Önceki bölümden hatırlatma:
"Yıllardır görmediğim dostlarım ve aramıza katılan yeni üyeleri görüyorum-" sözümü kesen sol yanımda hissettiğim sızıydı.
●●●
Sakince acının merkezine baktığımda kalbimden daha aşağıda bir noktada okun saplandığını gördüm. Herkes koşuşturmaya başladığında Ced ve Carolina'da yanıma gelmişti
"Elbiseyi yeni almıştım" dedim hayal kırıklığı içeren sesimle.
"Salak mısın bunu düşünecek halde değilsin!"
"Neden hatırlatıyorsun" dedim acıyla kıvranırken.
"Acını alabilirim izin ver"
"Önce oku çıkarmalıyız."
"Önce oku çıkarmalıyız" diye tekrar ettim Ced'i.
"Ced çek oku" bir an gözlerime baksa da kaşlarını kararlılıkla çatıp oku kavradığı gibi çekti çıkardı. Acıyla haykırdığımda Carolina acıyı almaya başlamıştı bile. Acı geçtiğinde Carolina bayılmıştı.
"Ced sen Carolina'yla ilgilen" dedikten sonra önümde savaşan adamlarıma baktım. Savaştıkları adamlar Arthur'un soyuydu.
"Ama nasıl olur" diye fısıldadığımda Arthur'la gözgöze geldik. Gülüyordu. Şimdi yapacağım şey için yoğun konsantrasyon gerekiyordu. Gözlerimi kapadım ardından herkes ve her şeyden soyutladım kendimi. Bağırışıma sesleri yavaş yavaş uzaklaşıyordu, adım sesleri boğuk fısıltılara dönüşmüştü. Vücudum titriyordu, artık herkesin kafasının içindeyim.
"Ben Leah Sanz. Eğer şuanda durursanız canınız bağışlanır. Sözüm söz." Herkes durmuş bana bakıyordu. Kurduğum bunca zihin bağının enerjisiyle havada duruyordum. Herkes korkuyordu. Birkaç kişi vaz geçer gibi olsa da Arthur'un yeni darbeleriyle duraksamalarını geride bırakıp savaşa kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. Soyumu koruma içgüdüsüyle içime dolan enerjiyi bir anda patlarcasına Arthur'un soyu üzerinde kullanmaya başladım. Bu sefer herkes acıdan durmuştu. Tekrar fısıldayarak
"sözüm artık geçerli değil." Dedim. Beynimdeki acının tarifi en çok asitte yanmaya benzetilebilirdi. Gözlerimden akan yaşları hissedebiliyordum. İçimi saran saf öfkeyle yönlendiriyordum, şimdiye kadar ilk defa bu kadar şiddetli kullandım gücümü. Çığlıklar yükselirken bende eşlik ediyordum. Bu yaptığım onlara zarar verdiği kadar bana da veriyordu. Soyum durmuş olan biteni izliyordu. Carolina uyanmış acımı alma yelteniyordu, bu acı onun ölüm sebebi olurdu onun da beynine girip durdurdum. Bukadarı çok fazlaydı hele ki bunca güce karşı. Dayanamıyordum, şiddetle yere düştüğümde bağı daha koparmamıştım. Artık bana güç verebilecek kimse kalmamıştı herzaman ki yalnızlığıma hapsolmuştum. Görüntüler kaymaya bağların kuvveti azaltmaya başlamıştı. Biliyordum şimdi bırakırsam soyum can kaybederdi. Onlarcası yerine ben ölmeliydim, doğru olan buydu. Savaşın sebebiyken bu düşündüklerim hiçte kahramanlık göstergesi olmuyordu.
Gözlerimi kapadığımda onunla karşılaştım. Peter. İhtiyacım olan buydu. Ela gözlerindeki inanç ve güven.
Gözlerimi kararlılıkla açıp dizlerimin üzerine kalktım. Yumruk yaptığım ellerimi havaya kaldırdım. Kulaklarımı dolduran zangırtı dişlerimden geliyordu. Çığlığımla beraber indirdiğim yumruklarımla tüm soy yere serilmişti. Daha fazla uyanık kalamayacağımı anladığımda kendimi serbest bıraktım, son gördüğüm karanlık bulutların yerini aydınlandığın aldığıydı.
*
Iyi taraf bizler miydik? Yoksa iyi olduğumuzu zanneden gerçek kötüler miydik? Tüm bildiklerim ya teker teker yalan olup toz bulutu içerisinde kaybolursa düşüncesini taşımanın ağırlığında canım pahasına koruduğum soyum masum kanlarını kirletebilecek hale kadar düşmüş olmazdı.
"Uyan artık güzelim aç o gözlerini" bu düşünce Ced'in olmasına rağmen zorlukla duyuyordum, öyle ki bir ölünün son nefesinde söylediği bir kaç kesik kelime gibi. Gözlerimi toz bulutuna açtığımda acı eski yerine yerleşmişti.
"Leah! İyi misin?!" Carolina'nın cırtlak sesi kulak tırmalarken yattığım yerden doğrulamaya çalışsam da okun saplandığı yer fena halde canımı yakıyordu.
"Ok zehirliymiş, Grace seni iyileştirdi." Grace'in adını dahi duymak istemiyordum, anlaşmayı bozup Arthur'a herşeyi anlatmıştı. Bu savaşın başka açıklaması olamazdı.
"Yaralı ya da ölü var mı?"
"Onları pert ettin kızım!"
"Bizden var mı?" Ciddiyetimi koruyordum.
"Savaşmamıza izin vermedin ki olsun" Carolina'nın keyfi yerine gelmişti belli ki.
"Arthur nerede"
"Hücrede süründürüyoruz" Acılarımı hiçe sayarak ayakladım. Carolina'nın böylesine acımasız olması bana babamı hatırlatıyordu.
"Ne yapmayı planlıyorsun?"
"Grace'e hesap sorucam"
"Yanlış giden bir şeyler var"
"Öğrenicem"
*
"Söyle Grace ilk ihanet edip sonrasında iyileştirmek nasıl hissettiriyor?"
"Neyden bahsediyorsun Leah"
"Bir anlaşmamız vardı."
"Ne anlaşmasından bahsettiğini bilmiyorum, savaş çıktığını ve yaralandığını duyunca yardım ettim"
Ters giden bir şeyler vardı.
"İzin ver zihnine bakayım"
"Tamam"
zihnine girerken çok zorlanıyordum. Kurduğum bağ bana zarar vermişti. Zihnine görebildiğimde Grace ile konuştuğumuz güne gittim.
"Grace yaptığım herşey için özürdilerim beni affet dostluğumuzu devam ettirelim." Bunları ben söylüyordum. Ama ben söylememiştim. Zihnini tekrar kontrol ettiğimde düşünceleriyle oynandığını anladım. Arthur, Grace'den özürdilediğimi zihnine koymuştu böylelikle Grace farkedememişti. Peki ya ben.. Demek ki benim zihnimle de oynamıştı. Grace'le savaştan konuştuğumu zannetmem Arthur'a büyük avantaj kazandırmıştı. Sahte görüntüler artık yerini gerçeklerine bırakırken Grace'in zihnimden çıktım.
"Arthur?"
"Evet Grace. Sahte görüntüleri zihnimize yerleştirmiş."
Multimedia Arthur
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam Ruh
FantasyAteşten koruyan tek kalkanım aşkımdı o da beni iftiraya kurban bırakan saçlarım gibi benimle birlikte tutuştu. Göz yaşlarına şahit etti tıpkı hayallerimizi yerle bir ettiği gibi. Koruyabildiğim tek hayalim sevdiğim adamın gözlerine bakarak ölmek old...