stupid

1.5K 141 51
                                    

Hastaneye yeni geldiğimizde saat neredeyse gece 1'e geliyordu ve olay sandığımız kadar ciddi değildi. Kazada yaralanan Sadie değildi- kazayı yapan Sadie idi. Finn ile beraber Sadie'nin olduğu acile geldiğimizde Sadie'ye dikiş atıyorlardı. Anladığımız kadarıyla yoldan sapıp bir ağaca çarpmıştı.
"Sadie!" diyerek çekili perdeyi çekerek içeri girdik. Sadie acıdan söyleniyordu.
"Finn!" dedi ve ayaklanmaya kalkıştı. Hemşire onu durdurdu. "Kalkma," dedi Finn. "Sanmıştık ki..."
"Sorun yok," güldü ama acı çektiği belliydi. "Ufak bir kaza. Herkesin başına gelir."
Finn ile birbirimize baktık.
"İkinizi de mi aradılar?" diye sordu kaş çatarak.
"Sadece beni," dedi Finn. "Ama Millie'ye haber vermem gerektiğini düşündüm," diye tamamladı. "Sonuçta en yakın arkadaşın."
Sadie bana baktı. "Öyle," dedi. Gülümsedi. "Geldiğinize sevindim. İkinizin de. Buradan çıkar çıkmaz dondurma yemek istiyorum."
Finn kaşlarını çattı. "Ne dondurması?"
"Fıstıklı ya da bademli," Sadie düşünüyorken hemşirenin yaptığı ani bir eylem ile bağırdı. Finn hızla yanına oturdu ve Sadie'nin elini tuttu. Ben ise ayakta onları izliyordum. Gözlerimi onlardan ayırmaya çalıştım ve yerin desenini izlemeye başladım. Tam artık kurtulmak için dua edecektim ki telefonum çalmaya başladı. Karşımda elleri birbirine dolanmış "Mutlu Çift"e döndüm. "Bunu açmam gerek," diyerek perdenin arka tarafına geçtim. Arayan kişi Noah idi.
Ben daha merhaba deme fırsatı bulamadan bir şeyler gevelemeye başlamıştı. "Noah! Noah sakince anlatır mısın?" diye bağırdım sonunda. Derin nefes alıp verdiğini duyabiliyordum.
"Bir kız senin ve Finn'in hakkında bir şeyler geveliyor, tuvaletle ilgili, tanrım, Millie ne yaptın sen?" Sesi azarlar gibiydi. Ağzım açık kalmıştı. Muhtemelen bizi tuvalette konuşurken gören kız idi. Yutkundum. "Noah saçmalama ne ima ediyorsun sen?"
"Finn'i uzun süredir sevdiğini biliyorum ve yapabileceğin ya da yapmış olabileceğin hatadan korkuyorum," dedi. Evet bir hata yapmıştım ama bu hata tuvalette olmamıştı. "Ne gevelediğini söyler misin?" diye sordum sakin kalmaya çalışarak.
"Bir nevi seviştiğinizi ima ediyor," ses tonundan iğrendiği belliydi.
"Bu saçmalık!" diye bağırdım. Bir kaç kişi bana dönmüştü. Ses tonumu kısmaya özen gösterdim. "Bunun yalan olduğunu biliyorsun Noah, değil mi?"
Noah hiç bir şey demediğinde sinirle telefonu kapattım. Bu Sadie'nin kulağına gitmemeliydi. Hızla acilden dışarı çıkıp gece karanlığında bir banka oturdum. Gözyaşımı silerek Jaeden'ı aradım.
"Beni niye uyandırdın Millie?" sesi oldukça uykulu geliyordu.
Ağladığımı belli etmemek için çok uğraşsam da istemsizce hıçkırdım.
"Hey, hey, hey, neler oluyor?" diye sordu. Sesi daha ayık geliyordu.
Dilimle kurumuş dudağımı ıslattım. "Bir kız... Noah'a ve sanırım büyük bir çoğunluğa ben ve Finn hakkında saçma bir şeyler gevelemiş. Ve Noah buna inanıyor."
"Ne tür şeyler?" diye sordu Jaeden.
"Tuvalette seviştiğimiz gibi!" bağırmıştım yine. Gerçekten çok dolmuştum. Finn ve Sadie'yi beraber gördükten sonra birde Noah'ın bu saçmalığa inanması gerçekten içimi yakmıştı.
"Bu saçmalık," Jaeden sinirlenmişti. "Noah aptalı buna nasıl inandı merak ediyorum. Her neyse, sen dert etme tamam mı? Ben halledeceğim."
"Bu Sadie'nin kulağına giderse..." burnumu çektim.
"Gitmeyecek, ben halledeceğim. Git ve uyumaya çalış." Jaeden ben teşekkür edemeden telefonu kapattı. Gözyaşımı yeniden sildim ve ayaklandım. Bu sefer Finn arıyordu. Sesim ağlamış gibi çıkmasın diye boğazımı temizledim ve açtım.
"Millie, Sadie'nin işi bitti sen nerdesin sizi eve bırakacağım?" Arkadan Sadie'nin konuşma sesleri duyuluyordu.
"Ben arka bahçedeyim," dedim. Telefonu kapattı. Bir taksi önümde durduğunda bunun Finn ve Sadie olduğunu anlamam zor değildi. Hızla araca bindim ve onlara hiç bir şey demeden kafamı cama yasladım. Uyumak istiyordum. Jaeden her şeyi halledecekti. Ona güveniyordum. Belki de şuan Noah'a güvendiğimden bile daha fazla.

-

"Merhaba," masamıza tepsimi bıraktım ve her zamanki yerime oturdum. Jaeden ve Noah yanyana oturuyordu, Sadie de benim yanımdaydı. Bakışlarımı Jaeden'a çevirdim. "Hallettin mi?" diye sordum. Jaeden göz kırptı. Gülümsedim. Sadie kaş çattı. "Neyden bahsediyorsunuz siz?"
Ona döndüm. "Bir testi vardı da. Çok çalışmıştı, sonucu merak ettim."
Sadie dalga geçercesine güldü ve elindeki çatalı tepsisine bıraktı. "Benim neden bundan haberim yok?"
Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Sakin ol Sadie, hayatımızla ilgili her detayı bilmek zorunda değilsin."
"Sakladığın şeyler mi var Millie?" Sadie gözlerini bana diktiğinde rahatsız hissettim.
"Hayır," başımdan salmaya çalıştım sadece. Bu konu uzarsa yanlış yerlere gidecek diye korkuyordum.
Sadie omuz silkti be Jaeden'a döndü. "Millie'nin bile bilip benim bilmemem garip geldi de sadece."
"Dikişlerin acıyor mu?" konu değişmeye çalıştım.
Noah kaşlarını kaldırdı. "Ne dikişi?"
Jaeden'da merakla bize bakıyordu. Sadie sinirle bana döndü. "Tebrikler," dedi sert bir tonda. Meraklı gözlerle bize bakan Jaeden ve Noah'a döndü. "Bir kaza yaptım ama sorun yok. Bir kaç dikiş."
Noah ve Jaeden Sadie'yi sorulara boğarken tepsimi alıp bahçeye yürüdüm. Merdivenlerin altında bir yer vardı, oraya oturdum ve tepsimi kucağıma aldım. Başımı geriye yasladım. Sadie'den nefret ediyordum ama aynı zamanda onu seviyordum. Bu nasıl mümkün olabiliyordu? Beni aynı zamanda çok değerli hissettirip aynı zamanda bir hiçmişim gibi hissettiriyordu.
Yanıma Finn oturduğunda düşüncelerimden ayıldım.
"Hey," dedi ve bana baktı. "Neden yanlarından ayrıldın?"
"Sadie'yi mi izliyordun?" diye sordum cevap vermek istemediğimi belli ederek.
"Aslında..." o da başını geri yasladı. "Seni izliyordum."
Hafif gülümsedim ve yüzümü ona çevirdim. Güneş zaten çoktan parlayan yüzünü iyice parlatıyordu. "Birinden aynı zamanda nefret edip aynı zamanda kendinden çok sevdin mi?"
"Evet," yüzünü bana çevirdi. "O kişiyle çıkıyorum."
Tepsimdeki patates kızartmasından ona uzattım. Beraber tıkınmaya başladık. "Sadie neden bazen böyle davranıyor bilmiyorum," iç çektim. "Jaeden ve Noah onu her zaman benden daha çok sevecekler."
"Bu onların aptallığı," elleriyle saçlarımı düzelttiğinde kalbim çıkacakmış gibi hissetmiştim.
"Onunla çıkıyorsun," dedim gülerek ve bir adım geriledim. "Sende aptalsın o zaman."
"Ama onu sevmiyorum," güldü. "Onlar kadar aptal değilim."
Bu konuda haklı olabilirdi.
"Belki de biz aptalız," dedim düşünceyle. "Belki Sadie, Noah ve Jaeden aslında haklı taraf ve biz aptalız. Sonuçta Sadie güzel bir kız, erkek olsam bende peşinden koşardım."

"Aptal olmayı tercih ederim."

Dediği şeye gülümsedim ve tepsimi yere bıraktım. "Derse gideceğim," ayaklandım. "Seni çalarken görmek için sabırsızlanıyorum."
Göz kırptı. "Emin ol bayılacaksın."
Omuz silktim. "Göreceğiz."
Merdivenlerin altından eğilerek çekildim ve sınıfa doğru yürümeye başladım. Öğle teneffüsünde bahçe hep sessiz olurdu zaten, herkes kafeteryada olurdu. Ellerim istemsizce dokunduğu saçlarıma gitti. Gülümsedim. Bu aptal gülümseme büyük olasılıkla tüm gün yüzümde kalacaktı.

game • fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin