•28•

5K 439 91
                                    

Roseanne bacak üstüne bacak atmış, ellerini de dizine yerleştirmiş bir şekilde sahnede gerçekleşen performansa kısa bir göz attı.

Grup üyeleri yanında dedikodu yapıyor, sahnede performans sergileyen grup hakkında konuşuyorlardı.

Roseanne'nin gözü ise sadece iki sıra önünde siyah beyaz pötikareli kabanıyla oturan Jungkook'taydı.

Göz göze olmasalar da, Roseanne onun soğukluğunu hissedebiliyordu.

Aradan geçen onca süre, ne bir bakışma, ne bir mesaj, ne de bir anı.

İki aydır, ikisi artık hiç bir şeyi paylaşmaz hale gelmişlerdi.

Roseanne mutlu olup olmadığın, ne yapıp yapmaması gerektiğini bilmiyordu. Jungkook'a dair yaptığı tek şey telefonuna gelen her bildirim sesine karşı heyecanlanmaktı. Kendini bir türlü bundan alıkoyamıyordu.
Kariyerine odaklanmıştı, bunun en doğrusu olduğunu biliyordu ama ne yaparsa yapsın bu doğru hissettirmiyordu. Aksine o kadar yanlış hissettiriyordu ki, Roseanne gün geçtikçe bu yanlışlıktan korkar hale gelmişti.

Jungkook'un gidişinin hayatında var ettiği boşluk, onu ölesiye korkutuyordu.

Gözünü bir saniye bile Jungkook'un sırtından ayırmadı.

Lalisa hafifçe koluna dokunduğunda performans sıralarının geldiğini anlamış, istemeye istemeye yerinden kalkıp kızların ardından kulise doğru yol almaya başlamıştı. Attığı her adımda titreyen bacakları yüzünden yavaşça yürürken kendini kötü hissediyordu. Ağzını açıp Lalisa'ya seslenmek istedi ama sesinin titreyeceğini hissettiği için susmayı tercih etti. Sessizce ve yavaş adımlarla kulise ulaştığında hazırlık işleminin bitmesini bekledi. Makyajı tazelenip at kuyruğu düzeltilirken sadece oturdu. Mikrofonunu taktırmadan önce tuvalete gitmek üzere ayağa kalktı. Başı aşağıda hızlıca yürürken bacaklarının titremesini geri plana atmış sadece kısa süre içerisinde tuvalete varmayı umuyordu.

Bir anda çarpıştığı beden bütün dengesini alt üst ederken başını kaldırmak yeni aklına gelmişti.

Jungkook, sıcak ellerini Roseanne'nin belinden hızlıca çekti. Sanki eli yanmıştı da çekmişti, o derece çevikti. 

Kenara çekilip gitmeyi denedi ama Roseanne nazikçe kolunu tuttu.

Jungkook durdu, ancak Roseanne'yle göz teması kurmaktan çekiniyordu.

Roseanne titreyen parmaklarıyla Jungkook'un çenesini kendine çevirdiğinde, uzun bir sürenin ardından göz göze geldiler.

İkisi de aynı anda yutkundu.

" Birisi görecek." Jungkook istese çenesindeki parmakları ittirebileceğini biliyordu ama bu dokunuşu o kadar çok özlemişti ki, yapamadı.

Roseanne omuz silkti.
Dolu gözlerini kırpıştırmaktan oldukça kaçınıyordu.

" Bana yabancıymışım gibi davranma Jungkook."

Jungkook adını o naif ve ağlamaklı sesten duymasıyla eş zamanlı olarak gözlerini kapattı.

" Bana yabancıymışım gibi bakma."

Jungkook kıkırdadı.

Kıza oranla büyük ellerini, Roseanne'nin ince bileğine dolayıp çenesindeki parmakları ittirdi.

" Neden yapıyorum biliyor musun? Ha, neden sana yabancıymışsın gibi davrandığımı ve baktığımı biliyor musun?" Roseanne başını olumsuz anlamda salladı.

Jungkook aralarındaki mesafeyi en az indirdiğinde artık burunları birbirine değiyordu.

" Çünkü, artık bir yabancısın."

contradictory | rosékook texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin