Kim Namjoon'u tanımlamak isteseydiniz, tek söyleyebileceğiniz şey "mükemmel" olurdu.
O, mükemmeldi.
Kim klanının alfa liderinin tek alfa oğlu ve tek varisiydi. Klandaki en parlak tüylere, en kaslı bacaklara, en keskin dişlere sahip kurduydu. En hızlı o koşar, avını en çabuk o etkisiz hale getirirdi. İlk dönüşümünde bile sorun çıkmamış sanki yıllardır kurt formuna giriyormuş gibi kusursuz dönüşmüştü. Savaşçı özelliği yanında siyasi yeteneği de klanının her zaman gururla konuştuğu konuydu. Diğer klanlarla olan sorunların üstesinden ustalıkla kalkıyor, dostlukları güvenle pekiştiriyor, babasına yönetimde oldukça yardım ediyordu. Bu yeteneği ona hukuk fakültesinin kapılarını açmış her dönem birinciliklerini sıralamasına olanak sağlamıştı.
Yakışıklıydı. Uzun boyluydu. Yapılı bedeni, geniş göğsü, kaslı kolları ve bacakları vardı. Karamel rengi teni pürüzsüzlükle bedenini sarmalıyordu. Ölebileceğiniz iki güzel gamzeye sahipti. Sivri çenesi ve iri dudakları ona karakteristik bir hava katıyordu. Saçlarının rengi daima onun harikulade benliğiyle bütünleşirdi. Şu anki rengi gri de öyle.
Sporlarda iyiydi. Basketbol oynardı. Ata biner, dövüş sanatlarına ilgi duyardı. Aynı zamanda kelimelerin doyumsuzluğunun o tatlı hazzını ve doyumunu tattığı için tonlarca kitap okur, kitap kulüplerindeki tartışmalara katılır, denemeler ve şiirler yazardı. Doğayı sever, bisikletiyle saatlerce yeşillerin arasında kaybolurdu. İnanılmaz bir dosttu. Yeri gelir sır tutar, dert dinler, gözyaşları için gerekli o geniş omuz olur, yeri gelir komedi makinesine dönüşür, eğlendirir, eğlenir, zamanın su gibi akmasını sağlardı.
Herkes bunu dile getiriyordu.
O mükemmeldi.
Fakat Kim Namjoon için mükemmellik...
Park Jimin'di.
"Hyung benim götüm ağrıyor ya!"
"Geçmedi mi iki gündür?"
"Hayır. İlaç da aldım ama azalmıyor bile."
Namjoon ve Yoongi, Namjoon'un yurt odasında oturuyorlardı. Daha doğrusu o bir yatakta uzanmış diğeri kendi yatağında yayılmış kendilerince sınavların bitişini kutluyorlardı. Hiçbir şey yapmadan yatmak onların kutlama biçimiydi.
Tabi bu sefer oldukça farklıydı.
Her zaman düzenli ve temiz olan oda, iki gündür Namjoon'un deyimiyle ahır gibiydi.
Yoongi'ye göre çorapların katlanmadan konulması, kitaplıktaki iki kitabın yan durması, mini buzdolabının üstüne bir bardağın bırakılması ve halının yana kayması odayı ahır yapmıyordu. Hoseok ile kendi odası... şey, bunu anlatmak için ayrı bölüm gerekir.
Tam da aklından o geçerken gelen omega, Yoongi'nin yüzünü güldürmüştü. Ayağa kalktı ve girişe yönelip kapıyı açtı alfa. Hoseok elinde poşetlerle geliyordu. Soğuktan yanakları kızarmış omega atkısını içeri girdiği için boştaki eliyle beceriksizce çözmeye çalışıyordu. Yoongi'yi kapının önünde gördü ve gülümsedi.
"Bu havada dönüşsen bile donabilirsin, inanamıyorum!"
Yoongi sevgiyle gülümsedi ve Hoseok'un yanağını öptü. "Hoş geldin sevgilim."
Yoongi üniversite ikinci sınıftayken tanışmıştı Hoseok'la. O zamanlar Namjoon'la Hoseok'un ilk senesiydi ve Yoongi, Namjoon ile aynı odayı paylaşıyordu. İki alfa da oldukça sevmişlerdi birbirlerini. Çoğu huyları benziyordu zaten. Kardeş gibi olmaları çok sürmedi.
"Hoseok popom ağrıyor."
"Alfasın sen. Bunu başka yerde söyleme şüphe ederler senden."
Yoongi sevgilisinin elinden poşetleri alırken Hoseok eğilen alfanın kafasının üstünü öpüverdi. Yoongi, artık refleks olmuş bu öpüşün hala kalbindeki etkisinin azalmadığını düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Bite Me | Minjoon
FanfictionJimin, biricik dostu Taehyung ile Starbucks'tan çıktıktan sonra aklında sadece yarın gireceği son sınavı vardı. Belki de bu yüzden karşısında ona doğru gelen 2 tane büyük kurdu hissetmemişti. "Onun kalbini mühürlemek isterdim. Poposunu değil." -OMEG...