bir günde iki bölüm sonra teşekkür edersiniz
Yine bardan içeri girdiğimde bugün biraz daha dolu olduğunu fark ettim- minderlerin çoğu doluydu. Öndeki tek bir minder hariç. Beni Finn'in o gün karşılaştığı çocuk karşıladı. "Millie! Seni görmek ne güzel." gülümsediğinde bende gülümsedim. Bana en öndeki boş minderi gösterdi. "Orası senin. Aramızda kalsın," kulağıma doğru eğildi. "Finn senin için özellikle istedi."
Vücudumda hissettiğim karıncalanma ile sol koluma dokundum ve utançla gülümsedim. Mindere doğru ilerledim ve yerleştim. Saat tam gece vaktine denk gelmişti, 12.00.
Finn yaklaşık bir dakika kadar sonra elinde gitarıyla sahneye çıkmıştı. Onu ilk kez böyle görüyordum. Siyah oje sürmüştü ve saçları normalden daha çok kıvırcıktı. Sahnede birkaç şarkı söyledi, ben ise titreyerek onu dinliyordum. Sonunda bitirdiğinde alkışlar neredeyse barı sallandıracaktı. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti ve sahneden bana bakan Finn'i yeniden süzdüm. Sanki bir milyon kez söylese bir milyon kez dinler ve aynı şeyi hissederdim. Bende alkışlamaya başladım. Finn sonunda sahneden indiğinde bende ayaklandım. Bana yaklaşıyordu ki araya yeniden arkadaşı girmişti. "Harikaydın!"
Finn gözlerini benden alabildi ve arkadaşına döndü. "Buna katılmak zorundayım."
"Ne kadar mütevazisin," diyerek güldüm. Arkadaşı ikimizin de sırtını sıvazladı ve aramızdan çekildi. Finn iyice yanıma geldi. "Hak etmiyor muyum?" diye sordu.
Dudağımı yaladım. "Yalan söyleyemeyeceğim."
Gülümsedi ve elimi tuttu. Diz kapaklarımın bile titrediği belliydi. Beni hızla dışarı çıkardı. Gitarı hala omzundan asılıydı. Beraber yürüyorduk yeniden. Hissettiklerimi açıklayacak kelimeler bulamıyordum, sanki şu an ağzımı açsam yanlış bir kelime söyleyecektim ve her şey bitecekti diye korkuyordum.
Sadece yürüdük, beni eve bırakana kadar.
Kapımın önüne geldiğimizde ellerini cebine atmıştı. Ben ise onun yüzü hariç her yere bakıyordum.
"Millie," dediğinde yüzüne bakabildim. "Güzel bir geceydi."
"Öyleydi," kafamı sallayarak onayladım.
"Seni öpmek istiyorum."
Dediği şey ile afallamıştım. Bana yavaşça yaklaşmasını izledim. Bugün ölecektim, değil mi? Şu an kalp krizi geçiriyor olmam gerekiyordu. Yoksa kalbim bu kadar hızlı atamazdı. Aklımda ise yankılanan tek isim en yakın arkadaşımın adıydı. Aramızda santimler kaldığında huzla geri çekildim. "İyi geceler," diyerek anahtarla evin içine fırladım. Kapıyı arkamdan kapattığımda hiç bir şey düşünemiyordum bile. Ne yaptığımı bilmiyordum. Ya da ne yapacağımı. Tek bildiğim Finn ile aramda olan şeyi sevdiğimdi- ve ona aşık olduğum. Her insanın zaafı olan, engel olamadığı bir şey vardı ya; benimki Finn'e olan aşkım idi. Ne kadar yanlışsa o kadar doğru hissettiriyordu.
Ama en yakın arkadaşıma bunu yapıyor olmam beni içten içe bitiriyordu. Her gün onun yüzüne bakıyor olmam. O an onu öpmeyi o kadar çok istedim ki... ama o an o kadar çok yanlış hissettirdi ki.
Gözümü ovdum ve hızla ayakkabımı çıkarıp yatağıma kendimi attım.-
"Şunlara bak," Jaeden göz devirerek arkamızdaki masada delice öpüşen Sadie ve Finn'i gösterdi. Kalbimin parçalara ayrılışını izliyordum. Sanki dün gece hiç yaşanmamış gibiydi. Omuz silktim. "Yakışıyorlar," dedim kısık sesimle. Jaeden kaş çattı. "Yakışıyorlar mı?" onlara yeniden baktı. "Noah ve ben daha çok yakışırız." sinirle tabağındaki yemekten ağzına attı.
Noah ise yüzünü ekşitti. "Benimle ilgili fantezi kurmayı keser misin?"
Sadie yanımıza geldiğinde hepimiz duruşlarımızı değiştirmiştik. Sadie'nin üzerimizdeki etkisi buydu.
"Finn ile mükemmel geçiniyoruz," mutluluktan ağlayacak gibiydi. "Ve sanırım... birlikte olacağız."
Jaeden tek bir kelime etmeden tepsisini alıp masadan kalktığında Sadie yüzünü buruşturdu. "Neyi var bunun?"
"Aslında, bende çok iyi hissetmiyorum," bende ayaklandım. Noah tepsime baktı. "Daha hiç bir şey yememişsin bile Millie."
"Aç değilim," dedim ona sert bir şekilde ve hızla masadan ayrıldım. Finn ile göz göze gelmiştik. Ve onun yüzünde tek bir parça pişmanlık görmedim. Arkadaşlarıyla gülüşüyordu. Tuvalete kendimi kapatmak üzereyken aniden birisi beni durdurdu. Finn'in arkadaşlarından biriydi bu, Wyatt denen çocuktu.
"Merhaba," dedi gülümseyerek. "Um.. um.."
Merakla bakarken istemsizce kaşlarım yukarı kalkmıştı.
Wyatt kendi kendine yeniden güldü. "Bu konuşmayı binlerce kez pratik etmiştim oysa."
"Neden bahsediyorsun?" dedim kollarımı karın hizamda birleştirerek.
"Pekala, sanırım direk söyleyeceğim. Bu akşam Finn, Sophia, Jack, Sadie ve Gaten ile takılacağız. Sende gelmek ister misin merak ediyordum... Benim partnerim olarak."
Ben daha ağzımı açma fırsatı bulamadan devam etti.
"Finn Sadie ile gidiyor. Jack ve Sophia her zaman beraber takılırlar. Umuyorum beni Gaten ile flörtleşmeye mahkum bırakmazsın."
Dediği şeye gülmeden edemedim. "Pekala. Bu çok hoş bir teklif..."
"Böyle düşünmene sevindim. Finn ile neredeyse bin kez pratik ettik. Hiç birini beğenmedi ama... şansımı denemek istedim." Gülümsemesi daha da arttı. Kaşlarımı çattım. "Finn senin bana bunu diyeceğini biliyor muydu?"
"Tabii ki. Ama merak etme, göründüğü kadar sert biri değil ve kimseye söylemez."
Sessizleştim. Finn'den şu an nefret ediyorum desem az kalırdı sanırım. Yutkundum. "Geleceğim Wyatt. Bana adresi mesaj atarsın. Sadie'de numaram var."ya da etmezsiniz HAJDJKAJD