PROLOG

87 12 25
                                    

"O sarı yelloz buraya gelecek!" diyerek işaret parmağımı Barın'ın suratına doğru tehditkarca salladım. Aslında elimi belime atıp mahalle karılarına da bağlayabilirdim ancak belimde Barın'ın elleri olduğundan bu mümkün değildi. Gerekçesi de pek muazzamdı tabii, sarhoş olmuşum da bilmem ne... Azıcık içmeyle sarhoş olacak kız mıydım ben be! Yani dilimin felaket derecede dolanması ve tüm düz durma çabalarımın çarpık bir duruşla sonuçlanması sarhoş olduğumu göstermezdi bence.

Kendi kendime konuştuklarımdan habersiz Barın, tüm kızların hastası olduğu yakışıklı suratını bana doğru çevirdi ve kavisli kaşlarını havalandırarak bana tarifi imkansız bir bakış attı. Barı çıkışa bağlayan koridorda müzik sesi şiddetini giderek azaltırken, renkli led ışıklardan daha çok çekeceğe benziyorduk. Çünkü mavi ışığın Barın'ın suratını şirinler gibi masmavi yaptığı sıralarda, o tehlikeli bakışların hiçbirini ciddiye alamıyordum.

Barın dudaklarını hızlıca ıslatıp, yine kızların hastası olduğu sinirli ses tonuyla "Melis o kız sarışın değildi yalnız, esmerdi." diye düzeltme ihtiyacı duydu. Ben ne kadar uyuşuk hareket ediyorsam o da o kadar uyuz hareket ediyordu. "Bana ne yaa, yelloz yellozdur." gibi bir şeyler zırvaladım ve esmer yelloz zihnimden geçen film sahnelerinin ortasına bir bomba misali düştü.

Bardan çıkarken ona çarpışım, kızın içeceğinin üstüne dökülüşü, yellozun bana dönerek o yırtılası ağzını açışı, ve tabii benim o ağzı yırtışım... Aman devamı da işte Barın'ın araya girişi, kızın ayran budalası gibi ona bakakalışı, Barın'ın belimi kavrayışı ve susan kızın yanından ayrılışımız falan filan. Önemsiz detaylar yani. Bir dakika ya, gayet önemli detaylarmış bunlar!

Ağzımı yaya yaya "Bir dakika ya, sarışın değil esmer diye düzeltmeler falan! Baya dikkatli bakmışsın sen bu kıza. Yoksa kızın yanından ayrılmak istemez miydin?" diyerek içimden geçenleri anlaşıldığı kadarıyla kustum. Ben ki Buket Teyze'ye yalakalık olsun diye hep Barın'a kız ayarlamaya çalışan hain arkadaş, kendi sesimde kıskançlık ve 'Sıkıysa yap.'  tonu seziyorum. Yani evet, sarhoşum, kabullendim.

Çıkışa iyice yaklaştığımız için led ışıklardan kurtulmuştuk ve beyaz floresanlar Barın'ın sabır diler gibi tavana bakışını ciddiye almamı sağlamıştı. Sarhoş bir benin lügatında ciddilik ne demekti, onu da birazdan öğrenecektim.

Siyah platform topuklularımın beni zemine karşı azizliğe uğratması ihtimalini aklımdan hızlıca kovaladım ve Barın hala sabır dilerken ellerini belimden uzaklaştırdım. Gece boyu mideme ektiğim tohumların meyveleri, kanımda cirit atıyordu. Cesaret hapı içmiş gibi davranmam meyvelerin aromasından, dayak yemiş gibi yorgun olmam da tohumların ağaç olurken su yerine kanımı emmesinden olabilirdi.

Barın gece karası gözleriyle ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi her hareketimi talan ediyordu ve ben tüm ciddiyetimle onu kendimden uzaklaştırmaya devam ediyordum. Tabii aynı zamanda dengemi de korumam gerektiğinden bu işlem normalinden uzun sürmüştü.

"Hadi sen esmer yellozunun yanına git, hadi. Ben kendim gideceğim eve. Hadi git diyorum oğlum ya, giit!" diye cırladığımda ince ve yumuşak sesimin nereye kaybolduğunu merak ettim çünkü bu cırtlak ve cazgır ses benim olamazdı. Tıpkı oyun arkadaşını paylaşmak istemeyen beş yaş triplerinin benim olamayacağı gibi.

