hep yanındayım. Miraç, seni üzerse ki üzemez. Yine de eğer öyle bir hata yaparsa bana haber ver. Ağzıni burnunu kırayım onun. Sen her şeyin en güzelini hakediyorsun canım kardeşim" diyen Bora, ağlayacağını farkedip dışarı çıktı.
Evlilik cüzdanını uzun uğraşlar sonucu Miraç almıştı. Sadece Sultan'ın duyabileceği bir şekilde " Kalbinde , bu cüzdan gibi benim. Ikisini de ölene dek koruyacaģım. Ikinizde benim bu dünyada sahip olmak isyeyecegim en değerli varlıklarsınız." Onlari meraklı gözlerle izleyen Furkan'ı kucağına alıp yanlarına gelen fotoğrafcıya aile olduklarından gurur duyar bir şekilde gülümsediler. Fotoğraf objektife yansırken kalplerinden geçen mutluluk birbirlerine söyledikleri cümlelerle mühürlendi.
"Seni seviyorum deli kız. Ne kadar inatçı, huysuz olsan da seni seviyorum"
"Seni seviyorum uyuz adam. Ne kadar anlamadan dinlemeden konuşsan da seni seviyorum. "
"Ben de sizi seviyorum yeni babam ve annem"
The end... Finish... Bitti... Onlar erdi muradına biz çıkalım kerametine :)
Hikayeyi okuyan, voteleyen, yorum yapan tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♥ TOZ PEMBE ♥
Genel KurguHayatımda zaten bir sen eksiktin sende geldin tamam oldu. Ben annemin "Sultan"ı babamın prensesiyim yerime göz dikeni yerinden ederim :))