trip

1.2K 130 64
                                        

Herkes odalarına çıkmış, gecenin karanlığında ay ışığı pencereden içeriyi doldurmaya başlamıştı ve ben hala uyuyamıyordum. Wyatt'ın davetini kabul ederek hata yapmış olmalıydım, çocuğu tüm gece boyu ekmiştim ve kendisi de şu an odada değildi zaten. En son akşam saat 10'da gece kutlaması için bara gideceklerini duymuştum ve uykum olduğunu söyleyerek başımdan savmıştım. Finn'de oradaydı ve şu an Sadie ile beraberdi. Ne yaptıklarını düşündüklerimde tüylerim diken diken oluyordu. Finn muhtemelen ellerini şu an Sadie'nin kızıl saçlarından, güzel yüzüne doğru götürüyodur.

Hızla sırt üstü döndüm.

Sadie ise bacaklarını Finn'in karnına doluyordur. Ellerini çocuğun beline sardığını gözümü her kapadığımda görebiliyorum. Kapamasam bile hayal edebiliyorum.

Sol yanıma döndüm.

Finn muhtemelen şu an Sadie'nin dudaklarını sömürüyordu ve odalarına doğru yürüyorlardı. Ayak seslerini kafamda duyabiliyordum. Yastığın iki tarafını kulaklarıma çekerek sesleri duymazdan gelmeye çalışsam da pek işe yaramıyordu.

Derin nefes alıp vererek yatakta doğruldum. Geldiğimiz otelin tuvaleti epey küçüktü, tuvalete doğru ilerledim ve yüzüme su tuttum. Aynada gördüğüm yansıma bana kendim hariç her şeyi açıklıyordu aslında.

Kapının açılmasıyla hızla tuvaletten çıktım. Wyatt ve Finn'di gelenler, Wyatt baya sarhoştu ve gözleri kapalıydı. Finn hızla Wyatt'ı üstü bozulmamış yatağa yatırdı ve üstünü örttü. Bana baktı. "Merhaba."

"Merhaba," dedim üşüyen omzuma elimi koyarken. Hafif gülümser gibi olmuştu sanki, ve içimde o an bir sıcaklık hissettim.

"Eğlendiniz mi?" diye sordum konuyu uzatmak isteyerek, ama ses tonuma bunu yansıtmamıştım. Ya da... yansıtmamaya çalışmıştım.

Finn kafasını olumlu salladı. "Keşke," dedi ve bana yaklaştı. "beraber gelebilseydik."
Saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdi ve kulağıma doğru yaklaştı. "Bunca zamanı seninle geçirebilirdim."

"Korkaklarla işin olmaz sanıyordum," dedim yüz ifadem değişmeden.
Hafifçe geri çekildim. "Wyatt'ı yatırdığına göre," dedim yatan Wyatt'ı süzerek. Finn'e döndüm yeniden. "Sanırım artık gidebilirsin."

Finn tek bir şey daha demeden, tek bir mimiği daha oynamadan hızla odadan ayrıldı. Kendi yatağıma geri döndüm. Hala uyuyamayacağımdan emindim ama en azından artık beynimde kurduğum fantezilerin doğru olmadığını biliyordum.

