RESİM= Gece
Arabaya bindiğimde istemsizce dikiz aynasından kendime bakma isteği duydum. Kötü görünmüyordum ama iyide görünmüyordum. Herşeyin üst üste gelmesi işleri zorlaştırıyordu. Arabanın uzun süre durduğunu fark edince inmem gerektiğini gösteriyordu. Okulun bahçe kapısından içeri geçerek geç kaldığımı bahcenin boş olması gösteriyordu. Alelacele sınıfıma geçtim.
4. Teneffüs zilinin çalmasıyla matematiğin boğucu konusundan kurtuldum. Ayağa kalkarken Su'ya işaret ettim gelmesi için meraklı gözlerle bakarken ayaklandı. " Noldu ?" Onu çekiştirmeye başlarken sorusunu cevapladım "bir yere gitmemiz gerekiyor" Tuğberk'in ve Bora'nın sınıftan çıktığımızı fark etmemeleri iyi olmuştu.
Okulun koridorunda yürürken Su elimdeki tişörtü göstererek "Bunla ne yapacaksın ?" Sorusunu cevapsız bırakarak bunun sınıfına girdim ve karşılaştığım manzara beni şaşırtmıştı. Rüzgar'ın yanında Deniz ve arkadaşları vardı.
Bozuntuya vermeden yanlarına varsam bile Rüzgar'ın görmezden gelmesi beni sinirlendirmişti. O sırada Deniz alaylı bir tavır takınarak güldü "Bir sorun mu var tatlım" onun aksine sert bir tavırla cevabımı verdim "Evet canım şaşırdın mı?" Konuşmasına izin vermeden elimdeki tişört işaret ederek "Bunu sahibine vermem gerek" dedim. Neler olduğunu anlamış olmalı ki yüzü düşmüştü.
Elimdeki tşörtü önlerine attım. Rüzgar sessizliğini bozarak sonunda konuşmuştu.''Bunun sahibi artık sensin.o yüzden sana ait olanı al ve git.'' alaylı bir gülümsemeyle cevabımı geciktirmedim. " peki, Su sen tşörtü al bende bana ait olan son bir şeyi alayım" Deniz'i kolundan çekerek ayağa kaldırdım. "Yürü" Rüzgar Deniz'in bileğinden tutarak yürümemizi engelledi. " Yanlız sana ait olanları dedim" inadıma gitmekten başka yaptığı bir şey yoktu. " Tamam işte bende öyle yapıyorum. Yanımdaki şahıs üvey kardeşim olduğundan bana ait oluyor" sert bakışları ile benim inadıma gitmeyi başardığını sanıyordu. " Adı üstünde üvey" son lafımı söyleyip kendimle beraber Deniz'i de çıkardım. " Ne fark eder aynı çatı altındayız." Okulun koridorunda ilerlerken sınıfının önünde durdum " Bana bak ayağını denk al kızım. Şimdi geç o ezik arkadaşlarınla oyun oynayın ama derine girmeyin" kendi sınıfıma doğru geçerek sırama oturdum.
Dürtülmemle uykumdan uyanmam bir oldu. " Ne oluyor" başımda bekleyen Bora duvarda asili olan saati gösterdi. " Antremana geç kalıyorsun güzelim dersler biteli çok oldu." Nasıl uyuya kalmıştım ya oflayarak hazırlanıp salonun yerini tuttum.
Evdeki toplantıya geç gidebilmek için oyalamaktan sıkılıp evin yolunu tuttum. Bahçedeki arabalara bakmadan bıkkınlıkla içeri girdim. Odama geçmem için yanlarından geçmek zorundaydım ve salona girdim. Büyük masadaki Tuğberk'in yanı boşken diğer kişilere bakındım. Deniz'in yanındaki okyanus mavisi donup kalmamı sağlamıştı. Babamın seslenmesiyle ona döndüm. " Bizde seni bekliyordum kızım yerine geçte servise başlasınlar" rolünü gayet güzel oynuyordu ama ben insanların gerçekleri görmesi için bu oyunu kendi oyunumla mahvedecektim. " Yok ben her zamanki gibi kendi odamda yemek istiyorum. Haa bu arada birisi geldiğinde de çağırma beni" odama doğru ilerlerken kolumdan tuttu. Oyunun bozulmasını sindiremeyen o sakin kalmaya çalışarak konuşmaya başladı. " Kızım saçma sapan konuşma geç otur yemeğini ye" iğneliyici bir şekilde " Senin kızın ben değilim bak orada oturuyor" diyerek onu işaret ettim. Yanağıma attığı Tokat refleks olarak yüzüm yana çevrildi. Bana bunu yaparak herkesin içinde gerçek yüzünü gösterdi. Kafamı kaldırdım " Bak işte böyle ol,kendin ol,rol oynama" gözlerimden yaş akmaya başladığında umursamayıp odama geçmek adına ortamdan ayrıldım.
Kapının arkasındaki kişi kapıyı açmaya çalışıyordu. Başarılı olamayınca seslendi. "Aç kapıyı gamzeli" hıçkırıklarım arasından Tuğberk'e cevap verdim "Açmıyorum ve kimseyi istemiyorum" kapının arkasından tekrar seslendi " Beni sinir etme aç şu kapıyı" cevap vermeyerek gitmesini umdum. "Peki orda tek başına ağla" son sözleri olmalıydı ki sesi soluğu çıkmıyordu.
Uzun bir süre odada kaldıktan sonra dışarı çıkamaya karar verdim. Telefonumu ve cüzdanımı aldım ve evden dışarı çıktım. Bu ev hariç her yar herşey huzur veriyordu bana. Gün boyu telefona bakmadığım aklına gelince bir göz gezdirip geri kapattım ve sahile doğru yürümeye başladım.
İnsanlar bu kadar zalim olmamalıydı. Şu koca dünya da insanlar neden birilerini üzerlerki neden? Gözyaşlarımı elimin tersiyle itip boş bir banka oturup kendime gelmeye çalıştım ama sadece çalıştım. Bu acının yükü fazlaydı. Her şekilde yoruyor insanı ve ben ağlamama engel olamıyorum. "Mendil alır mısın abla" kafamı kaldırıp küçük kızla göz göze geldim. Yüzü güneşte olgunlaşmış kırmızı bir alma gibiydi. Üstü başı yırtık pırtık bir vaziyette ve soluk ten renginde bütün odak noktalarını üstüne çeken gözleri hala ışıl ışıldı. Gözlerin bana hatırlattığı tek şey okyanus mavileriydi tam mavi olmasa hatırlatmıştı. Ben kıza cevap vermeyince elindeki poşetten mendil uzattı. "Neden ağlıyorsun ki ne güzel benim gibi değilsin güzelsin" onun öyle demesi beni daha çok üzmüştür elindeki mendil paketinden bir tane alarak göz yaşlarımı sildim. "Öyle deme senin de güzel kıyafetlerin var" küçük kız kahkaha atarak benim cevabımı doğrulamadı. "Beni kandırma bu kıyafetlerin güzel olmadığını ikimizde biliyoruz. Hem senin kıyafetlerin kendine ait benimkiler bana ait değil. Babam ben küçükken ölünce annemde çok hastalanmış şimdi onun için para topluyorum" ne diyeceğimi bilemeyerek saçlarını okşamakla yetindim. Yoldan geçen pamuk şekerçiyi durdurup bir tane şeker aldım. "Bu senin için" elimdeki şekeri alırken bana teşekkür etmeyi unutmadı. Baba konusunda şanslı değildik ikiminiz de duyguları aynıydı. Çünkü bende babamı ölüş olarak görüyorum. Arkadan gelen o ses tanıdıktı ama çıkaramıyordum "Naber güzelim" yönümü sesin sahibine döndüğümde göz göze gelmiştik. Tanımadığım biri olunca önüme geri dönüp kıza gülümsedim. "Aaa senin gamzelerin mi var keşke benimde olsa" söylenmeye başladı. Öyle işten söylemişti ki etkilenmemek elde değildi. "Emin ol gözlerin yetiyor hem bir insanın en dikkat çeken yeri gözleridir" sözümü sonlandırırlar pamuk gibi yumuş yanağını okşadım. Ayni kişi tekrar seslendi. "Ne çabuk unuttun beni oysaki ben o tokatlara rağmen unutmadım" bu sözü kendini hatırlatmıştı bana kim olduğunu. "Sen burda beni bekle" oturduğum banktan kalkarak çocuğun yanına vardım. "Ne istiyorsun?" "Seni istiyorum" gevşek konuşmaları beni sinir ediyordu. "Bak seni son kez uyarıyorum benimle konuşmadan önce söyleyeceğin şeyi üç defa düşünmezsen sonu senin için kötü biter anladın mı çocuk" ilamı bakışları üzerimde gezdirdi. "Vay vayy adımızı da unutmuşsun" derin bir nefes alarak sakinliğimi korumaya çalıştım. "Neyi unutup unutmayacağımı sana mı soracağım yürü git işine benim sabrımı zorlama" gitmek için arkamı döndüm. İzin vermeyerek beni kolumdan tuttu. "İlk ve son kez söylüyorum kolumu bırak" sırıtarak " o kadar kolay değil." arkadaki ses hepimizin odak noktası oldu. " O kadar kolayken kaşınma istersen" bu oydu ve çocuğun kahkaha sesleri benim deli damarımı ortaya çıkartmaya yetmişti. Boşta kalan sol elimle onun sağ yanağına tokatı geçirmem susması için yeterli olmuştu.
