Yeni yeni gökyüzündeki yerini alan güneş ışıkları en başından itibaren karavanın küçük penceresinden içeriye vurmaya başlamıştı. Cansu yattığı yerde önce Ankara'nın sabah ayazından şikayet edercesine titreyerek uyanıp battaniyeyi üzerine çekip camdan da vuran güneşinde ısıtmasıyla tekrar uykuya daldı.
Güneş ne kadar kemiklerini ısıtıp tekrardan uykuya teslim olmasına sebep olsa da bu huzurlu ortamın bozulması fazla sürmedi. Cansu uykuya daldıktan kısa bir süre sonra gözüne vuran güneş ışığı ile gözlerini kamaştırarak tekrar dan uyandı. Bu sefer battaniyeyi tamamen üzerine çekip kendini battaniyenin altına gömdü. Kendini ne kadar hem soğuktan hem de güneş ışıklarından korunaklı hale getirse de uykusu iki kere bölündüğü için bir türlü uyuyamadı. Battaniyenin altında bir sağa bir sola dönüp dursa da hiç bir çare bulamadı.
Başını battaniyenin altından çıkarmadan elini yatağı yan tarafındaki rafta duran telefonu almak için uzattı. Eliyle rafı bir kaç kere yokladıktan sonra telefonu eline aldığından saat daha 05:40 anca olmuştu. Elindeki telefona baktıktan sonra sinirle derin bir "offffff" çektikten sonra battaniyeyi üzerinden fırlatıp yatağın kenarında oturur vaziyete gelip "kader bize doğduğumuzda acımamış ki şimdi acıyıp rahat bırakır mı?" diye kendi kendine söylenerek üzerine hırkasını giyip karavandaki yemek masasının üzerine dayanarak oturmaya başladı.
Oturduğu yerde yataktan yeniş kalktığının kanıtı olan saçlarını düzelmek için hamle yaptığı esnada dudakları arasına kıstırdığı lastik toka, elleri saçlarının arasında kala kaldı. Çok yakınında duyduğu ağlama sesine dikkat kesilip hiç kıpırdamadan bir kaç saniye bekledikten sonra saçlarını apar topar toplayıp dudakları arasında duran toka ile bağladığı gibi karavandan dışarı fırladı.
Yavuz üzerindeki kapüşonlu hırkaya tamamen bürünmüş bir şekilde oturduğu sandalye de ağlıyordu. Cansu bahçeye adımını attığı anda gördüğü manzaranın verdiği şaşkınlıkla önce korkup olduğu yerde dona kalmıştı ama Yavuz'un ağlamasının giderek artması ve " Ne olur bıraka beni, ne olur gittiğin yere beni de götür." diye bağırması ile kendine geldi. Hemen abisi gibi sevdiği Yavuz'un yanına koştu. Yanına geldiğinde Yavuz'un uykusunda sayıkladığını ve ter içinde kaldığını görünce korkudan ne yapacağını şaşırıp omzundan tutup sarsmaya başladı.
Cansu neler yaptıysa Yavuz'u uyandırmayı bir türlü başaramayınca korkusu giderek artmaya başladı. Elini Yavuz'un yüzüne götürdüğünde terlemesinin sebebinin yüksek ateş kaynaklı olduğunu fark edince hemen Sedat'ı uyandırmak için garajdan içeri koştu. Bir kaç saniye içerisinde Cansu önde Sedat arkada resmen sürüklenerek garajdan çıktılar.
Sedat ilk defa amirinin ağladığı görüyordu. Yaklaşık üç yıldır beraber çalışıyorlardı amirinin geçmişte çektiği sıkıntıları yaşadığı tüm olumsuzlukları biliyordu. İkisi de mesleğe neredeyse aynı anda ve beraber adım atmışlardı. Hem işte hemde dışarıda beraber vakit geçiriyor ve bir yıl öncesine kadar her iş çıkışında bir yerlere gidip bir kaç kadeh bir şeyler içip dertleşirler ellerindeki dosyalar üzerinde konuşurlardı. Ne babasından nede çektiği diğer sıkıntılardan bahsederken bile hayatta ağlamaz hatta duygulanmazdı bile ama şimdi iç çeke çeke ağlıyordu.
Cansu bir yandan Sedat'a hastaneye götürelim mi? diye sorarken bir yandan da elinin tersi ile Yavuz'un alnını kontrol ediyordu. Yavuz sandalyede ter içinde "ne olur bırakma beni burada" diye sayıklamaya devam ediyordu. Sedat "bu şekilde hastaneye götüremeyiz tüm emniyetin gözü üzerimizde millete malzeme vermemiz lazım." diyerek Cansu'nun başka bir fikir bulmasını ima etse de Yavuz'un durumuna iyice korkmaya başlamıştı. Yavuz'un bağırmaları kesilmiş olsa da bu seferde ateşi tavan yapmış gibi terlemeye başlamıştı. Cansu amirinin titremeye başlamasıyla iyice korkup başını kollarının arasına alıp olduğu yere çöküp ağlamaya başladı. Sedat karşısında canından çık sevdiği iki insanın düştüğü durumdan endişelenip ne yapacağını bilmeden korku ile volta atarken birden "ne olacaksa olsun kendine gel abiiii." diye bağırıp Yavuz'un iki omzundan birden tutup sarsmaya başladı. Bir yandan "uyan abi" diye bağırırken bir yandan da sarsmaya devam ediyordu.
Sedat'ın yaptığı hareketlerden korkan Cansu ağlamayı bırakıp ayağa kalktığı gibi Sedat'ın yakasına yapışıp "ne yapıyorsun dur ve sakinleş ne olursun" diye Yavuz'u. Sedat'ın ellerinden kurtarmaya çabalıyordu. Cansu'nun çabası sonuç vermiş Yavuz'u rahat bırakmasını sağlamıştı. Sedat korku içinde ellerini masaya yaslamış sakinleşmeye çalışırken sandalyede oturan Yavuz sanki boğazına bir şey kaçmış gibi öksürmeye başlayınca Cansu ile Sedat hemen amirlerinin başına koşup bir ağızdan "abi iyi misin?" diye bağırdılar.
Yavuz karşısında kendine hayretle bakan 2 çift gözün manasını çözmeye çalışsa da önce çözmesi gerek nefes almasını bile zora sokan öksürüğüydü. Elini sakin olun manasında havaya kaldırdıktan sonra öksürüğünü kesmeye uğraşarak ölüm döşeğinde ki bir insan gibi zorla da olsa "su" diye bilmişti. Cansu hemen durduğu yerden karavana doğru koşup eline aldığı su şişesi ile geri dönmüştü. Yavuz, Cansu'nun kendisine uzattığı şişeden bir kaç yudum su içtikten sonra yavaş yavaş öksürüğünü kontrol altına almıştı ama hala hem terliyor hemde titremesi devam ediyordu. Biraz zorla da olsa yanında kendisi için endişe duyan ikilinin tüm yardımlarını reddedip önce masadan sonrada karavanın kapısından destek alarak karavana girmeyi başardı. Karavanın içine adım atar atmaz arkasını bile dönmeden kapıyı kapatıp kilitledi.
Yavuz'un bu davranışı sonrasında Cansu, Sedat'a dönüp "ne yapalım peşinden gitmeli miyiz ya bişey olursa?" diye soruları peş peşe sıralarken Sedat hiç bir tepki vermeden sigarasını yakıp az önce Yavuz'un kalktığı yere oturdu. Sigarasından bir kaç duman çektikten sonra "kendine geldi birazdan gelir bir şeyi yok merak etme." deyip ayaklarını uzatıp sandalyede iyice kaykılarak oturmaya başladı. Cansu bahçede bir sağa bir sola doğru yürürken bir yandan da karavanı gözetliyordu. Bir süre daha volta attıktan sonra Sedat'ın karşısına geçip oturdu. Bir yandan tüm endişesi ile karavanı gözetlemeye devam ederken bir yandan da karşısında oldukça rahat bir şekilde sigara içen Sedat'a içten içten bileniyordu.
Cansu daha fazla dayanamayıp az önce olanları hemen unutup gamsız gamsız sigara içen Sedat'ın uzattığı ayaklarına vurup sandalyede sendelenmesini sağladıktan sonra oturduğu yerden kalkıp elindeki yarım sigarasını kaptığı gibi dudaklarının arasına götürdü. Sigaradan tüm gücüyle çektikten sonra dumanını Sedat'ın suratına doğru üfledi. Sedat yaşadığı şoku atlattıktan sonra "ne yapıyorsun kızım doğru düzgün istesene kafamı gözümü kırmana gerek yoktu yani." deyip masanın üzerindeki su şişesini alıp yaşadığı şoku atlatmak için büyük bir yudum su içip şişenin içinde kalan suyu da Cansu'nun üzerine fırlattı.
Cansu maruz kaldığı şakayla karışık ufak çaplı şiddeti bahane edip az önce yaşadıkları tüm sıkıntıları atmanın yolunu bulmuşcasına içinden "oh be sonunda patlayacam bittin oğlum sen " diye söylenerek tüm cadılığını suratına yerleştirip yerde bulduğu ahşap sopa parçasını kaptığı gibi ayağa kalktı. Sedat'a doğru hızla koşarken "sen ne yappp..." diye bağırıyordu ki karavanın kapısının açılma sesini duymaları ile her ikisi de bir den dönüp karavana doğru bakmaya başladılar.
Her halinden daha tam olarak kendine gelmediği belli olsa da aldığı duş işe yaramış gibi duruyordu. Üzerine giydiği lacivert pantolon beyaz spor gömlek ve lacivert spor ceket ile sanki sorguya değilde güzel bir kızla buluşmaya gidecek bir havaya bürünmüştü. Cansu amirinin kendine gelmiş ve üzerindeki kıyafetler ile yakışıklılığını tamamlamasına iç çekerek bakıp "eğer abim gibi sevmesem kesinlikle aşık olurdum. " diye birazda Sedat'ın tepkisini görmek için yüksek sesle düşünüp hemen Yavuz'un yanına koştu. "Abi yolda giderken tüm kızları başına toplayacaksın süper görünüyorsun. Sen geç otur ben hemen kahvaltılık bir şeyler hazırlayayım." deyip karavana adeta uçarak giriş yaptı.
Hep beraber Cansu'nun hazırladığı kahvaltı sofrasının tadını çıkardıktan sonra Yavuz ortaklığı toplamak için ayağa kalkan Cansu'nun kolundan tutup bırk kalsın hemen çıkmamız lazım gelince hallederiz deyip kahvaltılıkların olduğu tepsiyi Sedat'a doğru itip "şunları dolaba koyda hemen çıkalım" diye hiç bir işe yardım etmediğini ima ederek söylenip ayağa kalktığı gibi bahçe kapısına doğru yönlendi.
Biraz geç oldu ama inşallah kısa sürede açıklarımı kapatacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FF NOKTASI #wattys2019
Misterio / SuspensoHayatı hep mi ters gider bir insanın... Her halde nasıl başlıyorsa öyle devam ediyor doğumdan ölüme bir insan doğduğunda şans yüzüne güldüyse sonuna kadar o şans onu hiç terk etmez. Yavuz'da öle şans yüzüne hiç gülmemiş kader hep bir yerden vurmuş...