5•

8 0 0
                                    

Hemşirenin ardında açık bıraktığı kapıdan yavaşça geçerken, vücudumdaki her bir hücre 'Kaçsana!' diye bağırıyordu ama gerginlikten mantıklı düşünemiyordum. "Buyurun, gelin." diye sessizce seslendi kadın içeriden.

Ayaklarım geri adım atmak yerine inatla ileriye adım atıyordu. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Birkaç adımdan sonra ayak ucunu gördüğüm yatağın, baş kısmı da göründü.

Etrafında monitörler olan adam, gerçekten de dedem olabilecek yaşlardaydı ve UYUYORDU. Gerçekten de uyuyordu ve odada başka kimse yoktu. Bu kadar şanslı olduğum için mi son 5 dakikadır hayatımın en gergin anlarından birini yaşadığım için mi yoksa sözde dedemi hasta yatağında gördüğüm için mi bilmem ama bir anda gözlerim dolmaya başladı. Ağlamak üzere olduğumu fark eden hemşire de muhtemelen sonuncu seçenekten ötürü bu hâlde olduğumu düşünmüş olacak ki: "Endişelenmeyin, şuanda iyi durumda. Sadece dinlenmesi gerekiyor. Daha erken gelseydiniz uyanıkken yakalayabilirdiniz ama şimdi uyuyor. " dedi bir yandan da adamın başucundaki serumu yenisiyle değiştiriyordu.

"Aslında beyefendinin yeğeni de buradaydı fakat şuan nerede hiçbir fikrim yok." diye bilgilendirmeye devam etti. Bu da demektir ki buradan acilen çıkmam gerekiyordu. "İlgilendiğiniz için teşekkür ederim." dedim kadının bir an önce çıkmasını istiyordum. Neyse ki işi bitmek üzereydi, monitördeki sayıları elindeki dosyaya yazıyordu. "Rica ederi- Ah uyandınız mı?" diye yataktaki adama yöneldi.

Şansım buraya kadarmış. Panik atak geçirecek gibi hissediyordum. Hemşire kadın sözde dedeme: "Nasıl hissediyorsunuz, ağrınız var mı Çetin Bey?" diye sordu. Yaşlı adamın adının hakkını veren, otoriter sesini duydum: "Biraz ağrım var ama ağrı kesiciler işe yaramış gibi gözüküyor." dedi. Her ne kadar güçlü bir sesi varsa da, yorgunluğu ve acısı sesine yansıyordu.

"Size iyi haberlerim var. Birincisi doktorunuz iki gün içinde çıkabileceğinizi söyledi." dedi hemşire kadın. Lütfen ikinci iyi haber torunu hakkında olmasın diye dua ettim. "İkinci haber ise bakın sizi kim ziyarete geldi?" dedi ve adamla aramdan çekildi. Adamın meraklı bakışları yavaşça benimle buluştu.

Bakışları feleğin çemberinden defalarca döndüğünü anlatır gibiydi, beni olduğum yere mıhlamıştı. Nefes alamıyordum, kıpırdayamıyordum. Hatta nabzım bile durmuş olabilirdi o an. Hemşire kadın ikimizin sessizliğinden dolayı açıklama yapma ihtiyacı duydu: "Torununuz 15 dakika kadar önce geldi beyefendi." dedi. Korkuyla ağzımı açtım ama tek bir kelime bile çıkmadı. Adamın bakışlarındaki merak arttı, kaşları yukarı kalktı. Koyu renkli gözlerini kısarak: "Öyle mi?" diye sordu kadına ama sorunun asıl sahibi bendim.

Açıklama yapmaya çalışarak: "Aslında, şöyle ki. Ben şey.." diye lafı geveledim. Bir nefes alarak tekrar denedim. "Bir yanlış anlaşılma oldu aslında." dedim. Hemşire kadın -artık onun yüzünde de şüpheli bir ifade vardı- bana dönerek: "Akşam kalp krizi sebebiyle buraya getirilen, Çetin Bey'in torunu olduğunuzu sorduğumda bana evet demediniz mi?" diye sordu, sanki onu suçlamışım gibi bir savunma hâliyle. Harika debelendikçe batıyordum.

"Evet. Yani hayır. Bakın ben aslında yanlış anlaşılma derken sizi kastetmedim. Sadece -"

"Tamam kızım anladım." diye lafımı böldü Çetin Bey, "Hastane adını mı yanlış anladın, Pars sana düzgün söyleyememiş o panikle belli ki. O yüzden mi o kadar geç kaldın?" dedi sevecen bir ifadeyle. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Acaba hafıza kaybı mı yaşıyordu? Emin olamadığım için sadece sessizce kafamı sallayarak onayladım.

Adam aynı tatlılıkla: "Teşekkür ederim hanımefendi." dedi hemşire kadına. Kadının yüzü artık şüpheci değildi, saygılı bir ifadeyle "Rica ederim, geçmiş olsun tekrardan." dedi ve kapıya yöneldi.

ARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin