"Ben birşey yapmadım! Lütfen bırakın!"
Sanki hiç ses çıkarmıyormuşum gibi beni sürüklemeye devam ediyorlardı. Boş bir fanusa hapsedilmiş gibi hissediyordum, bağırıyordum şimdiye kadar hiç ulaşmadığı yüksekliğe ulaşmıştı sesim ama nafile kimseye dinletemedim kendimi
"bırakın ben cadı değilim!"
sırf bir iftira yüzünden ölemem! Yüzümü babamdan tarafa çevirdim. Bana bakmıyordu bile. Çatık kaşlarıyla ileriye odaklanmış emin adımlarla yürüyor ve benide beraberinde götürüyordu.
"Baba! Lütfen dur!" sesim yaşadığım korkunun yarısını bile yansıtmazken öylesiye aciz çıkmıştı ki.
"Kapa çeneni cadı! Senin doğduğun güne lanet olsun!" yüzüme tükürerek bitirmişti cümlesini.
Şimdiye kadar tutsak ettiğim göz yaşlarıma özgürlüğünü verdim. Tüm umutlarım babamın konuşmasıyla yanmıştı tıpkı benim birazdan yanacağım gibi. Ateş. Vücudum korkuyla sarmalanıp, buzla kas katı kesildi. Ölmek istemiyorum. Korkuyorum baba, bunu nasıl göremezsin? Hani biricik kızındım hani beni seviyordun.
Meydana vardığımızda bağlanıp yakılacağım kazık görüş alanıma girdi. Etrafımızı sarmaya başladılar. Tam bir halka oluşturduklarında ortada ben, sol kolumu tutan babam ve sağ kolumu tutan cüssesi iki katım olduğu yetmezmiş gibi sadece kaslarının ağırlığı bile beni katlayacağı aşikar olan herif kalmıştık. Birkaç dakikalık duraksamanın ardından kazığa doğru çekmeye başladılar. Onlar çektikçe ben geriye doğru kaçmaya çalışıyordum. Biliyorum ki kaçamıcam ama hemen teslim olamazdım. Çığlık atmaya başladım.
"Bırakın beni! İftira baba! İftira attılar! İnan bana!"
"Sus!" diye gürlesede susamıyordum.
İliklerime kadar titrerken şimdiye kadar içimde biriken susmalarımı atıyordum. Zorluk çıkarsamda neticede kazığa bağlanmıştım. Çığlıklarım sessiz inlemelere dönüşürken buluştu gözlerimiz.
"Peter" sessim fısıltı halinde çıkmıştı, her nekadar beni duyamasa da ismini söylediğimi görmüştü.
Bana doğru gelmesini engelercesine tutuyorlardı. Gözleri yaşlıydı benimkiler gibi. Peter'la hayallerimiz vardı evlenecektik. Para biriktirmeye bile başlamıştık. Hiçbir hayali yaşayamayacağımızı kazığın etrafını çevreledikleri çalı çırpıda yanan ateşte görebiliyordum. Herşeye rağmen bir hayalim gerçekleşiyordu; sevdiğim adamın gözlerine bakarak ölüyordum.
Ateş ayaklarıma oradan da tüm vücuduma yayılırken acıdan boğazım sökülürcesine bağırıyordum. Çığlıklarım hakaretlere karışırken görme yetimi de kaybetmiş ölüme hazır hissetmiştim.
Sevdiğimden gelen "Seni seviyorum!" bağırışıyla yokoluşa giden yolumun aydınlandığını hissettim. Artık acı yoktu, hakaretler de. Sadece Peter vardı, onun hayali bu yoldaki yalnızlığıma arkadaştı.
Multimedia'da anakarakterimiz var, bir sonraki bölümde ismini öğreniceksiniz.
İlk fantastik hikayem bu, yorumlarınızda hikaye hakkındaki düşüncelerinizi veya fikirlerinizi yazarsanız dikkate alırım.
Tanışmak isteyen olursa mesajlara herzaman açığım, konuşabiliriz. (Fesat algılanmasın gagafahagsf)
Hikayenin kurgusu hakkında bilgi vermeye gelirsek, bu bölüm sekizinci Henry dönemi İngilterede geçiyor sonraki bölümlerde günümüzden yazıcam, bunun dışında olaylar, mekan,karakterler hakkında verdiğim bilgiler tamamen hayal ürünü olacak.
Birkaç bölümü şimdiden yazdım. Düzenli olarak yeni bölüm gelecek. Ayrıca diğer bölümler daha uzun olacak bu bölümü giriş diye kısa tuttum.
Benim aklıma başka soru gelmiyor, sizin merak ettiğiniz birşey varsa sormanız yeter.
İyi okumalar.. :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam Ruh
FantasyAteşten koruyan tek kalkanım aşkımdı o da beni iftiraya kurban bırakan saçlarım gibi benimle birlikte tutuştu. Göz yaşlarına şahit etti tıpkı hayallerimizi yerle bir ettiği gibi. Koruyabildiğim tek hayalim sevdiğim adamın gözlerine bakarak ölmek old...