Fatih
Mete'nin arabasına bindiğim anda çalmaya başlayan telefonumla birlikte ekranda parlayan isme baktım. Kız kardeşim arıyordu, hiç bekletmeden telefonu açarak kulağıma dayadığımda, "Efendim güzelim?" diye sordum.
"Neredesin abi?" diye sorduğunda, "Dışarıdayım, marketten bir şey mi lazım?" diyerek karşılık verdim.
"Yok marketten bir şey istemiyorum..."
"Kötü bir şey yok ya güzelim?" diye sorduğumda, Mete işaretparmağıyla emniyet kemerini gösterdi. Başımı onaylarcasına sallarken hızla emniyet kemerini taktım, bu sırada hattın diğer ucundaki kız kardeşim de, "Hayır abi, eve ne zaman geleceksin?" diye sordu.
"Oğuz gelecek diye biraz dışarıda dolanayım dedim..." dediğimde, hızla, "Oğuz ağabey mi gelecek?" diye sordu. Bu sırada Mete de, "Bir buluşma mı engelliyorum?" diye sormuştu.
Tabii, onun sesini duyan Elif hızlıca, "Bir dakika o ses kime ait?" diye sordu.
"Mete." dediğimde, Mete bana baktı. Başımı iki yana sallayarak telefonu gösterdim.
"O da kim be?"
"Annemi ziyarete gelmiştim, Mete'yle de orada tanıştık," dediğimde, Mete hem araba sürüyor hem de bana kısa bakışlar atıyordu.
"Mezarlıkta mı tanıştınız?"
"Aynen güzelim, biraz sohbet edeceğiz sonra da eve döneceğim. Tamam mı?" diye sordum.
"Ama nereden çıktı şimdi?" diye soran Elif'le, birlikte Mete, "Sorun olacaksa seni evine bırakayım Fatih..." dedi.
Birkaç saniye gözlerimi kapattım ve hızlıca açarken, "Eğer acil bir şeyin yoksa ben dışardayım güzelim ama illa ki gel diyorsan, bilirsin her şeyden önce sen varsın..." dedim.
Elif birkaç saniye duraksadıktan sonra, "Sıkıntı yok ya, takıl sen ama bir ara beni de tanıştır arkadaşınla... Kıskançlık damarım kabardı!" dedi.
Hafifçe gülerek, "Tamam, tamam... Hadi görüşürüz," dedim ve telefonu kapatarak ceketimin cebine attım. Yan gözle Mete'ye bakarken, "Kaç yaşındasın?" diye sordum.
"Yirmi, sen?" dediğinde, göründüğünden büyük olması beni şaşırtmıştı. "On yedi, yakında on sekizim..." dedim.
"Hiç de liseli göstermiyorsun ha... Bir yirmilik delikanlı olduğunu düşünmüştüm," dediğinde, alıcı gözle süzmüştü beni. İstemsizce kaşlarım çatılırken, "Sen de hiç yirmilik göstermiyorsun, aynı yaşlarda oluruz diye düşünmüştüm..." dedim.
Mete derince bir iç çektikten sonra, "Anneme çekmişim, benim hatun kırklıktı ama ölmeden önce görsen... Yirmi beş anca var dersin, öyle genç gösterirdi..." dedi, sesi buruktu.
"Ah... Ben annemi net hatırlayamıyorum," dedim, bir anlığına gerçekten de net hatırlayamadığımı dank etmenin hüznünü yaşadım. Acaba Elif ya da ben anneme benziyor muyduk?
Hafifçe iç çektiğimde, Mete omzuma vurarak, "Unutması kolay olmuştur. Küçükken kaybetmek iyidir," dedi.
"Tuhafsın, anneme muhtaçken kaybettim ben onu... Unutmak hiç de kolay olmadı," dedim.
"Ben bu işlerden anlamıyorum..." dedi Mete, yüzünde acı bir gülümseme oluştu ve hafifçe yutkunduktan sonra, "Şurada bir kafe var, durayım mı ne dersin?" diye sordu.
Kafeyi gördüğümde, evime yakın olduğu için başımı onaylarcasına salladım ve "Olur," dedim. Buradan yürüyerek on beş dakikada evime gidebilirdim. İyi bir konumdu, ayrıca Oğuz'un bu sokaktan geçme olasılığı da yoktu o yüzden kafam rahat olabilirdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/177021582-288-k438283.jpg)