dangerous

1.3K 142 31
                                        

Elimdeki suyu yüzüme çarptıktan sonra aynada kendime göz attım. Uykusuzluktan şişen kırmızı gözlerim ve göz altlarımı görmem kusmak istememe sebep oldu. Okul günlerinden hep nefret ederdim ama bugün ayrı bir nefret ediyordum. Sadie ve Finn ayrılmıştı, Sadie delirmişti ve Finn'in ne düşündüğünü bile bilmiyordum. Ayrıca dün aniden ektiğim ve bir daha hiç aramadığım Wyatt ve Sadie'nin (!) arkadaşları Noah ve Jaeden vardı. Aynı anda bu kadar çok probleme nasıl sahip olabiliyordum? Telefonumun alarmını yeniden susturdum ve aynada kendime bakmaya devam ettim. Sivilcem mi çıkıyordu? Ya da siyah nokta olmalıydı. Ufacık bir noktaydı ama her şey gibi o da sinirimi bozuyordu. Dün akşam krem de sürmemiştim, hoş ya. Telefonumun bu sefer zil sesinin çalmasıyla gözüm ekrana kaymıştı- arayan Jaeden idi. Sessize almak ve açmak arasında kararsız kalmıştım. Eninde sonunda görecektim, değil mi? Kaçamazdım. Hızla yeşil tuşa bastım ve telefonu kulağıma götürdüm.
"Millie, tanrım, ne olduğuna inanamayacaksın!" Sesi oldukça mutlu geliyordu.
"Ne oldu?" diş fırçama macunu sürerken sormuştum bunu.
"Sadie ve Finn.. ayrılmışlar! Yani, biraz üzüldüm tabii," kesin öyledir demek istedim. "Ama Sadie ve Finn çok mutlu değiller gibime geliyordu hep. Ne düşünüyorsun?"
"Üzüldüm," dedim sadece.
"Sen iyi misin?" diye sorduğunda sesimi daha iyi bir modda çıkarmak için elimden geleni yapmıştım. "Tabii ki, yeni uyandım, anlarsın ya.."
"Dur bekle sakın taksi çağırma, bugün ben ve Noah alacağız seni." Kaşlarımı çattım. Jaeden'ı anlıyordum da Noah? Ona hala bana yakıştırdığı imadan ötürü sinirliydim. Gerçi sinirim haksızdı çünkü ima bir nevi doğruydu, ama bir nevi. Tuvalette Finn ile sevişmemiştim sonuçta. İster miydim? Evet. Elimde olsa yapar mıydım? Evet.
"Pekala, gelince çağrı atarsın."
"Tamamdır," dedi ve telefonu kapattı. Gülümsemeye çalıştım ve dişimi fırçaladım. Üstüme rastgele bir şeyler tıkıştırdım, tişört ve pantolon- Daha sonra gevreğimi yedim; Bu gevreğe bayılıyordum. Hayatta en çok sevdiğim şey şu gevrek olabilirdi. Telefonumun titremesiyle geldiklerini anladım ve hızla ayakkabımı giyip dışarı çıktım. Noah arka koltukta elinde telefona bakıyor, Jaeden ise ön koltukta güneş gözlükleri takılı bana gülümsüyordu. Kaşlarımı çattım, hava henüz karanlıktı bile. Hızla ön koltuğa oturdum ve kapıyı kapattım. Jaeden'a döndüm. "Günaydın diyeceğim ama gün aymadı, biliyorsun değil mi?"
"Ama okula gittiğimizde varacak," gözlüklerini hafif aşağı indirdi ve yola bakmaya başladı.
"Sana da merhaba Millie," dedi Noah atarlı sesiyle. Cevap verme gereği duymadım bile. Jaeden ikimize baktı.
"Pekala artık yeterli. Noah, özür dile bitsin gitsin."
Noah kaşlarını çattı. "Bana günlerdir trip atan o. Niye ben özür diliyorum?"
"Belki de ona bir lakabı yakıştırdığın içindir Noah, ne dersin?" Jaeden dişlerini gıcırdatıyordu neredeyse.
"Gerek yok Jaedem, boşa çabalama," Noah'a baktım göz ucuyla. "Kendi kararı."
"Nereye gidiyoruz?" Diye sorumu yeniledim yeniden Jaeden'a dönerek.
"Şimdi de depresyon kraliçesini alacağız," Jaeden güldü. Sadie mi? ÖLECEĞİM. Sadie ile çok uzak oturmuyorduk, o bir sitede oturuyor ve babasıyla yaşıyordu. Annesi hakkında ise hiç konuşmamıştı o yüzden bilmiyordum. Jaeden sitenin önüne geldiğinde Sadie orada bekliyordu. O da güneş gözlükleri takmıştı. Benim bulunduğum yerin camına tıklattığında hızla camı açtım. "Yerimden kalksana, Millie," dedi ve ses tonu gayet sakindi. Emir kipine göz devirerek arka koltuğa, Noah'ın yanına geçtim. Sadie Jaeden'ın yanına oturdu ve Jaeden sürmeye başladı. "İyi misin Sadie?" ilk konuşan Noah olmuştu.
