2. BAŞLANGIÇLAR VE UMUTLAR

7.6K 442 718
                                    

      Nihayet bir buçuk saatlik uçak yolculuğundan sonra Frankfurt'a ulaşmıştık. Babamın benim için aldığı daireyi bulmamız çok kolay oldu. Bir kez daha babacığımı ve anneciğimi özlemle andım. Canım babam "Sadece İngilizce yetmez Almancayı da öğreneceksiniz." demişti. Bunun için özel hoca tutarak Kerem'in ve benim ana dilimiz gibi Almanca öğrenmemizi sağlaması daha dün gibiydi.

       Mutlu olduğumuz güzel günler aklıma gelince "Teşekkür ederim babacığım." diye mırıldandım. Gözlerimi kapatıp anneciğimin ve babacığımın sevgi dolu bakışlarını hatırlayınca gözümden iki damla yaş süzülmesini engelleyemedim. Biliyordum ki o yaşların birisi annem diğeri ise babam içindi. Hâlâ içimde cayır cayır yanan bir yer vardı bu yangın bir gün sönecek miydi? Kerem için güçlü olmalı ve bu duygularımı belli etmemeliydim. Kardeşim benim gibi değildi o çok hassas bir çocuktu. Emindim ki kardeşim benden destek alıyor ve bana sırtını dayıyordu. Onun için sağlam durmam gerekiyordu.

     Abla olmak kardeş olmak bu demek değil miydi? Dünyada güveneceğin kimse kalmasa bile bir kardeşinin olduğunu bilmek. Herkes sırt çevirse bile onun sana kucak açacağından emin olmak değil miydi? "Şu koca dünyada çok şükür bir kardeşim, ablam veya abim var." diyebilmek paha biçilemezdi. Annem ve babam bir sarhoş sürücü yüzünden bu dünyadan çok erken koparılmıştı. Biliyordum ki son nefeslerini verirken içleri rahattı. Çünkü biz iki kardeşin ne olursa olsun birbirimize göz kulak olacağımızı biliyorlardı. Araya mesafeler girse bile Kerem ile yüreğimiz yan yanaydı. Her zaman bunu hatırlayacaktım her zaman kardeşimi çok ama çok sevecektim.

        Taksi bizi bıraktığında başımı kaldırıp iki yıl boyunca yuvam olacak eve baktım. Dairem dört katlı bir apartmanın ikinci katındaydı. İki yatak odası tam donanımlı bir mutfaktan oluşuyordu. Frankfurt'un merkezindeydi ana tren istasyonuna yürüyerek on dakikada ulaşılıyordu. Bodrumda araç park yeri, her daire için bisiklet park yeri mevcuttu. Yeni yuvamda en çok masa ve sandalyeleri olan terası sevdiğimi itiraf etmeliydim. Güzel havalarda vaktimin çoğunu terasta geçireceğimden adım gibi emindim. Terasta kahvemi yudumlarken ve kitabımı okurken mis gibi bahar havasını içime çekip, mutlulukla gülümsediğimi hayal etmek hiç zor değildi. Arkadaş edinirsem -mutlaka edinecektim- onları terasta ağırlayabilirdim.

       Kerem de evi çok beğenmişti, ne yazık ki sadece bir ay yanımda kalabilecekti. Sonrasında dönüp gerekli hazırlıkları yapmalı ve  okuluna başlamalıydı. Hazırlık sınıfında devamsızlık yapamazdı çünkü bütün derslere katılması zorunluydu. Bu uzun bir süre birbirimizi göremeyeceğimiz anlamına geliyordu itiraf etmem gerekirse kardeşimden aylarca ayrı kalmak ödümü koparıyordu. Ankara'da okurken çok sık görüşürdük ben gitmesem hafta sonları Kerem gelirdi. Hiç uzun süreli ayrılık yaşamamıştık özellikle ailemizi kaybettiğimiz için bu ayrılık katmerli canımızı yakacaktı.

        Eve cumartesi ulaşmıştık pazartesi günü staja başlıyordum. Ana tren istasyonuna ulaşıp oradan trenle çalışacağım ilaç şirketinin laboratuvarının içinde bulunduğu tesise gidecektim. Bu toplamda yarım saat sürecekti. Saat 8.00'de işbaşı yapacağım için en geç 7.20'de evden çıkmalıydım. Cumartesi Kerem ile dinlenip pazar günü hem etrafı tanımak hem de eksiklerimizi almak için dışarı çıktık. Üstelik doldurulması gereken bir buzdolabımız vardı. Aldıklarımızı yerleştirince köşe sokaktaki Türk lokantasında lahmacun yedik. Kerem "Heyt be memleketimin gözünü seveyim!" dediğinde gülerek "Abartma Kerem bu ülkede altı milyon Türk yaşıyor. Elbette Türk yemekleri yiyecek yer bulurum üstelik dört yıl tek başıma bir evde kaldım. Yemek yapmayı biliyorum." diye cevap verdim. İstanbul'da evdeki çalışanımız Sevgi hanım Kerem'in yemeklerini yapabilirdi. Kardeşimin yemek işini dert etmeme gerek yoktu.

       Canım kardeşime sevgi dolu gözlerle baktım. Benim saçlarım açık kumral iken Kerem'in saç rengi koyu kumraldı. Kerem göz rengini babacığımdan almıştı gözleri yeşildi. Ben de annem gibi bal rengi gözlere sahiptim hatta babam anneme "Balım." diye hitap ederdi. Kerem fizik olarak da aynı babama benziyordu. Uzun boyluydu bana göre tartışmasız dünyanın en yakışıklı erkeğiydi. Gerçi ben de bir yetmiş beş boyumla kısa sayılmazdım çünkü rahmetli annem de uzun boylu bir kadındı.

ÜÇ MEVSİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin