KARAGÖLDEKİ AK PERDE

239 140 60
                                    

Evren bir insana ne kadar karşı olabilir. Her sabah kargalar kahvaltısını yapmadan içeriyi dışarıyla ayıran camın boyutu ve camda nasıl bir perde olursa olsun içeri dalan sert gün ışığı ile uyanmak. Yavuz kendini bildiğinden beri böyle uyanıyordu. Her sabah onu uyandıran babasının geç kaldığı söyleyen tatlı serzenişi yada gece hoş bir vakit geçirdikten sonra onun tişörtünü giyip sabah olduğundan ise onu öperek uyandıran güzel bir kız değilde kendini bu göreve adamış bir uşak gibi her sabah aynı şekilde uyandıran Güneş amcaydı.

Anlaşılan bu sabah yalnız olan bir tek benim sevgili amcacım baksana kendine bir dost bulmuşsun arkadaşın karavanımı taşlarken sen ise benim gözümü çıkarmakla meşgulsün, bıkmadın mı yirmi beş senedir her sabah insanlığa olan tüm sinirini bende atmaktan bari şu dağın tepesinde doğada bırak ta yalnızlığımın tadını çıkarayım diye bir yandan güneş amcasıyla bir yandan da birden karavanının tavanına boşalan yağmura söylenirken güzel yol arkadaşı aklına geldi. Vücudunun çıplaklığını bile unutarak yoldaşı belkide yıllardır ona sırt çevirmeyen tek dostu yamahasına koştu.

Bir yandan kumanda ile karavanın tentesini açarken bir yandan da bagajdan dostuna yağmurluk çıkarmakla meşguldü. Sabahın köründe başlayan haşin yağmurla akşamdan üstünü açık bıraktığı dostunun düşüncesi birleşince üzerini örten daha doğrusu anadan üryan olmamasının tek yolu olan baxerının tamamen ıslandığını bile unuttu. Tenteyi kapatıp dostunu da ıslanmaktan son andan kurtarınca üzerinin çıplaklığı Ankara'nın ağustos ayına inat soğukluğuna aldırış etmeden karşısındaki manzaranın tadını çıkarmak için açık olan bagajdan bir kamp sandalyesi ile zulasından tabakası ile çakmağını alıp karşına aldığı karagöl ve arkasındaki çam ağaçlarından bir denizle uzayıp giden ama her sabah olduğu gibi bu sabahta tüm ihtişamı sisle kaplı ışık dağına karşı kurulup sabah keyfi yapmaya niyetlendi.

 Tenteyi kapatıp dostunu da ıslanmaktan son andan kurtarınca üzerinin çıplaklığı Ankara'nın ağustos ayına inat soğukluğuna  aldırış etmeden karşısındaki manzaranın tadını çıkarmak için açık olan bagajdan bir kamp sandalyesi ile zulasından tabakası...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ancak bu keyfi fazla uzun sürmedi sigarasından ilk fırtını çekmesiyle bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun arasından kendine yol bulup göle yansıyan güneş ışığının ortasında havada asılı vaziyette duran beyaz perdeyi fark etmesi bir oldu. Sanki bir açık hava sinemasındaydı ve ve görevli birden ışıkları kapamıştı. Her sabah sinirini yavuz dan çıkartan güneş amca kaybolmuş gökyüzüne birden kara bulutlar hakim olmuştu.

Sen daha uyanmadın herhalde yavuz kapat gözlerini salla bir kafanı da kendine gel diye telkinlerde bulurken gözlerini kapatmaya zorladı ama sanki bir güç göz kapaklarını kaşlarına dikmişti her denemesinde göz kapakları acıyor ama kapatamıyordu. Birden karşısındaki ekranda hayatı sanki yirmi yıl boyunca çok güzelmiş gibi bu dünyada ki tek varlığı kaybettiği gün beyaz perde de gösterime girmişti. Hayatı çok güzel değildi doğumu sonrasında henüz bir yaşına bile değmemiş bir bebekken yaşamaya başladığı hayat hiç iyi değildi ama bunların hiç birini hatırlamıyordu çünkü o zamanlar daha bir bebekti. Ama bundan tam beş yıl önce yirmi yaşına bastığı o kara günkü olay şimdi karagölün üzerinde gözlerinin önünde tekrar yaşanıyordu. Denediği her şey sonuçsuz kalmış gözlerini bile kapatamıyordu. elindeki sigarasından bir fırt daha çekmek istedi ama ne mümkündü sigarası çoktan bitmişti. Oturduğu katlanan ahşap sandalyeden fırladığı gibi karavandaki SMITH&WESSON unun alıp gökte asılı duran perdeye kurşun yağdırmaya başladı ama işe yaramadı film devam ediyordu ve birazdan olacakları görmek hatırlamak dahi istemiyordu. Üzerindeki tek kumaş parçasını asılmasıyla baxerı elinde kaldı ve tüm gücüyle karagölün tepesinde asılı duran perdeye doğru fırlatıp kendini yağmurun altına fırlattı ne yaptıysa durduramadığı kara filmi görmemesinin tek çaresi bir deve kuşu gibi kafasını toprağa gömmekti.

Kafasını yasladığı toprakla birlikte film durdu sanki sesi gelmiyordu ama gözlerini açmaya cesareti de yoktu ki bir den nereden geldiğini anlamadığı gün ışığı ile gözlerini açtı hala yatağındaydı. Birden başlayan yağmurun gürültüsü ile irkildi. Şimdi her şey o rüyadaki gibiydi ya çıkıp dostunu ıslanmaktan kortaracak yada bir deve kuşu misali kafasını kuma gömecekti.

Bunu yapmaya cesaretim yok dışarı çıkıp o kara filmi izlemeyeceğim. Deyip hıçkırıklar içerisinde ağlayarak kafasını yorgana gömdü...








FF NOKTASI #wattys2019 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin