MULTİMEDİA: YILDIZ
[Tekne limanda güvendedir ama teknenin amacı bu değildir.]
(NİDA)
İzmir çoğu şehir arasında bile mükemmel olmayı başarabilen nadir yerlerdendi belki. Ama benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Tek başımaydım çünkü. Bir otelde kalıyordum. Annem ve babam henüz gelmemişti fakat para göndermişlerdi bana. Kitapçı açmak için ikna etmiştim onları. Şu üç günde epeyce konuşmuştuk. Buradaki bir şirketten babam iş teklifi geldiğinden İzmir'e gelmek istemişler. Bunu bana daha önce söylemiş olsalardı sert çıkmazdım. Yine de yeni bir başlangıç yapmak benim için kötüydü. Asıl kötü olansa Mert'in bana karşı bir nebze bile sevgisinin kalmadığıydı. Onu unutmam gerekiyordu. Cenk'i de unutmam gerekiyordu. Gerçi Cenk'i bana yaptıklarından sonra imkansız hale geliyordu unutmam ama denemek bedavaydı sonuçta.
"Sağol Emre." dedim karşımda duran yakışıklı kumral çocuğa. Gülümsedi ve önemli olmadığını ifade etti.
Dışarı çıkıp binaya baktım. Ufaktı, iki katlıydı. Bej renginin en güzel tonuydu dış cephe boyası ve içerisi açık pembe duvarlarıyla aydınlıktı. İşte kitapçım burası olacaktı. Ve Emre işlerin neredeyse tümüyle ilgileniyordu. Bir hafta olmamıştı İzmir'e geleli ama hayat bana yaranmak için elindeki tüm imkanları kullanıyor gibiydi. Birkaç haftaya işler hale gelecekti bu kitapçı. Memnun olmuş bir şekilde etrafıma göz gezdirdim tekrar.
Kitapçının karşısında şirin bir kafe vardı. Şimdiden orada çalışan bir kızla tanışmıştım. Mısra şirinliğin sınırını zorlayan bir kızdı. Kahverengi, uzun, dalgalı saçları ve kahverengi gözleri vardı. Mükemmel bir gülümsemeye sahipti. Sarışın olmamdan ilk kez şikayet etmiştim onu tanıdığımda.
Sakin bir yerdeydi kitapçım. Cadde boyunca çeşitli giyim mağazaları vardı fakat hiçbirisi abiye satmıyordu. Sevmiştim burayı. Hayallerimin merkezi gibiydi burası. Tek eksiğim sevdiğim arkadaşlarımdı.
"Telefonun çalıyor." Emre'nin uyarısıyla fark etmiştim telefonumun çaldığını. Çıkardım. Telefonun ekranında Berk'in ismini görünce suratımı buruşturdum.
"Ne var?" dedim açar açmaz. Kısa bir süreliğine oluşan sessizlikten sonra konuştu Berk.
"Neredesin?"
"Ne var Berk? Sorun ne?"
"Mert." dedi.
"Ona dokunmaman konusunda açık konuşmuştum Berk." dedim sinirle. Kaşlarımı çatmıştım konuşurken farkında olmadan.
"Beni öldürmeyeceğini biliyorum Nida." dedi. Sesi bıkkın geliyordu.
"Öldürmesem bile süründürürüm." dedim. "Öldürme konusunda iyi değilim, evet. Ama mahvetmekte üstüme yoktur."
"Gidelim bu şehirden." dedi Berk. "İkimiz olalım. Yeni bir başlangıç yapalım. Kimseye ihtiyacımız yok. Sen ve ben yeteriz. Sen ve ben. Bir cümleye ancak bu kadar yakışabilirdi kelimeler."
"Bittin benim için." dedim hızla. "İğreniyorum senden. Neden, biliyor musun? Kardeş gibi yanımda dururken.." Cümlemi tamamlayamadım. Konuşamadım işte. Onun yerine telefonu kapattım.
------------------------------------------------------------------------------------------------
(ARZU)
"Ne?" dedim şaşkınlığımı gizleme çabalarına girmeden. "Nida intihar mı etmiş?"
"Evet." dedi karşımdaki ukala çocuk. Neydi bunun ismi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM FIRTINASI [ASKIDA]
Misterio / SuspensoHuzurun olmalı biraz. Ve seni güçlü kılacak kadar acın. Acının dozu artarsa 'İNTİKAM' çıkar ortaya. "KANla yapılan bir şeyin intikamı ancak KAN ile alınabilir.