*Acıya bağımlı velhasıl mazoşist değildik ama içimizdeki yarayı kaşıyıp o tatlı acıyı çekmek hoşumuza gidiyordu.*1 Ertesi günler pek aksiyonlu geçmemişti. Her şey umduğumuz gibi gitmiş, Derin ertesi gün Semih'i aramış ve aralarından su sızmayan bir ilişki hükmetmişti. O koca vücutlu herife ne olduğunu hiçbir zaman öğrenememiştik. Beyza' dan ise hala haber alamıyordum. Her geçen gün içim burkuluyor, eşini kaybetmiş bir muhabbet kuşu gibi sessizliğime boğulmuştum. Semih ise tam aksine mutluluğun nirvanasını yaşıyor, üzerinde çalıştığı bitirme teziyle daha az vakit geçiriyordu. Neyse ki Derin vardı. Geç kalmadan beraber tamamlamışlardı tez ödevini. Belli bir süre şehir merkezine gidemeyiş oluşum canımın sıkılmasına yetiyordu. Bir pazar sabahı pijamalarımla evin içinde fink atarken Semih'ten bir sms geldi;
" Neredesin ortak? Kahvaltını yapmadıysan gel, bekliyoruz. Konumu yolluyorum hemen..."
Bu insanların böylesi enerji dolu olmalarına, hatta hemen hemen her gün nasıl bu kadar hareketli olabildiklerine şaşırıyordum. Hiç yorulmadan koşabilecekleri bir yerler hiç bitmiyor. Benim ise yorulmadan koşabileceğim tek kapı, Beyza'nın ayakkabılarını barındırdığı kapıydı. Bu sabah bir farklılık yaparak hiç sitem etmeden kıyafetlerimi giydim. Tuvalete girip işimi hallettikten sonra dişlerimi de fırçalayıp Semih'in attığı konuma doğru yola koyuldum.
Gittiğim yollar tanıdık gelmiyordu. Önce yüksek bir tepeliği ardından ise kavak ağaçlarının tozlu topraklarının arasından yürümeye devam ettim. Etrafımdaki irili ufaklı ağaçların yaprakları hoşuma gitmişti. Fakat böylesi bir yerde kahvaltı yapılamazdı. Telefonumu çıkartıp Semih'e bir mesaj yolladım;
" Semih attığın konumun doğru olduğuna emin misin? Bak çok garip yerlere doğru yürüyorum."
Yürümekten bıkkınlık gelmiş ben hala konuma ulaşamamıştım. Beş dakika sonra Semih'ten gelen mesajı görünce çok sevindim.
" Tepeyi aşıp dar patikayı geçtin mi?"
" Oğlum oraları geçeli yıl oluyor yıl... Şu an karşımda bir göl var gelmiş olmalıyım ama sizi göremiyorum?"
" Ne mız mız adamsın Deniz. Bekle seni almaya geliyorum. Bu arada düz yürümeye devam et gölün yanından bir yol geçecek orada bekle beni."
" Tamam..."
Gölün yanındaki yolda yerimi aldım. Cebimden çıkarttığım sigaramı yakmaya kalmadan Semih'in çalıların arasından çıktığını gördüm. Bu sefer umursamaz insan ben olmak istiyormuşçasına sigaramı içmeye devam ettim.
" Ee hadi. Derin bizi bekliyor."
" Otur beş dakika şuraya yoruldum Semih. Allah'ın unuttuğu yere pikniğemi gelinir?"
" Gideceğimiz yeri bir görsen, bir bilsen bu ettiğin laflara pişman olursun."
Gerçekten de pişman olmuştum. Gölün yanından uzanan daracık yoldan geçtiğim zaman içime huzurun kokusunu çeker gibi oldum. Gölün oluşturduğu minicik ama bir tarafından akan şelalenin estirdiği ferahlık tüm o yolu gelmeye değerdi. Minik gölcüğüm yanında masa kurulmuş, üzerinde çeşitli çeşitli kahvaltılık malzemeleri yerini almıştı. Bana düşen bir tek demlenen çayları bardaklara doldurmaktı. Teker teker çay bardaklarını doldururken Derin ile göz göze geldim.
" Anlat bakalım Derin Hanım, senin hikayen nedir? Nedir bu gözlerindeki umursamazlığın hikayesi? "
Derin, ansızın gözlerini gözlerimden çekerek Semih'in gözlerine kilitlendi. İyileşmesini beklediği hayat yaralarını bizimle paylaşacak kadar yakın görüyor muydu bizi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeker Prens
RomanceHer şey gençlik yıllarımda bir çember ipin arasından boynumu çıkartmamla başladı. O zamanlar içimde ki duyguların feryat figan intihar çığlıklarını, aklımı almayan olayların bilinç altımdaki sahneleriyle dolu. Aklımın erişemediği duyguları erken yaş...