"İyiyim," Sadie gülümsedi. "Finn denen orospu çocuğuna haddini bildirmek için sabırsızlanıyorum sadece."
Sessizlik yine tüm arabayı kapladı, sanki arabanın içinde yel esiyordu. Sadie Jaeden'a döndü. "Bana araba sürmeyi öğretecektin unutmadım. Ne zaman başlarız?"
Jaeden donakalmıştı ve heyecandan kekeliyordu. "N-Ne zaman istersen."
"Bu öğlen," Sadie gülümsedi. "Okulu asmayı planlıyorum. Benim adıma imza atarsın değil mi Millie?"
Kafamı olumlu salladım. Derslerimiz öğleden sonra aynıydı, bu yüzden bana sormuş olmalıydı. "Ve çocuklar, sizden bir şey istiyorum. Lütfen Finn denen illete ve arkadaşlarına yanaşmayın. Sonu kötü biter." Sadie boynuna taktığı fuları sıkılaştırdı. "Senin için de geçerli bu, Noah."
Kaşlarımı çattım. "Noah'ın ne işi olabilir ki Finn ya da arkadaşlarıyla?" dedim.
Sadie kahkaha attı. "Daha bilmiyorsun tatlım, değil mi? Noah'a çıkma teklifi eden on ikinci sınıf Sophia."
Noah'a döndüm. Küs olabilirdik ama bunu söyleyebilirdi. Sadie biliyordu ve ben bilmiyordum. Kırıldığımı belli etmemeye çalışarak kafamı cama yasladım. Bugün çok yavaş geçecekti.
Okula vardığımızda ilk arabadan inen Sadie oldu, topuklularının yere basma sesi arabanın içinden duyuluyordu. Ardından Jaeden gözlüğünü düzeltti ve indi. Daha sonra ruhsuz gibi dolaşan ben indim ve hemen arkamdan Noah indi. Hepimiz Sadie'yi takip ediyorduk, o nereye giderse oraya gidiyorduk. Sadie kendi dolabının önünde durdu, hepimizin dolapları yan yanaydı zaten, kendi ders kitaplarını aldı ve bizde bizimkileri aldık. Hepimiz sınıflara ayrılacaktık ki koridordan geçen Finn ve arkadaşları bizi durdurmuştu. Finn her zamankinden daha çekiciydi bugün, ceket giymişti ve saçlarını dağınık bırakmıştı. Bir an ellerimin onun o kıvırcık saçlarından geçtiğini hayal etmedim değil. Altına dar bir pantolon giymişti ve bu bacaklarını çok net belli ediyordu. Gitarının çantası (ve içindeki gitarı) da omzuna asılıydı. Dudağımı ısırdım. Dolabı bizimkilerin karşısındaydı, arkadaşlarının ki farklı yerdeydi ama, arkadaşları gitti ve sadece Finn kaldı. Dolabını açtı ve bir kitap aldı. Bizimle göz göze geldiğinde hiç bir şey demedi ve sadece sınıfına ilerledi. Jaeden hızla elini Sadie'in omzuna attı. "İyi misin?"
Sadie omuz silkti. "Konuşmak istemiyorum. Kendisi kaybetti." Kitaplarını aldıktan sonra o da sınıfına gitti. Öğleden önceki sınıflarım hep Finn ile beraberdi. Tanrım..
Bende sınıfa ilerledim. Oradaydı, en son sırada cam kenarında oturuyordu. Orta sıraya, çaprazına geçtim. Göz göze geldiğimizde hafif gülümsemişti ama ben gülümseyemedim. Sınıfta insanlar vardı ve birisi bir şey çıkarır, bu Sadie'nin kulağına giderse-
"Millie duydun mu Sadie ve Finn ayrılmış?" hemen yan sıramda oturan Laura denen kız söylemişti bunu. Yüzümü ekşitmemeye çalışarak kafamı salladım. Laura Finn'e baktı. "Sadie hata yaptı. Finn bir av gibi ve tüm kızlar da avcılar... onu açık alana salmak iyi bir fikir değil gibi, huh?"
"Bu seni ne kadar ilgilendiriyor, Laura?" kıza sinirle baktım. "Kendi işine bakmaya ne dersin? Bu onların arasında. Kimseyi ilgilendirmez. Seni de."
Laura bana nefret saçan gözlerle baktı ve sırasına döndü. Yeniden Finn'e baktım. Laura haksız değildi ve üzücü olan kısım da buydu. Suçluluk hissi yeniden damarlarıma kadar dolmuştu. Ders boyunca Finn'in gözlerini üstümde hissetmek beni deli etmişti. Zil çaldığında herkes sınıftan teker teker ayrılmıştı, ben ise son anda ayaklanan tiplerdendim. Sınıftan çıkmak üzereyken gözüm yerinden kıpırdamayan Finn'e takıldı. Boş boş bana bakıyordu. "Ne var?" dedim dayanamayarak. Ayaklandı ve sınıfın kapısını kapatıp bana yaklaştı, bedenim yeniden titriyordu. "Sadie ile ayrıldım."
"Biliyorum, her şeyi berbat ettin."
"Bunu senin için yaptım," Finn sert bir ses tonu kullanmaya başlamıştı. "Biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum ve kötü olan da bu zaten! Sadie ile ayrıldın ve puff, artık çıkabilecek miyiz sanıyorsun?" Bende hafiften bağırmaya başlamıştım.
"Hayır," iç çekti. "ama artık beni öpmemen için bir engel yok."
Hızla aramızdaki mesafeyi kapattığında şok olmuştum- yaptığı şey fazla tehlikeliydi, her an bu kapı açılabilir ve biri içeri girebilirdi. Dudakları dudaklarımda geziniyordu ve bu his... bu hissi yıllardır bekliyordum. Pes edip karşılık vermeye başladım. Elleri yanaklarımdaydı. Bende ellerimi onun saçına götürdüm. Bu sabah hayalini kurduğum gibi, ellerim saçlarında geziniyordu. Beni bir sıraya yasladı ve öpüşmeye devam ettik. Nefessiz kalana kadar. Geri çekildiğimizde derin nefes alıp veriyordum. Finn ise yanağımı okşuyordu. Onu hafif ittirdim. "Bu..." elim dudağıma değdi. Bir insanın dudağı titreyebilir miydi? Çünkü şu an olan buydu. "Bu yanlıştı, biliyorsun değil mi?"
"Evet," yutkundu. "Ama pişman değilim, Brown."
Yeniden yaklaştı, ve yeniden öpeceğine emindim. Gözlerimi kapadım ve hazır bir şekilde onu bekledim. Ama onun sesini kulağımda duydum. Kulağıma eğilmişti. "Ama yine olsa yine yapardım."
Sınıftan çıkışını izledim. Tüm teneffüs boyunca elimin dudağımda olduğuna yemin edebilirdim.
Öğle teneffüsüne kadar Finn'e ve bakışlarına maruz kalmıştım ama bunu ona hiç itiraf etmeyecek bile olsam hoşuma gidiyordu. Öğle teneffüsünde Sadie, Noah ve Jaeden'ın yanlarına oturdum. Sadie hala gözlüğünü takıyordu. "Sadie, burada güneş yok biliyorsun değil mi?"
Sadie gülümsedi. "Çok komiksin Millie. Her zamanki gibi," Jaeden'a döndü. "Finn'e bakar mısın?"
Sadie'nin oturduğu yer Finn'in masasına ters kalıyordu, o yüzden Jaeden göz ucuyla Finn'e baktı. "Um... bu tarafa bakıyor."
"Ne?!" dedim ve hızla arkamı döndüm. Finn ile göz göze gelmiştim. Sadie hızla beni geri çekti ve mıncıkladı. "Ne yapıyorsun Millie? Her şeyi berbat ediyorsun!"
Hızla masadan kalktı ve tuvalete ilerledi. Jaeden ve Noah yemeklerine dönmüşlerdi. Bende ayaklandım ve Sadie'nin peşinden gittim. Gözlüğünü çıkarmıştı, gözleri mosmordu. "Tanrım.." diye fısıldadım. Sadie beni fark etti. "Çık buradan."
Ben ağzımı açmadan dediğini tekrarladı. "Çık dedim!" bağırmıştı.
"Hayır, Sadie," ona yanaştım. "Seni yalnız bırakmıyorum."
Sadie ağlamaya devam ediyordu. İlk kez Sadie'yi ağlarken görmem dışında onu böyle görmekte beni iyice kötü hissettirmişti. "Ben kötü biriyim," dedi Sadie. Ağlamasından ötürü kelimelerini zar zor seçebiliyordum. "Ama onu sevmiştim, Millie. Gerçekten..." hıçkırarak ağlamaya devam etti. Hızla ona sarıldım. O da bana kollarını sarmıştı. "Onu sevmiştim."

Yanlış kişinin kollarında ağladığını anladığında ne olacaktı?

yorum istiyorum tşk ederim

game • fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin