Tahir'in Gözbebeği

956 30 2
                                    

Tahir ile nefes zor bir gün geçirmişlerdi. Belki de sevdaları ilk defa üçüncü biri tarafından sınanmıştı. Daha önce herkese, her şeye karşı defalarca direnmişlerdi ama birbirleriyle hiç karşı karşıya gelmemişlerdi. Aslında bu karşı karşıya gelmek de değildi. İkisi de bu sevdanın öyle yabancılarıydı ki… İkisi de ne yapacağını bilememişti. Acemilikti sadece, önünü görememekti, kaybetme korkusuydu en çok da… Güvensizlik değildi ama paylaşamamaktı. İnsan bir kere sevince bin kere sarmaya doyamazmış, Tahir de Nefes de bir kere sevmişlerdi ömürlerinde, şimdi bin kere sarılsalar özlemleri dinmeyecek gibiydi.
Nefes Tahire onu anladığını ve bir sorun olmadığı söyleyip yatmıştı, arkasını dönmüştü Tahire… Tahir Nefesini titreyen gözünden tanırdı, çatırdayan sesinden, uzaktan gelen kokusundan tanırdı. Nefesi incinmişti, hem de bu defa başkaları girmemişti araya. İstemeden de olsa kendi incitmişti işte Nefesini. Bu geceyi telafi etmeliydi, bu günü belki, toptan yok etmeliydi. Konuşmaya bahane aradı önce;
-Nefesim, yarın doktora…
-Tamam, Tahir biliyorum gideceğimizi.
-Nefes, bak bugün…
-Tahir uyu hadi, unutalım artık bugünü ne olur, konuşmak istemiyorum daha fazla.
-Nefes…
-Tahir çok yorgunum, sonra konuşalım… Dedi ince ses tonuyla, ağlamamak için kendini zor tutuyordu cevap verirken, oysa arkası dönüktü ve usulca yaş akıyordu gözlerinden. Tahir görmüyordu ama duymuştu dökülen yaşların sesini, içi sızladı, canı yandı, bir şeyler yapmalıydı.
Kalktı yerinden, yatağın ön yüzüne geçti, Nefesine yaklaşabilmek için dizleri üzerine çöktü, nefesiyle göz göze geldi. Nefesinin akan gözyaşına denk geldi.
-Nefes şaşkındı ama en çok da üzgündü, hüzünlü hüzünlü gezdirdi gözlerini Tahirin üzerinde. Üzerinde bugünkü gömlek vardı, düşünmek istemiyordu bunu ama gördükçe canı yanıyordu.
Tahir eliyle nefesinin gözyaşını sildi, büyük bir şefkatle baktı önce, onu tatmin edecek en güzel cümle neyse onu bulmalıydı, sahi neydi o cümle, Nefesini ikna edecek o cümle neydi?
-Yapma, Nefesim ne olur yapma, kendi odamızda ilk defa, küs mü girelim yatağa?
Nefes yerinden doğruldu, elleriyle yüzünü sildi, Tahir'e yanında oturması için yer açtı.
              -Tahir ben seni biliyorum. Senin beni benden bile sakınacak kadar büyük bir sevdan var, çok güzel bir yüreğin, gözyaşıma kıyamadığın merhametin var. Sen beni öldü zannederken bile bırakmadın, ben senden şüphe duyarsam senin bu tertemiz sevdana ihanet etmiş olmazmıyım?
Tahir nefesinin başını avuçları arasına aldı, alnını alnına değdirdi,
-Kurban olsun kızım o tertemiz sevda sana.
-Tahir ben seni biliyorum, mesele o değil zaten.
-Ya ne? Anlat kızım da, susma böyle, beni de sebepsiz bırakma karşında, zaten…
-Bilmiyorum belki sana saçma gelecek ama…
Nefes bir elini Tahir’in yanağına yaklaştırdı usulca, titreyerek biraz, biraz da ürkekçe…
-Ben senin bunca zamandır karınım, karnımda bebeğimizi taşıyorum ama hala sana her dokunduğumda benim içim titriyor Tahir, sana dokununca sanki tüm dünyanın yükü kalkıyor omuzlarımdan, sana dokununca sanki bir mucize gerçek oluyor ve ben yeniden doğuyorum. Yani… Ben hala böyle hissederken… Bugün… Başka birinin sana o kadar yakından…
Tahir’in içi yandı bu sözleri duyunca, nefese bu acıyı yaşatmaya hakkı yoktu, Nefese bunun en ufak üzüntüsünü dahi taşıttırmamalıydı, silip atmalıydı bu günü.
-Nefesimmm... Şu düğmeleri açar mısın?
Nefes şaşırdı ne demek istediğini anlamadı önce, soru sorar gibi baktı Tahire. Tahir önce kendi açmayı denedi gömleğinin düğmelerini ama canı yanıyordu, dün gece yediği kurşundan dolayı yapamadı, acısı yüzünde an beyandı. Nefesin de canı yandı.
-Nefes, yardım et…
Nefes anlamasa da, düğmeleri tek tek açmaya başladı, gerçekten de Tahire her dokunduğunda içi öyle titriyordu ki, o ilk dokunuşunun heyecanını hala diri diri taşıyordu yüreğinde… Bugünü hatırladı, bir yabancının kocasının düğmelerini kapattığı o anı hatırladı, şimdi kendisi tek tek o düğmeleri açıyordu. Hepsi bittiğinde Tahir diğer koluyla gömleğini çıkarmaya çalıştı, nefes yardım etti, gömleği eline aldı. Tahir, gömleği bırak der gibi, başını yan salladı. Nefes gömleği yere bırakınca, Tahir sağlam taraf eliyle Nefesinin elini tuttu, teninde sadece sargı bezi olan vücuduna yaklaştırdı, nefesinin elini, tam kalbinin üzerine koydu. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Tahire nefes veren tek an, ona içindeki acıyı unutturan tek an kalbinin üzerinde nefesinin elinin olmuş olmasıydı. Nefes Tahire dokunur dokunmaz içi titredi, yaş geldi yine gözünden engel olamadı, o da kapattı gözünü, Tahir’in sıcaklığı avuçlarında hissetti, onu ne kadar da özlemişti.
-Nefesim, gömleği attın gitti, ama buraya… Senden başkası asla dokunamaz… Senden önce kimse dokunmadı, sonrası da olmayacak. Bunu sakın unutma olur mu?
Nefes gözyaşlarını hızlandırdı, bir şey söyleyemedi, öylece bakakaldı.
-Sen benim karımsın, gözbebeğimsin, sen bana Allah’ın emanetisin… Eğer senin bir damla gözyaşının sebebi olursam, asıl ben o tertemiz sevdaya ihanet etmiş olmaz mıyım, hem de gebe halinle… Ben bunun hesabını önce Allah’a veremem ki sana vereyim… Sana söz, bugünkü acıyı tekrar yaşamana asla izin vermeyeceğim.
Nefes şimdi tatmin olmuştu işte, yüzündeki burukluk geçmiş, huzura bırakmıştı yerini. Derin ve huzurlu bir nefes aldı. Kalbi üzerindeki elini sargılı tarafın üzerinde gezdirdi usulca.
-Canın çok acıyor mu?
-Artık çok değil, az acıyor.
Tahir üzerinden yükü azalttığını hissettiği için canının acıyan yanını da duymuyordu şimdi.
-Ne yapsak, pansumana falan gerek var mı tekrar?
-Benim bildiğim daha iyi bir ilaç var ama… Sende işe yarıyordu hatırladığım kadarıyla.
Nefes gülümsedi, o her yarasını Tahirin göğsünde duyduğu huzurla iyileştirmişti, şimdi de Tahir onun göğsünde iyileşmek istiyordu. Yatağın diğer tarafına geçti, yastığını doğrulttu, Tahire yaslanması için göğsünde kocaman bir yer ayırdı. Tahir yaralı olmayan koluyla destek aldı nefesinin ellerinden, göğsüne uzandı, yaralı koluyla nefesini sardı.
-Acıyor mu? diye sorabildi nefes sadece.
-Acımıyor, dokunduğun yere iyi geliyorsun dedi Tahir usulca ve kapattı gözlerini, Nefes sımsıkı sarıldı göğsünde uyuyan sevdiğine ve unuttu bugün aklına takılan ne varsa, Tahir'in dokunuşuna hem ilaç oldu hem kendi şifa buldu.
Tahir başını nefesinin göğsünden ayırmadan, elini nefesin karnında gezdirdi.
-Nefesim,cinsiyetini ne zaman öğreneceğiz?
-Cinsiyet mi, Tahir daha çok var ona.
-Ne kadar çok Nefes?
Nefes, Tahir'in bu sabırsız hallerini öyle çok seviyordu ki...
-Yaklaşık iki ay falan, niye ki?
Tahir, iç çekti derince, hâlâ içinde onu kemiren bir şeyler vardı. Nefes affetmişti belki ama ya bebeği?
-Ondan da özür dilemem lazım Nefes. Bugün ikinize de çok üzdüm. Çok da korktum size bir şey olacak diye.
Tahir bunları söylerken eli hâlâ bebeğinin üzerinde geziyordu. Sanki küçücük bir nohut tanesi ama babasının varlığını hissediyordu. Tahir elinin altında onun varlığını hissetti. İçinde onlara bir şey olacak korkusu öyle aşmıştı ki kendini, bebeğiyle ilgili hayaller kurmaya fırsatı bile olmamıştı.
-Bizim şu kızılderili kahramanlarımızdan bir isim bulmak lazım bu keretaya...
-Ee o iş artık abisinde.
-Abisinde ya... Acayip güçlü takım, takım arkadaşlarına yeni bir kahraman daha ekledi. Artık kimse tutamaz bizi. Bekle Karadeniz biz geliyoruz...
Tahir son sözü öyle gür sesli söylemişti ki, içindeki korkuyu bile anlık da olsa silmişti. Nefesinin kalbini dinledikçe, bu güçlü takıma bir şey olmayacağına daha da inanmıştı. Nefesinin de yüzü gülmüş, yatağa küs girmemişlerdi ya, kurban olduğu Rabbinden daha ne isterdi ki..
Bekleseydi Karadeniz... Acayip güçlü takım, gücüne güç eklemiş, dört nala geliyordu. Atları yoktu altlarında belki ama her üyenin kendine özel yetenekleri vardı. Ve her yeteneği sevgiyle birbirine bağlayan kocaman bir bağ... Bekleseydi Karadeniz...

Bir Destan KaradenizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin