8- Canlı Yaygara

2.4K 273 55
                                    

Yeşil 12 yaşında
Yağız'ın ağzından

"Şey... Şimdi ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu ikizim Ozan sonunda sessizliği bozarak. Yeşil'le baş başa kalacaklarını öğrenince yurt dışına çıkması "gerekmiş" Taha hariç, grubun beş üyesi de oturma odasının halısında bağdaş kurmuştu. Ortamdaki garipliğin farkında olacak kadar olgun olan kız, karşılarında bağdaş kurmuş sıkıntıdan püfürdüyordu. Yeşil gözleri büyük, beyaz renklerin hakim olduğu salonda dolanıyordu.

"Yemek..." dedi çekingen bir sesle. "Yemek yiyebilir miyiz?" Gözleri duvardaki süslü saatte dolandı. "Yarım saattir burada konuşmadan oturuyoruz da."

"Ne olacak şimdi?!" Kıvırcık saçlarını zıplatıp, etrafındaki herkesi korkutarak havaya fırladı Karya. Az daha bebeksi tenime çarpacaktı. Panik atak geçirmek üzereymişçesine nefes nefese kalmıştı. "Biz yemek yapamıyoruz ki! Ya evi yakarsak-"

"Yapmadığın şey değil." diye mırıldandım 'sinsi yılan' diye adlandırdıkları gülüşümü takınarak.

"Ya, ya ocak tüpü patlarsa-"

"Ocağımız elektrikli." Savaş mırıldandı.

"Ya yiyeceklerin tarihi geçmişse! Ya buzdolabımızı çaldılarsa!"

Demir, akıl yaşı 4.5 olan kuzenimin saçmalamasına ara vererek uzun bedenini ayağa kaldırdı. "Yiyeceklerin tarihi üzerinde yazıyor, buzdolabımız da yerinde." Kendinden emin bir edayla ayağa kalkmış olsa da şimdi burnunu kırıştırmış, kafasını kaşıyordu. "Ne yemek istersin Yeşil?"

"Ne varsa." dedi kız omuz silkerek. Hem acıkmış, hemde hiçbir şey söylemeden ona baktığımız yarım saatin sonunda konuşmaktan dahi çekinmişti. "Yemek zorunda değilim... Sadece okula gitmeden bir şeyler-"

"Saçmalama. Tabii ki yemek yiyeceksin." Savaş ayağa dikilip, yüz yılın en iyi aşçısı edasıyla havaya dikildi. "Şimdi sana dünyanın en güzel kahvaltısını hazırlayacağız."

-

"Gençler kırdığım yumurtanın tezgaha yapışması normal mi?" Savaş tezgahtan damlayan yumurta sarısının önünde sırıtarak dikiliyordu. Sırıtışının bir şeyleri yoluna koymasına o kadar alışmıştı ki...

"Hayır gerizekalı." dedi Demir un paketini sinirle tezgaha vurarak. Çarpmanın etkisiyle havalanan unlar uçuşup, suratını ve saçlarını kapladı.

"Sana esmer diyen hayranı bu kadar mı ciddiye aldın lan metal." Demir'in unla kaplanmış kalın kaşlarını ve ağzına giren unları tükürmeye çalışmasını görünce kahkahalara boğuldum. "Ah!" Demir'e bakarken kestiğim domatesleri unutup parmağımı kesmiştim. Titreyen elimi yavaşça ve zorla havaya kaldırdığım gibi yere devrilmem bir oldu.

"Bebeksi tenim..." diye fısıldadım zar zor, elime bakmaktan korkarak. Gözlerim bulanık görmeye başlamıştı. "Tenim zarar gördü, yara izi kalacak. Acile gitmemiz lazım. Sonra estetisyene gitmemiz-"

Demir tepemde unlu suratıyla belirince korkunç acımı unutup tekrar gülmeye başladım. "Canımı yedin be oğlum." Açtığı yara bandını, odunluğuna yakışmayacak bir kibarlıkla elime yapıştırıp beni ayağa kaldırdı. "Hadi, şu yemeği yapmamız lazım."

-

Tabağı gülümseyerek götürürken gurur doluydum. Toplam 45 dakikamızı almıştı ve Yeşil'in ilk dersine geç kalmasına sebep olacaktık ama, sonunda başarmıştık. Minik kızımız Ozan ile masada oturmuş, hippi bozması kuzenimizin ona uzaylı dilini öğretmeye çalışmasını izliyordu. Heyecanla koşturup tabağı önüne bıraktım. "Ta daaa."

ŞANSIN KIZI -Bir Gençlik Komedisi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin