Bölüm 18

15.1K 925 345
                                    

Oğuz: Fatih?

Oğuz: Çok özür dilerim, ne olur bana bak artık.

Oğuz: Beni görmezden gelme.

Oğuz: Herkesin ortasında seni öperim bana bak lan.

Oğuz: O nasıl bakıştı yiidim içim yandı resmen.

Fatih'im kişisine mesaj gönderemezsiniz.

Oğuz: Pardon, ne?

Fatih'im kişisine mesaj gönderemezsiniz.

Oğuz: Eh sikerler ama!

Fatih'im kişisine mesaj gönderemezsiniz.

Oğuz

Hızla oturduğum yerden kalkarak elimi Fatih'in omzuna koydum ve "Dışarı gelsene Kaptan," dedim.

Gözlerinde buz gibi bir ifadeyle bana dönerken, "Hayırdır Başkan? Bir problem mi var?" diye sordu.

"Evet! Çözmemiz lazım, hemen."

Resmen Fatih'i omzundan dışarı sürüklemeye başladığımda elimin üstünde hissettiğim elle duraksayarak arkaya baktım ve Paşa'yı gördüm.

Çatık kaşarla bana bakarken, "Hayırdır Başkan? Ne zamandan beri masalardan adam sürüklüyorsun sen?" diye sordu.

"Seni ilgilendirmez Paşa, sal bizi..." dediğimde, Fatih elimden silkinerek doğruldu ve "Ne derdi varmış göreyim, gelirim ben. Takılın siz," diyerek bana omuz çarparak önüme geçtiğinde Paşa ile gerçekten kötü bir bakışma yaşadık ve Fatih'in peşine takıldım.

Erkekler tuvaletine doğru yürürken oldukça sessizdik. Sanki konuşmak isteyen ben değildim de oydu. Elleri cebinde tanıdıklarına selam vererek ilerliyordu.

Tuvalete girdiğinde içeride iki oğlan vardı, alt kademeden oldukları belliydi. "Gençler, bize müsaade edin. Ufak bir üst sınıf meselesi var," diyerek tuvalette ki çocukların gitmesini bekledikten sonra kapının üstünde duran kilitten kapıyı kilitledi ve "Paşa birazdan kapıda olur," dedi.

"Yani, hemen konuş diyorsun?" dediğimde, başını onaylarcasına salladı.

"Özür dilerim," dedim ve ona doğru ilerledim. Zaten sırtı kapıya dayalı olduğu için bu sefer yerinden kımıldamamıştı.

"Sabah da dediğim gibi, özürleri affeden biri değilim," dediğinde, gözlerime beni öldürürcesine bakıyordu.

Hafifçe yutkunarak ellerimi omuzlarına koydum ve "Bana sırtını dönme," dedim.

Gözlerime öylece bakarken bir şey söylemedi. Yerinden hareket bile etmedi. Kaşlarım hafifçe çatılırken, rahatsız olduğunu bildiğim halde ona biraz daha yaklaştım ve "Beni görmezden gelme," dedim.

"Fırsat tanısan keşke..." dedi, kısık bir sesle konuşmuştu.

"Tanımam. Ulan, çaresizce çırpınıyorum önünde mimiğin bile hareket etmiyor!" dedim sinirle.

"Çırpınma Oğuz. Bırak beni, işleri daha kötü bir yola sokuyorsun."

"Ben mi yoksa sen mi Fatih?" diye sorduğumda derin bir nefes aldı ve kollarını kaldırıp omuzlarındaki ellerimden kurtuldu ve aramızdaki mesafeyi kapatarak, "Sen ya da ben, ne fark eder? Biraz daha böyle devam edersek, arkadaşlığımızda kalmayacak geriye," dedi.

Bu kadar yakınımda oluşu başımı döndüren bir his yaratırken, ellerini tuttum ve "Kalmasın. Seni seviyorum ben, arkadaşın olmak istemiyorum artık!" dedim.

Başımı öne eğerek boynuna koyduğumda, yerinde huzursuzca kıpırdandı, ellerini yumruk yaptı ama bir şey söylemedi.

"Üç gün önce Elif gelmeseydi, sana söylemeseydim... Duygularımı saklamaya devam edebilir, arkadaşın rolünü oynayabilirdim ama şimdi yapamam. Artık biliyorsun, daha fazla rol yapamam... Lütfen Fatih, lütfen..." diye fısıldadığımda ellerini çekiştirdi. Geri çekilmeye çalıştı ama başaramadı.

Bileklerini çok sıkı tutuyordum, arkasında kapı vardı. Bu sefer benden kaçamazdı.

"İyi, daha fazla rol yapamazsan ben de arkadaşım olmayan birine nazik davranamam. Ya bırakırsın beni, ya da soluğu disiplin odasında alırız," dedi, sert bir sesle.

"Bırakmayacağım," diyerek bileklerini iyice sıktığımda ellerini gevşetti ve yumruklarını açtı. Bileğindeki ince kemiklerin hareketinden anlamıştım.

"Canımı yakıyorsun," dedi, oysaki hiç de canı yanıyor gibi konuşmuyordu.

"Benim de canım yanıyor," dedim.

"Umrumda değil."

"Canımı sen yakıyorsun!"

"Beni sev demedim ben sana !" diye bağırdığında bileğini saran ellerim gevşedi. Bileklerini bırakarak kollarımı ona sardığımda, kollarımın arasında öylece durdu.

"Seni seviyorum Fatih," diyerek ondan uzaklaştığımda, bana düz bir ifadeyle bakmayı sürdürdü ve bir şey demeksizin ellerini havaya kaldırdı.

Bileklerini tuttuğum yerleri açığa çıkarken, huzursuz bir ifadeyle sebep olduğum morluklara baktı. Ardından gözleri tekrar beni buldu ve "Kimse sevdiğine bunu yapmaz," dedi.

Kalbimin orta yerinde taş gibi bir sertlik oluşurken, kapıyı açmak için sırtını dönen Fatih'e son bir kez daha dokundum.

Onu omuzundan tutarak sırtını kapıya çarptım ve "Ne bu halin?" diye sordum.

"Ne bu ne yapacaksan yap, sonra sırtımı dönüp gideyim havaları? Var ya, sen benden bile kötüsün. Ruhsuz piçin tekisin!" diye bağırdığımda, donuk ifadesi kırıldı.

Gözleri nefretle sertleşirken, "Neyim ben?" diye sordu.

Sorusuyla fark etmiştim ona piç dediğimi.

"Haklısın gerçi, piçim sonuçta. Aynı zamanda da ruhsuzun tekiyim. En iyi sen bilirsin değil mi kardeşim?" dediğinde, beni omzumdan itti ve "Sakın bir daha bana yaklaşma," dedi.

Tekrardan onu bileklerinden yakaladığımda, bana iğrenircesine baktı ve "Pes et, iyice çıkmaza girdik," dedi.

"Asla!" gözlerine doğrudan bakarken konuşmaya devam ettim.

"Senden vazgeçmeyeceğim."

Kelime sayısı 666 şeytani bir yerde bıraktım nşhahaahshj

Kardeşim | bxb ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin