"Millie, olanlara inanamayacaksın." Noah hızla masaya oturdu ve içeceğinden bir yudum aldı. Derin nefes alıp bana döndü. "On ikinci sınıflardan bir kız bana çıkma teklifi etti."
Tek kaşımı yukarı kaldırdım ve hafif gülümsedim. "Bu iyi bir şey, Noah. Sen ne dedin?"
"İyi bir şey mi?" Noah kaşlarını çattı. "Kızı beğenmiyorum bile, ne diyeceğim?"
Noah'a peçetelerimden birini uzattım. Alnından akan ter ihtiyacı varmış gibi gösteriyordu. Etrafa bakındı ve bana yaklaşıp fısıldadı. "Kız bana takıntılı olacak diye korkuyorum."
Güldüm. "Saçmalama Noah. Yemeğinden ye."
İki dakika sonra yanımıza Jaeden geldi. Noah'a baktı ve bana döndü. "Bunun nesi var?"
Omuz silktim. "Aptallaşıyor yine. Senin neyin var? Solgun gözükü-" sözümü tamamlayacakken gözüm kafeteryada içeri girmiş olan çifte takıldı. Bu durumu açıklıyordu. Finn ve Sadie birbirlerine sarılmış, bir masada oturuyorlardı. Jaeden sinirle bir onlara bir bize dönüyordu. "Ne yani, artık bizle oturmayacak mı?" dedi sinirle ve Noah'ın patatesinden ağzına attı.
Omuz silktim. "Pek umurumda değil. Ona ihtiyacımız yok, biliyorsunuz değil mi?" Kafamı onay beklercesine onlara çevirdim ama ikisi de Sadie ve sevgilisini izlemekle meşgullerdi. Göz devirdim ve ayaklandım. "Her neyse," dedim bağırarak. Sonunda bana bakmışlardı.
"Pardon," dedi Noah yutkunarak. "Sadie'nin bizimle oturmaması biraz dikkatimi çekti de. Finn ile araları cidden düzelmiş olmalı."
Aklıma mesajlaşmamız geldikçe deliriyordum. Ayaklandım ve masadan kalktım. Tepsimi hemen masa başındaki çöpe attım.
"Nereye?" diye sordu Jaeden.
"Tuvalete," dedim. "Gelecek misin?"
İkisi de sessizce önlerine döndüklerinde tuvaleye doğru yürüdüm. Aynada kendime baktım. Sadie bende olmayan neye sahipti? Finn onu beğenmiş ama beni beğenmemişti... gurur kırıcıydı bu.
Aniden kapı açıldı ve içeri bir erkek girdi. Finn. Kaşlarımı çattım- şok olmamış gibi davranmaya çalışıyordum.
"Burası kızlar tuvaleti," dedim hızla. Sanki refleks gibiydi.
Güldü. "Biliyorum. Sadece dünkü yazdığında ciddi miydin sormak istedim." duraksadı. "Gelecek misin?"
"Gelmemi istediğini sanıyordum," gülümsememek için zor uğraşıyordum.
Biraz yaklaştı. "İstiyorum," dedi ve elimi tuttu. Elimin yandığını hissediyordum. Ne yapmalıydım? Geri mi çekmem gerekiyordu yoksa daha sıkı mı tutmalıydım? Kafamı ona doğru çevirmek için kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Göz göze gelmiştik. Aniden kapı açıldığında hızla ellerini geri çekti.
"Uuumm- peki Millie, sağol uyardığın için. Bilirsin, tuvaletleri karıştırmışım," dedi içeri giren sarışın kız kaşları çatık kabine doğru ilerlerken.
"Evet, evet, rica ederim," sahteden güldüm ve Finn'in çıkışını izledim. Aradan beş dakika geçtikten sonra bende çıkabildim.-
Twenty Weed Bar
Tabelada rengarenk ışıkları yanan yazıya baktım ve iç çektim. Yaptığım şey doğru değildi. En yakın arkadaşımın sevgilisiyle buluşacaktım. Hemde ondan gizli bir şekilde. Sadie buna sadece üzülmezdi, sinirlenirdi de. Omuz silktim ve geri dönüşü olmayan yola ilk adımımı attım. İçeri girdiğimde beklediğimden daha değişik bir ortam vardı. Dans eden insanlar, rengarenk spot ışıkları yerine koltuklar, minderler ve bir barmen vardı. Normal bir kafe gibiydi sanki. Şarkı çalıyordu, ama sessizdi. Ağır giyinmediğime o an sevinmiştim. Finn burada mı diye etrafı süzdüm.
"Birini mi arıyorsun?"
Ses arkamdan gelmişti. Finn'di bu. Ona döndüm ve gülümsemeye çalıştım. "Hey."
Beklemediğim anda elimi tuttu ve minderlerden birine oturduk. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Finn açık sözlü ve dışa dönük olduğunu daha fazla belli edemezdi. Önümüzden geçene selam veriyordu, ben ise mal mal bakıyordum.
Bana döndü.
"Burayı özellikle mi seçtin?" Diye sordu.
"Nasıl yani?" Stresten omuz silkindim.
"Burası Sadie ile ilk gerçek randevumuzu yaptığımız yer," güldü. Ben ise şok olmuştum. Beşinci sınıfta çıkmaya başlamışlardı, beşinci sınıfta buraya gelmiş olamazlardı değil mi? Gerçek randevu dediğine göre daha geç olmalıydı.
"Sadie ile mutlu musun?" diye sordu bana aniden. Kaşlarımı çatıp güldüm. "Bunu benim sana sormam lazım."
"Arkadaşlığınızdan bahsediyorum. Bana sorarsan çokta iyi bir arkadaş değil gibi, huh?" Benden cevap bekliyordu.
Omuz silktim. "Yani, normal bir arkadaş."
"Peki ya sen?" Önümüze konulan iki bardak kokteyli umursamayarak.
Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani? Bana nasıl bir arkadaş olup olmadığımı mı soruyorsun?"
"İyi bir arkadaş en yakın arkadaşının sevgilisiyle özel bir randevuya çıkmaz, değil mi?" Kokteylinden bir yudum aldı ve bana bakarak kaşlarını yukarı kaldırdı.
"Ben sana bir oyundan ötürü yaptığımı söylemiştim ama sen ısrar ettin." Bağıracak gibiydim ama sesim kısıktı. Ne ima ediyordu?"Ama hala buradasın."
Dediği şey ile ortamı bir sessizlik sardı. Kokteyli içecekmiş gibi hissetmiyordum. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Cidden ben ne yapıyordum? Haklıydı. Bu aldatmaya girmese bile- çünkü aldatma denecek hiç bir şey yapmadık- ihanete giriyordu. En yakın arkadaşıma ihanet etmiştim. Finn kokteylini bitirdi ve sessizliği bozdu.
"İçmiyor musun?" dedi kokteyli işaret ederek. Omuz silktim. "İştah mı bıraktın?"
"Buraya kavga etmeye gelmedik Millie. Hadi ama," hafif gülümsedi ve çok sık gülümsemezdi. Genelde o ciddi suratını takardı yüzüne hep. Kokteyli parmaklarım arasına yerleştirdim ve ağzıma doğru götürdüm. Bir kaç yudum alıp bıraktım. Bana peçete uzattı. Hızla nemli hissettiğim ağzımı temizledim."Finn, burada seni görmek ne büyük bir sürpriz!" yanımıza gelen kişiyi tanımadığım kesindi ama Finn'den bir kaç yaş büyük gibi duruyordu. Finn'e sorgulu gözlerimi diktim, o ise ayağa kalkıp gelen kişinin elini sıktı. "Evet, bana da sürpriz oldu." dedi beni işaret ederek. Çocuk bana gözlerini diktiğinde gülümseme ihtiyacı duydum. "Sen o olmalısın," dedi ve hızla elini uzattı. O'ndan kastının Sadie olduğu gayet açıktı aslında. "Şey, ben Millie," dedim elini sıkarken. Çocuk güldü. "Biliyorum," dedi. Finn ise arkada saçlarını kaşıyordu. Benden bahsetmiş olamazdı, değil mi? Ama başka türlü beni nasıl tanıyabilirdi ki? Finn'e döndü yeniden. "Yine özel bir gün ve yine bir istek var. Senden."
"Benden mi?" Finn şaşırmış duruyordu. "Biliyorsun, okulla uğraşıyorum. Gelip çalmam imkansız."
"Hadi ama, tek bir gece. Ve herhangi bir şarkı olabilir. Sadece romantik olmalı. Lütfen. Seni ne kadar sevdiklerini biliyorsun," çocuk yalvarıyordu resmen. Finn'e baktım. Araya girmek istemiyordum ama Finn'in çaldığını bile yeni öğreniyordum. "Bence çalmalısın," dememle bana döndü ikisi de. "Daha önce seni hiç çalarken dinlememiştim. Belki bu ilk olur," gülümsedim. Finn'in yine gülümsediğine yemin edebilirdim. Çocuğa döndü ve kafasını olumlu salladı. "Ne zaman?"
"Yarın Bowers çalacak. Bu gece ki programda ise bir ünlü var. Ama bir sonraki gün uygun." Gülümsedi. "İnan bana sen kabul etsen seni her gece çıkarırdım."
Finn omuz silkti. "Pekala. İki gün sonraki gece o zaman."
Çocukla vedalaştıktan sonra bana döndü. "Kalkalım mı?" diye sordu. Kafamı olumlu salladım. Beraber bardan çıktığımızda ona döndüm.
"Çalabildiğinden Sadie hiç bahsetmemişti," dedim cümlenin ne kadar garip olduğunu umursamayarak.
Finn güldü. "Çünkü beni hiç çalarken duymadı. Ama sen duyacaksın," dedi ve durakladı. Gözleri yavru köpeğin gözleri gibiydi. "Değil mi?" dedi onar istercesine.
Ellerimin titrediğini hissedebiliyordum. Kaç yıllık sevdiğim bana yüz vermeye başlamıştı ve şimdi onu dinleme şansına sahiptim. Sevgilisinin bile daha önce sahip olmadığı bir fırsata. Bana teklif etmişti bunu. Gülümsedim. "Orada olacağım."
Ellerini çırptı ve küçük bir çocuk gibi oldığu yerde zıpladı. "Ne olursa olsun?" diye sordu yeniden. Kafamı olumlu salladım.
Ellerimi tuttuğunu hissedebiliyordum.
Sokakta, ellerimiz birbirine kenetlenmiş şekilde yürüyorduk.
Tâ ki telefonu çalana kadar.
Telefonunu hızla cebinden çıkardı. Arayan kişi Sadie idi. Huzursuzlukla ellerini ellerimden ayırdı ve bana döndü. "Açmak zorundayım," dedi. Telefonu açtı ve bir kaç saniye boyunca suratındaki o ifadeyi izledim. Dürtmek için koluna dokunduğumda hala tepki vermiyordu."Sadie," dedi. Ses tonunda garip bir şeyler vardı. "Sadie... kaza yapmış."
mrb
o yerin açılımını çok sordunuz alın bir bardı yani NAJSJWNDKS
![](https://img.wattpad.com/cover/184206156-288-k971070.jpg)