-

"Yoklama yapıldı mı?" gezi görevlisi okulumuzdaki müzik öğretmeni ama aynı zamanda fotoğrafları çeken hocamıza sordu. Hoca başını salladı, "herkes burada. Artık hareket edebiliriz."
Bunu duyan şoför hızla aracı çalıştırmıştı. Wyatt ile yan yanaydım, Finn ve Sadie ise hemen yan koltuğumuzdaydı. Fısıldaşıp duruyorlardı ama flörtleştikleri belliydi. Onlardan uzak olmak için özellikle cam kenarını seçmiştim. Wyatt ise yol boyunca hem şarkı dinlemiş, hem beni izlemişti. Pekala... bu hoşuma gitmiyor desem yalan olurdu. Sevilmek, hele Wyatt gibi tatlı ve samimi birisi tarafından sevilmek harika bir histi. Ama yıllardır aşık olduğum kişi o değilken aniden kendimi ona veremezdim- ve bunu ona yapmam haksızlık olurdu. Her şey normaldi, ta ki yolun tam yarısında Wyatt ve Finn yer değiştirmek isteyene kadar. Fikir tabii ki Finn'den çıkmıştı, ve Wyatt bunu epey sorgulamıştı. Finn ise duyabildiğim kadarıyla Sadie ile olan husümetini bahane etmişti. Hiç bir arkadaş bu duruma hayır diyemezdi ne de olsa.
Finn yanıma yerleştiğinde ona baktım. Bana bakarak gülümsüyordu. Gülümsemek için zor duruyordum- onu cimcikledim. "Yapma şunu!" diye fısıldadım. Güldü. "Sadece gülümsüyorum. Ama gülümsememi istiyorsan- tamam."
"Sadece gülümsemiyorsun," dedim. "Sadece bana gülümsüyorsun."
Duraksadı ve sanki bunu fark ettiğim için mutlu olmuş gibiydi. "Bunun nesi kötü?"
Cevaplamadım ve kafamı cama yaslamaya devam ettim. Bu sefer beni izleyen Wyatt değil, Finn idi ve gerçekten her yerim cayır cayır yanıyordu. Havele geçirdiğime yemin edebilirdim. Kafamdan aşağı soğuk su dökülse bir kez daha dökülmesini isterdim- o derece sıcaktım. Wyatt ve Sadie'ye cam yansımasından baktığımda Sadie'nin gözlerinde kıskançlık ve kinden çok üzüntü gördüğüme yemin edebilirdim ama hepsi vardı işte. Ve buraya bakıyordu. Wyatt ise umursamaz takılan tiptendi- aklından böyle bir şey geçirmezdi bile.
Finn ile yan yana geçen 2 saatlik yolculuk bana 6 saat gibi hissettirmişti. Gece varmıştık ve okulda indirmişlerdi. Beni alacak bir annem ve babam yoktu tabii- ve bu saatte geçen otobüs bulmakta imkansızdı. Sadece etrafa bakınıyordum. Yürüyerek gitsem belki bir saate varabilirdim. Ya da bir buçuk... Omzuma değen el ile irkildim.
"Seni kim götürecek?"
Finn'di bu. Yutkundum.
"Um- otobüs ile gideceğim."
"Bu saatte otobüs geçmiyor, biliyorsun değil mi?" sorgulayıcı bakışlar attı.
Omuz silktim. "O zaman yürüyerek giderim."
Gözlerini pörtletti. "Saat gecenin ikisi, evin buradan kilometrelerce uzak. Seni bırakmama izin ver."
Ne diyeceğimi bilmiyordum, ama haklıydı. Burda inat yapmamın pek anlamı olmazdı. "Pekala."
Gülümsedi ve bana arabasının kapısını açtı. Oturdum. O da direksiyona oturdu. Beni eve sürdü- gecenin bu vakti evde uykusuz ne yapacaktım bilmiyordum. Evin önünde durdu ve freni çekti. "Geldik," dedi gülümsemesini kaybetmeden.
"Teşekkürler," dedim ve direk kapıyı açmaya yeltenmiştim ki kolumu tuttu. Ona döndüm.
"Millie.." iç çekti. "Sen iyi misin?"
Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"
"Göz altların çıkmış, gözlerin mosmor ve tenin her zamankinden ziyade çoğu zaman daha kırmızı." Yere baktı bir süre. "Seni daha önce hiç böyle görmemiştim, ve açıkçası sana bunu yapanın ben olduğundan korkuyorum."
Ne demem gerekiyordu? Evet sensin diyerek yüzüne gerçekleri çarpmalı mıydım yoksa inkar mı etmeliydim? Sussam tekrar sorar mıydı soruyu- çünkü gerçekten susmak istiyordum? Gülümsedim. "Ben iyiyim. Merak ettiğin için teşekkür ederim. Sadece.. biraz fazla uykusuzum."
"Eve girer girmez uyuyacak mısın?" masum bakışlarla konuşması beni hep eritiyordu. Ona yalan söylemek imkansızdı. Hele gözlerinin içine bakarken.
"Deneyeceğim," göz teması kurmaktan kaçındım.
Elini benim elimin üstüne koyduğunda yine o titreme hissi gelmişti. "Peki... sana sarılsam uyuyabilir misin?"
Güldüm. "Deneyebilirim."

Benimle eve girdiğinde ikimizde hiç bir şey demedik. Yatağıma gittik ve yattık. Bana sarıldı. Ağlamamak için zor durdum. Ama bazen saçlarımda, bazen yanaklarımda hissettiğim yumuşak teni beni sakinleştirmeye yetiyordu.
Belki de tüm bu olanlardan sonra bizim için hala bir şans vardı.

kısa ama olsundu

game • fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin