Elimde tuttuğum mumu ışıkların geri gelmesiyle söndürdüm. Finn elindeki el fenerini bıraktı. "Sonunda," dedi derin nefes alıp vererek. Koltukta oturduğumuz eski pozisyonumuza geçtik. O koltuktan aşağı başını sarkıtırken ben onun ayağına başımı koymuştum.
"Yani Sadie bunu onayladı mı?" Finn kaşlarını çatarak sordu. Haklıydı, böyle söyleyince pek inandırıcı gelmiyordu kulağa.
Dudağımı büzdüm. "Sanırım. Konuşmamız gayet iyi gitti."
"Peki ya Noah ve Jaeden?" Finn isimlerini söylerken rahatsız olmuştu. "Bu insanlarla nasıl arkadaş olduğunu hala anlayamıyorum."
"Kötü insanlar değiller," dedim savunmaya geçerek. Finn haklı olsa da neden savunduğumu çok iyi bilmiyordum ama nedenlerim vardı. "Sadece... garipler."
Kafasını kaldırdığında yüzlerimiz yakınlaşmıştı. O ters durduğu için biraz komikti tabii. Burnuna dokundum. Gülümsedi. Yanağıma dokundu. "Bak, Millie... her kararında arkandayım ama tüm bu olanlardan sonra Sadie ile arkadaşlık kurmanın sağlıklı olacağından emin değilim."
"Olmayacak," dedim iç çekerek. Her ne kadar olmasını istesem de... Sağlıklı bir arkadaşlık kuramazdık bu noktadan sonra. "O benim her zaman arkadaşım olacak, ama aramızda bir mesafemiz olacak."
-
Önümüzdeki okul günleri pek açıcı geçmiyordu. Artık iletişim kurduğum kimse yoktu, Finn hariç. Finn'in arkadaşlarıyla aram kötü değildi, ama asla Sadieler ile kurduğum gibi bir arkadaşlık kuramazdım onlarla. Bu sebeple kendime şanslı mı demeliydim şanssız mı emin değildim. Beni kimse etrafında istemiyordu.
Finn hariç.
Ders kimyaydı ve kitaplarımı almak üzere dolabıma yaklaşmıştım. Sadieler ile dolabımız çok yakındı, yan yanaydı denebilirdi. Sadie ile bir sorunum yoktu ama Noah ve Jaeden? Onlarla konuşma şansım olmamıştı. Bana attıkları kötü bakışları hayal edebiliyordum.
"Barıştığınıza inanamıyorum," bu ses Noah'ındı. Tanımamak imkansızdı.
Sadie'nin oflamasını duydum. "Neden bu kadar yaralandınız bilmiyorum ama- ben sınıfa gidiyorum."
Sadie'nin arkasından Jaeden ve Noah'ta gitmişti. Bunu görmek için yanıma dönmüştüm. Kitaplarım elimdeydi. Bende sınıfa gidebilirdim.
Tâ ki birisi ben tam adımımı atarken önüne bacağını atana kadar.
Kendimi yerde, yığılmış bir şekilde bulmuştum. Herkesin bana baktığını görebiliyordum- hatta gülme sesleri duyuyordum.
Ayağa kalkmalıydım ama kalkarsam daha kötüsü olacakmış gibi hissediyordum.
"Millie!"
Koşar adımlarla yanıma gelen Finn idi. Finn bana elini uzattığında tutup kalktım. Çenemi tutuyordum, ağır bir şey olmamıştı ama çenem acımıştı.
Ellerini yüzümde gezdirdi. Bunu ilk kez toplumda yapıyordu. Gülümsemeye çalıştım. "İyiyim. Sorun yok, sınıfa yetişmem lazım-"
Finn hızla bir çocuğu yakasından tuttu ve dolabına yasladı. Çocuğun yüzü dolaba yaslandığından gerilmişti. "Bir daha," dedi Finn ve çocuğun kulağına eğildi. "sakın bunu yapma. Kendi iyiliğin için."
Çocuğu bıraktı ve etraftaki topluluğa baktı. Hepsine teker teker sinirli gözlerle baktığına yemin edebilirdim. Elimi tuttu. "Sınıfa gidelim," dedi. Şok olmuştum.
Az önce olanlar gerçek miydi?
Yutkundum. Finn ile sınıfa yürüyordum. Sınıfa girmeden önce Jaeden önümüzü kesti.
Lütfen kötü bir şey söyleme.
Lütfen.
"Millie, tanrım, iyi misin?" Elini omzuma koydu.
Jaeden'ın son dediği söz harici hiç bir zaman kötülüğünü görmemiştim. sadece Finn'in dediği gibi..
Gariplerdi.
"İyiyim," gülümsemedim ama suratımda sinirli bir ifade de yoktu. Finn "kusura bakmazsan, ders başlıyor," dedi ve ikimizi de sınıfa sürükledi.
Çıkış saati geldiğinde dünyadaki en mutlu insan bendim. Ciddi anlamda. Aynı zamanda en yalnızı. Finn ile beraber olmak; yıllardır hayalini kurduğum bir şeydi. Ama bunu yaparken en yakın arkadaşlarımı kaybedeceğimi asla düşünmemiştim. Bir kez bile. Sadece Finn olması benim için sorun değildi. Hatta mutluydum da. Sonunda istediğim hayatı yaşıyordum. Ama sadece tüm istediğim bu muydu emin değildim.
Arkadaşlarıma ihtiyacım vardı.
Ve gördüğüme göre henüz onları tamamen kaybetmemiştim.
Finn yol boyunca beni izlemişti. Gözlerini üzerimde hissetmek ne güzel bir histi.
"Millie, düşünüyordum da... yıl sonu balosuna beraber gitmeliyiz."
Kaşlarımı çattım. "Tabii ki beraber gideceğiz."
"Güzel, çünkü..." Finn derin nefes alıp verdi. "Seninle konuşmam gereken bir konu var."
"Konuşalım?"
"Şimdi değil, baloda konuşacağız, tamam mı?" Finn tuttuğu elimi sıktı.
Her şey normaldi. Ama fısıldadığı şeyi duymamla tüm modum yeniden düşmüştü.
"Seni şimdiden üzmek istemiyorum."
mrb bir sonraki bölüm final ama dediğim gibi 2. kitap yazacağım yani no worries?
ya da size sorayım durun ya
sizce bir sonraki bölümden sonra ki kısmı bu kitaptan mı devam ettirmeliyim başka kitaptan mı?
ve bence bundan sonra ki kısımlar daha güzel olcak hadi eyw biraz meraklanın bu kadar bölümü kaossuz yazdığıma hala inanamıyorum kaos kalp ben
