şimdiden özür dilerim
Üzerimde giydiğim elbiseyi bir yıl önce Sadie ile alışverişteyken almıştım. Üzerimde daha önce hiç denememiştim çünkü kaldırabileceğimi düşündüğüm bir elbise değildi. Arkadaşlarımla alışverişe gittiğimde hep Sadie ile ben bir şeyler denerdik, Noah ve Jaeden'ın ikisi de Sadie'yi daha çok överdi. Tabii ki bana da hoş sözler söylerlerdi ama ikisinin de bana daha önce onların Sadie'ye baktıkları gibi baktıklarını görmedim.
Ona hep bir armağanmış gibi davranırken; bana sürpriz yumurtanın yanında çıkan oyuncakmışım gibi davranmışlardı. Çok kötü değildi, ama kesinlikle arka plandaydım. Her şekilde.
Ve şimdi, sevdiğim çocukla aynı evde kalmamız dışında; onunla baloya gidecektim.
Hayatım bu aylar içerisinde çok değişmişti.
Aynada kendime baktım. Finn'in henüz bu halimi görmesini istemiyordum. Hazırlanırken yani. Beni sonradan görüp, ağzının açık kalmasını tercih ederdim.
Her şey garipti bugün. İçimde uzun süre sonra ilk kez iyi bir his vardı.
Finn ile dans edecektim.
Bu düşünce yüzümü güldürdü. İlk kez gülümsüyordum sanki.
Üstüme giydiğim elbise şık değildi. Sadeydi, ama insanın ağzını açık bırakan türdendi.
Saçımı maşalamıştım, makyajı ise abartmamıştım. Günlük hayatta daha çok makyaj yaptığımı söyleyebilirdiniz. Ama Finn'in beraber yatarken sürekli yüzümü incelemesi ve bana her gece yüzümün böyle de çok güzel olduğunu söylemesinden ötürü bugün her zamanki gibi makyaj yapmayacaktım.
Telefon çalıyordu. Elime aldığım gibi açtım. Arayanın Finn olduğunu biliyordum.
Beni başka kimse aramazdı.
"Finn?" gülümsedim.
"Seni beklemekten donacağım, nasıl gidiyor?" Güldü.
Göremeyeceği halde omuz silktim. "Eh işte," aynada kendime baktım ve emin bir ses tonuyla konuştum. "Görünce sen karar verirsin, huh?"
"Çıkmak için seni özlediğimi söylememi bekliyorsan.." üflemesini duydum. Soğuktan donmuş olmalıydı. "...seni özledim."
"Çıkıyorum," gülümsedim ve çantamı omzuma asarak dışarı çıktım.
Finn arkası dönük, ellerini üflüyordu. Hava kötü değildi ama Finn'in oldukça hassas bir bedeni vardı. Koltukta uyuyakaldığında üstüne üç tane yorgan sererdim bir tane yerine. Yaz kış fark etmiyordu, hep üşüyen tiplerdendi. Ayrıca baharın akşamlarının narin soğukluğunu hepimiz biliyorduk.
Arkasını döndüğünde duraksadı, önce gülümseyen yüzümü inceledi. Daha sonra ise gözleri üstüme kaydı. Beni baştan aşağı süzdü. Islık çaldığında güldüm. Bana yaklaştı ve eğilip elini uzattı. Elini tuttum. "Yine büyüleyicisin," gülümsedi. "Ama bu gün daha bir güzelsin."
Beraber arabasına bindik. Kemerimi taktım ve ona döndüm. Yüzünde gariplik vardı. Torpidoyu açtı ve oraya sıkıştırdığı eski tür içki şişelerinden birini içti. Kafasına dikti desem yeriydi ve bu alıştığım bir Finn davranışı değildi. İçkiyi uzaklaştırdı ve elinin kenarıyla ağzını sildi. Ona attığım saçma bakışları gördüğünde diğer içki şişesini gösterdi. "Seninki de orada."
"Ben içmiyorum," dedim sert bir tonda. "Ve senin içtiğini de bilmiyordum."
"Bu gece ihtiyacımız olacak," güldü ama buruk bir gülümsemeydi bu. Yine de bundan bahsetmek istemiyordum.