Barın en sonunda 'Ne halin varsa gör.'  bakışlardan birini bana attı ve elleriyle birlikte bedenini de benden bir iki adım uzağa taşıdı. Bu sırada çıkışın eşiğine kadar gelmiştik ve bu önümüzde basamaklar var demekti. Yani yardıma ihtiyacım vardı ve beynim buraya kadar gayet iyi işliyordu. Ama durum şu ki, görünmeyen bir güç yüzünden yapmam gerekeni bildiğim halde tam tersini yapıyordum ve bundan delicesine zevk alıyordum.

Barın'ın sözsüz homurdanmaları eşliğinde tek elimi siyah duvara yaslayarak pelteye dönmüş bacaklarımla mayhoş bir adım attım. Bu sırada Barın da homurdanmalarını sözlere dökmüş, sanki kaç yıllık arkadaşım değilmiş gibi ciddiyetli tavırlarını bana yedirmeye çalışıyordu.

"Senin gibi bir deliyle hiç uğraşmazdım da işte Asuman Teyze... Neyse, düşersen falan ona se-"

Sözlerini durduran şey, zar zor attığım çarpık adımlarımın birbirine dolanması ve yerçekiminin beni nakavt etmek için saldırıya geçmesiydi. Ancak konuşurken bir yandan da göz ucuyla bana bakan Barın yerçekiminin hamlesini gözden kaçırmamış olmalıydı ki, şu an yerde ağrıyan arkamı sıvazlamak yerine onun kolları arasında kıkırdıyordum.

Barın'ın açık mavi gömleğini geren kaslı kolları gözlerime ziyafet verirken, salak salak kıkırdamama uzaylı görmüş masum köylü gibi baktı. Ve sanırım fazla yakındık ki, dehşetliden sinirliye dönen gözlerindeki tüm ifade değişimleri ona teleskopla bakıyormuşum gibi gözümde büyümüştü.

Barın ince belimdeki ellerini kollarıma kaydırarak beni doğrulttu. Zar zor doğrulan ben ise kıkırdamalarımı kahkahalara dönüştürmeye niyetliydim ki fark ettiğim şey dehşet dolan göz bebeklerimin kocaman olmasına neden oldu. Az önce üç olan basamak sayısı altı mı olmuştu, ya da Barın'ın iki tane mi burnu vardı? Gerçi iki tane Barın'ın iki tane burnu olurdu, yanisi acayiplik burunda değildi Barın'daydı. Ah, sarhoşken bile zekiyim kahretmesin!

On buçuk derece miyop olmuş gibi bön bön etrafa baktığımda, dünyanın döndüğünü birinci elden teyit etmiş oldum. Ve bu yüzden Barın'ın hissettiğim iki, gördüğüm dört kolunu omzuma atarak gece kulübünden tamamıyla çıkışımızı sağlayan basamaklardan beni indirdiğini çok sonra fark ettim.

Görüntüsü bozuk televizyonlardaki gibi yer yer dalgalanan Barın, saniyeler içerisinde valeye arabayı getirmesini söyledi ve tek kaşı havada bir adım arkasındaki bana döndü. Manzaram yıldızlı gecenin emanet karanlığından ve adeta sonsuza uzayıp giden beton düzlükten ibaretken, çevremizde izbandut gibi birkaç korumadan başkası yoktu.

Hala tek kaşı havada bana tanımlayamadığım bakışlar atan Barın'a döndüm ve dikkatimi bir şey çektiğinde merakla sordum.

"Barın, niye kıçınla başın yer değiştirmiş?"

*****

Selamlar!

Özene bezene yaratılmış, özene bezene yazılmış bir kurguyla karşınızdayım. Ben ve dünyam, eğer kabul buyurursanız, sizi ağırlamaktan çok hoşnut olacağız.

Çokça güldüren, zaman zaman ağlatan, bol tutkulu, bol acılı bir hikayenin ilk satırlarındayız. Ve hem benim hem de bu hikayenin her bir satırının sizlere ihtiyacı var. Umarım beni ve bu hikayeyi kendinizden mahrum bırakmazsınız, oylarınıza ve yorumlarınıza layık bulursunuz.

Eğer bize bir şans vermek isterseniz yıldızı parlatabilir ve yorumlarınızla bildirimlerimi çiçeklendirebilirsiniz, diyorum ve ciddiyete tekmeyi basıyorum.

E hadi o zaman, göreceksiniz, çok eğleneceyuk!

HAİN ARKADAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin