Geceden sabaha kadar sürdü, bu defa Tahir Kaleli'yi anlamam. Sabaha kadar içim içimi yedi. Attığı adımlara hak veremedim. 'Tahir nerdesin?' deyip durdum. Ama aradığım Deli Tahir değildi elbet. Sevdalı Tahir de olsa deli Tahir'in yaptığını yapmaz mıydı diye dertlendim. Ve aslında hep gözümüzün önündeki o gerçeği anlayamadığımızı fark ettim. Öyle ki çoğumuzun da hala Tahir'i anlayabildiğini düşünmüyorum. 'Bir dahakine karımı da alır, giderim. Bir daha cenazene bile gelmem.' diye cevap vermişti bir zamanlar Saniye Hanım'a. O şartlara baktığımızda karısının canı tehlikedeydi. Vedat'ın oğlunu da, karısını da alıp eski cehennemine döndürme uğraşlarının en tehlikeli olduğu dönemlerdi. Oğlunun velayet davası ise işin ayrı acı bir boyutuydu. Durum böyle olunca Tahir'in gözünün birini görmesini elbette bekleyemezdik. Nefes arkasını döndüğünde Osman Hoca'nın evine o zaman da gitmişti. Annesi hiçbir insan sıfatına yakışmayan sözler ithaf etmişti, evliliklerinin ilk gününden. Ama Tahir ne Nefes'i dinleyebilirdi, ne annesini. Sevdası değildi düşündüğü, tek derdi oğlu ve karısının canının güvende olmasıydı. Bu yüzden Nefes bin kere olmaz dediği halde zorla elinden tuttu ve konağa getirdi. O da biliyordu, o kaleli duvarlarının Nefes'in canını çok yakacağını. Zaten sadece sevdasına kavuşmak olsaydı derdi o konağa bile sokmaz, alır giderdi. Yanmaya eyvallah demek elbette kolay değildi. Sadece korumak istemişti. Ve dün... Nefes yine Tahir arkasını döndüğünde gitti, aslında gittiği sadece aile sandığı konağın aile olmadığı gerçeğiyle yüzleşmesiydi. Tahir değildi gittiği. Her şeyini bırakıp yüzüğünü bir an bile çıkarmayı düşünmezken, gözlerinin içine bakarak ellerini sıkıca tutup okşaya okşaya, ağlaya ağlaya 'git' derken hiç değildi. 'Seni sadece Tahir olduğun için, bize sahip çıkmaktan öte sadece sevdan için seviyorum' derken gittiği Tahir değildi. Nefes yine gitmişti, annesi yine Saniye hanımlığını yapmıştı. Tahir bu defa sadece korktu. Konağın kapısına dayandı, elleriyle dokunmaya, o kapıyı açmaya korktu. Ve içinden yalvardı, 'ne olur gitmiş olma' diye. Çünkü onun karısıydı, çok iyi tanıyordu ve yanılmadı. Zalimin zulmünden kaçan Nefes, bir başka zalimden kaçmıştı sadece. Şimdi onu koruma derdi de yoktu. 'Sizi uzakta koruyamam' deyip zorla konağa getiremezdi. Canları tehlikede değildi. Sevdası vardı bu defa sadece önünde. Onu yoluna serdi. Bir cümlesi vardı Nefes'e verebilecek, benim sensizliğe vaktim yok... Onu durdurabilecek tek gücü şimdi sadece sevdasıydı. Bu yüzden zorbalık yapmadı, seçimi Nefes'e bıraktı. Onu anladı.
Ve acı olan diğer gerçek de şu ki, Tahir ona bu sevdayı zorladıkça canını daha çok yaktığını düşündü. Nefes'e kendinin zarar verme düşüncesi bile zamanında onu deliye döndürmemiş miydi? O dönemde Nefes ve Yiğit için canını madden ortaya atmamış mıydı defalarca? Şimdi yüreğini aldı eline onu ortaya koydu. İkisi aynı şeydi, kimse görmedi. 'Aşk, özgür bırakacak kadar sevmek'ti belki. Kanatları güçlensin diye umut verdi yengesi. Sevgisiz hangi kuş uçmayı öğrendi ki, her yara kanadığı yerden sarılırdı. Peki başka bir kolunu sarmanın hangi yaraya şifası olurdu? Tahir de bunu bildi, kimseye demedi. O an, Asiye'ye de demedi, analık hakkını helal etmeyen anasına da laf anlatmadı. Gitti ve sadece Nefes'in gözlerinin içine baktı. Gözleriyle anlattı. 'Sen iyi ol, ben hep burdayım, sana olan sevdam burada. Ne zaman istersen gel, onu sarıl.' dercesine baktı. Nefes, Tahir'i anladı; Tahir, Nefes'i.
Nefes'in bedenindeki yara izleri artık silinmişti. Senarist o izleri Nefes'ten aldı. Vedat'a verdi. Vedat'ı kendi içine çevirdi. Bu savaşta en çok yara almış olanın o olduğunu göstermek istedi. Nefes'in yaralarının nedeni artık Vedat değildi. Ve bir daha Nefes'te tekrar yara açamayacak demenin başka tarifiydi. Nefes şimdi inandığı, sığındığı yuvanın yuva olmadığını gördüğü için 'her tarafım kanıyor' dedi. Belki de bedenindeki izlerden daha ağırdı bu yaraları. Sırtındaki izleri bu zamana kadar sadece Tahir'e göstermişti. Yine öyle yaptı, kalelilerin açtığı yarayı da sadece Tahir'e gösterdi. Çok yorulduk Tahir, dedi. Tahir öyle çaresizdi ki. Bedenindekiler yeni silinmişken, şimdi kendi ailesinin açtığı daha ağır yaralarla yüzleşti.
Tahir'in anladığı başka bir gerçek daha vardı. Nefes 'yine suçlu benim' diye cümleler kurmaya başadığında, Tahir'in bakışları çok manidardı. Yine kendini suçlayıp, ailesinin haklı olduğu düşüncesine döndüğü sandı. İçi titredi, başa döndük sandı. Hiç yol katedemediği görmekten korktu. Ama Nefes bu defa farklı bir şey anlatıyordu. Kendini değersiz görüp yerden yere vuracak laflar etmiyordu Tahir'in Nefes'ine. Sadece gerçek bir aile olacağına inandığı için kendine kızıyordu. Sevgisizlikle yeniden imtihan edilmenin ağırlığı vardı sözlerinde. Yiğit 'neden bizi kimse sevmiyor' derken de ona karşı çıkmıştı. Sadece Yiğit'i teselli etmek için değil, artık bir insan olarak sevilmeye layık olduğuna gerçekten inandığı içindi. Çünkü Tahir'le birlikte çok uzun bir yoldan gelmişlerdi ve Nefes o dönemi atlatmış, o yaralarını Tahir ile birlikte sarmıştı. Tahir bunu anlayınca ne hissedeceğini bilemedi. Ama yüzündeki o belirsizlik çok şey anlatıyordu. Hem içi serinlemişti bu gelişmeyi görünce, hem içi delinmişti karısının sevgisizlikle imtihanına şahit olunca. İçinde ne kadar merhamet varsa gözlerinde birleştirdi, Nefes'in eteklerine döküverdi. Avuçlarından öptü, ötesini söyleyemedi.
Bu yüzden adım atamadı. 'Siz benim ailemsiniz' diye zorla yanlarında kalmaya çalışmadı. Oğlunun kokusunu çekti içine iyice ve gitti. Çaresizliğini Nefes'in gözlerine son bir kez daha damlattı ve gitti. Nefes Tahir'i anladı, Tahir Nefes'i... Biz... Biz onları anladık mı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Destan Karadeniz
FanficNefes ile Tahir'in içimizde kalan her anı... Onların bizim içimizdeki masal dünyası... 💙