Siz yıldızları tamamlamadınız ama ben bölümü paylaşıyorum sizlerle. Öncelikle kitabın akıbeti adına önemli birkaç açıklamam olacak. Okursanız sevinirim.
Bu bölüme gelecek olan yıldız sayısı ve yorumlar benim için çok çok önemli. Çünkü okunma sayısının beşte birinden bile az oy alıyor neredeyse her bölüm. Yorumlar ise sadece belirli kişiler tarafından geliyor. Çok yoğunum, ne şartlar altında yazıyorum gibi kaprislere asla girmek istemiyorum ama yaptığımızın karşılığını alıyor muyuz diye bir karara varacağım artık 15. BAK bölümünde.
Ve kitaba başlarken 2 ayrı kurgu(sezon) olarak planladığım ve ilkinin finaline(aynı kitaptan devam edecek) yaklaştığımız şu sıralarda bu üzücü ilerleyişi kıramazsak, maalesef kitabı askıya alacağım. Çünkü aksini iddia edecek olanlar olsa da herkes okunabilmek için yazar diye düşünenlerdenim. Ve en azından bu mecrada insan karşılık görmek istiyor, bu çok net. Vaktinizden çaldım, kusura bakmayın. Mendil stoğunu hazır ediniz. Keyifli okumalar dilerim 🌹
•
- Hanımefendi şuan iyi durumda. Maalesef size verebileceğim başka iyi bir haberim yok.
Mert içini kaplayan boşluk hissiyle olduğu yerde çöktü. İnsan sahip olmadığı bir şeyi kaybedebilir miydi ? Cevap hayırsa az önce hissettiği şey tam olarak neydi ? Varlığıyla yokluğundan aynı anda haberdar olduğu o minik bebek, onu bu hale getirmişti.
Peki ya Ela ? Evin kapısını açmasıyla fark etmişti iyi olmadığını Mert. Derin bir hüznün yer bulduğu kalbinde bu düşüncelerle kendine karşı da yoğun bir kızgınlık belirivermişti. Onu hiç bırakmamalıydı. Bu ayrılığı araya hiç sokmamalıydı. Çalan telefon oldu onu bu çöküşünden gerçek dünyaya çıkaran. Ela'nın yanına gidecek cesareti kendinde bulamadığı için kestirmeden yanıtlama tuşuna dokundu.
- Burak ?
- Oğlum alt tarafı üç hafta yoktum ya. Zaten son zamanlarda uğramıyordun büroya. Bari benim yokluğumda sahip çıksaydın.
Mert hastane koridorunda fısıldayarak konuşuyordu. En büyük destekçisi Burak, ilk defa kızıyordu ona. Ve bu sefer haklıydı.
- Çok mu fena durumlar ?
- Bir de soruyor musun lan ! Bir de soruyor musun ?
- Burak lütfen kardeşim.
- Ne Burak ? Oğlum sorgusuz sualsiz senin görevlerini de devraldım ben. Gıkım çıkmadı. Neden ? Kardeşimin hayatı karışık, biraz ben alayım omuzlarındaki yükü dedim. Ama sen ne yaptın ? 3 hafta yoktum. Sadece 3 hafta. Onda da evlendim ve benden balayı bekleyen bir karım vardı. Kusura bakma. Düşünememişim.
Mert derin bir nefes verdi. Çocuk haklıydı. Ona güvenen herkesi yarı yolda bırakıyordu. Henüz doğmamış çocuğunu bile yarı yolda bırakmıştı.
- Sadece bireysel aldığın davalara gitmişsin adliyeye. Henüz mesleği gözden çıkarmadın sanırım. Buna da şükür. E oğlum bürodaki dosyalara imza atmak bu kadar mı zordu ? Benim hiç mi hatrım yok be üzerinde ?Gitmeden o kadar tembihledim.
- Burak ! Tamam. Tamam özür dilerim. Ben lanet herifin tekiyim. Ne eş olmayı becerebildim, ne sevgili, ne arkadaş.
Karşılıklı sessizliğin ardından devam etti Mert yorgun sesiyle.
- Uğruna ölebileceğim bir bebeğe, baba olmayı bile beceremedim ben. Ötesi yok.
- Mert sen ne diyorsun ? Nerdesin sen ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ADIN KALMALI
Tiểu Thuyết ChungYüreğini emanet bırakmıştı kadının avuçlarının arasına. Emanet bir kalple, sevilebilir miydi tekrar ? Ruhun ruhuna aksın, bedenin bedenine kavuşsun; ben sizi izliyor olacağım demekti gidişi. Peki hangi sevdalı yürek böyle bir gidişi hak ederdi ? 'Bi...