Nisan ayının getirdiği ayaz kendini hatırlatırcasına içimi ürpertti. Ve bu arada soğuktan tekrar buğulanmış olan camı da kendimi sardığım battaniyenin ucuyla sildim. Güneş yavaşça kendini göstermeye başlayalı yaklaşık 40-45 dakika olmuştu. Evde -tabi bana göre burası bir hapisti ya hadi ev diyelim mazinin hatrına- tek güzel diyebileceğim yer, şu an küçük, yuvarlak penceresinden gün doğumunu izleyebildiğim çatı katıydı.
Son birkaç aydır geceleri uykudan uyanıp buraya kaçmak ve buz gibi havaya rağmen özgürce yükselen güneşi izlemek gibi bir huy edinmiştim. Camın önüne oturur ve hayaller kurardım pamuk şeker tadında. Zaten içinde bulunmak zorunda kaldığım yaşamı pek sevmezdim, ama son zamanlar da ayrı bir üstüme üstüme geliyordu sanki her şey. İçimde büyüyen bu kaçma isteği beni yiyip bitiriyordu. Ama kaçamazdım ki. Nereye hangi parayla kaçacaktım? Kenardan köşeden tırtıkladığım az miktardaki parama mı güvenecektim, yoksa henüz 19 olan yaşımın verdiği tecrübesizliğe mi? Hem bu iki sorunu da görmezden gelsem bile, babamı nasıl bırakabilirdim ki? Eğer onu bırakırsam, Ayşen ve kızları onun ömrünü tüketip bitirirdi.
Sıkıntıyla iç çekip, dünyanın derdini pisliğini görmezden gelircesine, her şeyin iyi olabileceğine dair umut vermek isteyen, yeni bir günü başlatan güneşe baktım.
Diğerleri uyanmadan aşağıya indim hemen ve banyoya girip günlük sabah rutinlerimi gerçekleştirdim. Oradan da odama geçip, en yakın arkadaşım olan Matematik soru bankamın başına geçtim ve kahvaltı vaktine kadar soru çözdüm.
Kahvaltıyı hazırlamak için aşağıya indiğimde, ocağın başında babamı gördüm, çay demliyordu. "Günaydın," deyip yemek masasına sermek için masa örtüsünü aldım çekmeceden. "Günaydın kızım" dedi, hafif bir soğuklukla. Eskiden olsa benimle konuşurken daha canlı, daha sevgi dolu olurdu. Taa ki Ayşen adlı kadın müsveddesi nam-ı diğer üvey anne, babama benim hakkımda yalan yanlış iftiralar atana kadar. Lise 2'ye gittiğim yıllardı, Ayşen babama benim okulda erkeklerle sürekli yakınlaştığıma dair yalanlar söylemiş ama herhangi bir kanıtı olmadığı ve not ortalamam çok iyi olduğu için babam tarafından susturulmuştu. Ama yine de insanoğlu şüphecidir, o zamandan bu yana babamın aklında soru işaretleri ve güvensizlik belirtileri vardı. Geçen seneye kadar beni hâlâ sevdiğini biliyordum ama eskisi gibi bir sevgi bağımız bir daha hiç olmadı. O bağın içine giren yalanlar, lekelemişti ilişkimizi. Hepsi de Ayşen'in suçuydu. Birkaç kere onu sinirden öldürmenin eşiğine de gelmiş olsam, artık bunu aşmıştım. Onu bir parazit olarak benimsemiş ve görmezden geliyordum. Gerektiğinde de haddini bilmesi için cevabını veriyordum. Her halükarda benden nefret edecekti, bende bu nefreti hakkıyla kazanmalıydım, o ve iki aptal kızını sinirlendirmek benim için de bir alışkanlık haline gelmişti.
Babam: "Bugün etüte gidecek misin?" diye sordu, gözlerini tezgaha sabitlemişti. Yine de ben ona bakarak "Evet, haftada 4 gün ya." diye cevap verdim. Kafasını salladı ve hafifçe bana baktı ve "Paraya ihtiyacın var mı?" dedi. "Yok hayır zaten geçen gün verdiğin duruyor." dedim. "Tamam." dedi.
Ve işte bizim bütün gün boyunca olabilecek tüm diyalogumuz bu kadardı. Babamın benimle tek konuştuğu konu ya harçlık ya da gittiğim etüt olurdu. Hoş eğitim hayatım konusunda vicdan azabı duymaya başladığını hissedebiliyordum. Yine geçen sene -ben 12. sınıftayken- benimle yaşıt olan üvey kardeşim Serra da ben de üniversite sınavlarına girdik. Ben hayalim olan Bilgisayar Mühendisliğini Bolu da tutturuyordum, Serra ise açıkta kalmış, hiçbir yeri tutturamamıştı. Tabi ki bunun sonucu olarak Ayşen yine rahat durmadı ve araya girip, babamı beni taa Bolularda yalnız başıma, başıboş bırakmamak gerektiği konusunda ikna etti. Bir sonraki sene Serra da ben de etüte giderek tekrar hazırlanıp, beraber üniversiteye gitmeliymişiz, böylece onlarında gözleri arkada kalmayacakmış. Tabi ki de geleceğimi böyle katletmemeleri için çok uğraştım, kavgalar ettim hatta gizlice kaçmayı deneyecektim ki benden önce hareket edip beni odama kilitlediler. Zaten bu olaydan sonra babamla aramızda kalan son bağı da ben koparıp attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARYA
Teen FictionBakışlarındaki bir şey tüylerimi diken diken etmişti. Etrafımda yavaşça yürümeye başladı, korkudan mı bilmiyorum ama ne kaçabiliyordum ne de ağzımı açıp tek kelime edebiliyordum. Bakışlarımı yere sabitlemiş adım seslerini dinliyordum. Birden arkamda...