Rüzgar yanıma gelerek beni arkasına aldı. "Sana demiştim kaşınma diye Emre ama sen istedin"arkasını dönerek benimle göz teması kurdu. "İyi misin?" Cevap vermek yerine başımı evet anlamında salladım. Yanağıma bakmak istediğinde izin vermeyerek kıza doğru döndüm ve onu orda göremeyince kendi etrafımda dönmeye başladım. Kolumdan tutarak "Ne oluyor" oturduğum bankı işaret ederek "Yok az önce burdaydı" kaşlarını çatarak beni anlamaya çalıştı. "Kim yok kimden bahsediyorsun" hala çevreye göz gezdirirken "küçük kız" dedim. Arabasına doğru ilerleyip kapıyı açtı ve kız arabadan indi. Olduğum yerde kalmış olayı anlamaya çalışırken çoktan yanıma gelmişlerdi. "Tatlım sen gel benim yanıma zarar verenlerin yanında durma" rüzgar binim sözümün üstüne "Ayşe asıl çok şımarık insanların yanında durma" şok içinde kalmıştım. Bana şımarık demesine mi takılayım yoksa kızı tanıdığına mı bilemiyorum. kız ikimizende bakarak konuşmaya başladı. "Rüzgar abim öyle biri değil hem Rüzgar abi az önce bu ablanın herkesi mutlu ettiğini söyledin." Kafam allak bullak olmuştu resmen. "Siz nerden tanışıyorsunuz" rüzgar eğilerek benimde duyabileceğim bir ses tonuyla " Ayşe hani çaktırmıyorduk" Dedi. "Ama ilk sen bozdun" "ben anlatayım sana" ona bakarak "Sana değil Ayşe'ye sordum" dedim. Peki derecesine hareket yaptı. "Kavga etmeseniz de beni dinleseniz" ikimizde susmayı tercih ederek onu dinledik. Oturduğumuz banka geri döndük ve Ayşe anlamaya başladı. Anlattığına göre babası önceden Rüzgarların yanında çalışıyormuş ve bir kazada ölmüş. Daha sonrada annesi hastalanmış ve şimdi de annesi için kardeşleriyle birlikte mendil satıyormuş. Rüzgar ve Aktuğ da onlar için sokakta şarkı söylüyorlarmış. Aniden bana kendi ailemi sordu "Benim ailem kardeşlerim" birden bana sarıldı ve bende ona sarıldım. '' Süprpizleri seversen sana sürpizim var. Hadi gel'' kararsız bakışlarla Rüzgara bakarak '' Rüzgar abim bizimle gelmiyor mu? '' onun gelmesini gönlüm hiç razı değildi ama küçük kız bunu çok istediği belliydi. '' Sor bakalım abine''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUS MAVİSİ
Novela JuvenilGece'nin mutsuzluğu ve acısı o doğduğu gün başlamıştı. Her şey güzel ilerlerken hep bir yerden yıkılıyordu mutluluğu peki bu kimin hatasıydı? Hiç görmediği o şahısın mı, babası mı yoksa üvey annesi ve üvey kardeşinin mi bunu oda bilmiyordu. Tek bil...