Akşamdan kalma olmak.
Berbat, lanet, hayata küstüren, geçmeyecekmiş gibi his veren bir durum.
Başın patlıyordur, ağzının içi çöle dönmüştür, (cidden çok karıştırmışsan) kusmuk kokuyorsundur, kollarının dermanı kalmamıştır, geberiyorsundur.
Gecenin tüm muhteşemliğinin acı sabahına uyanmak.
O zaman neden bu kadar güzeldi?
Taehyung, yüzüne vuran güneşin parlaklığıyla uyanmıştı. Üzerindeki ince yorganın altından kollarını çıkarıp olanca gücüyle esnedi. Başı zonkluyordu, bu yüzden sağ elini alnına koydu ve gözlerini açmamayı sürdürdü.
Huzurluydu. Bunu yorgun bedeninin iliklerine kadar hissediyordu. Hatta duyuyordu da.
Huzurun bir melodisi olmalıydı.
Notalarında, güneşin tül perdelerden süzülürken açık camdan içeri buyur edilen sabah melteminin taşıdığı, doğan günün sesi vardı. Kendi kafasında zonklayan ağrı da ritim veriyor olmalıydı. Son olarak uzaklarda olduğunu hatırlatan bir boğuklukla çalınıyordu bu melodi. Güzel bir bedenden gelen bir ıslıktı. Jeon Jungkook'un sesinden.
Onun için galiba huzurun melodisini sadece Jungkook çıkarabilirdi.
Bir saniye...
Jungkook mu?
"Olamaz!"
Kısık sesle inleyip aniden yatakta doğruldu Taehyung. Gözlerini ışığa alıştırmak için sertçe ovuşturdu. O zaman çıplak olduğunu fark etti. Çıplaktı!
Etrafına bakındı.
Krem renkli duvarları ve tam solundaki balkona da açılan büyük pencereyi gördü önce. Kendi odasındaki pencere karşısında kalıyordu. Diğer tarafa döndü aceleyle ve büyük meşe bir kitaplıkla bakıştı. Kendi kitaplığı bunun yarısı kadardı ve maundu. Önüne döndü. Yerlerde kendi kıyafetlerini gördü. Sağ köşedeki boy aynasının yanında da bambu ağaçlarıyla oluşturulmuş bir giyinme paravanı vardı. Gözlerini yeniden ovuşturdu ve baş ağrısını görmezden gelmeye devam etti. Paravandan aşağı beyaz bir gömlek sarkıyordu. Gözleri ona takıldı.
Başından aşağı kaynar sular dökülüyordu sanki. Bir salaklık yapmış olmaktan korkuyordu. Ya Jungkook'u aldattıysa? Bu vicdan azabıyla yaşayamazdı ki! Hemen birilerini aramalıydı. Telefonunu sağındaki komodinin üzerinden aceleyle aldığı sırada Jungkook'la girdiği bir iddiayı kaybettiği zaman ona aldığı saatin 11.34'ü gösterdiğini gördü.
Bir saniye...
"Siktir..."
Odanın dışından hala Jungkook'un ıslık sesi ve arada söylediği bir şarkı duyuluyordu.
Şu an Jungkook'un odasındaydı. Onun yatağındaydı. Çırılçıplaktı!
Alnına hızla vurdu eliyle ve şokunu atlatmaya çalıştı. Nasıl buraya gelmişti? Neden çıplaktı? Neden Jungkook ıslık çalıyordu? Neden mutlu hissediyordu? NEDEN POPOSU AĞRIYORDU?
Başından aşağı dökülen kaynar sular hızını ikiye katladığı zaman gözünün önüne bölük pörçük görüntüler gelmeye başlamıştı. Jungkook'un bacak arasına koyduğu eli, onun şakın suratı geldi önce. Ardından bir araba sahnesi galiba. Taehyung ve Jungkook'un yüzlerinin birbirine girdiği bir kesik görüntü. Siktir öpüştük mü biz? Eve nasıl geldik!
Kapı tıkırtısı duyunca tavşan görmüş kedi gibi kaldı öyle. Jungkook'un siyah bir tişört ve altında iç çamaşırıyla çıkageleceğini bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Bite Me | Minjoon
FanfictionJimin, biricik dostu Taehyung ile Starbucks'tan çıktıktan sonra aklında sadece yarın gireceği son sınavı vardı. Belki de bu yüzden karşısında ona doğru gelen 2 tane büyük kurdu hissetmemişti. "Onun kalbini mühürlemek isterdim. Poposunu değil." -OMEG...