Arthur, Grace'den özürdilediğimi zihnine koymuştu böylelikle Grace farkedememişti. Peki ya ben.. Demek ki benim zihnimle de oynamıştı. Grace'le savaştan konuştuğumu zannetmem Arthur'a büyük avantaj kazandırmıştı. Sahte görüntüler artık yerini gerçeklerine bırakırken Grace'in zihnimden çıktım.
"Arthur?"
"Evet Grace. Sahte görüntüleri zihnimize yerleştirmiş."
●●●
Soluğu Arthur'un yanında almıştım. Soluklarım soğuk hücre de beyaz sisler bırakıyordu.
"Leah! Demek sonunda anladın" diye şakıdığın da sakinliğimden kalan son zerreleri de tüketmiş oldum.
"Lanet olası! Seni öldürmemen için tek bir sebep söyle."
"Seni öldürebilecek tek kişi benim" duraksamama gülerek karşılık vermişti.
"Ben ölümsüzüm." Sesim artık o kadar güçlü çıkmıyordu.
"Peter"
"Adını ağzına alma!" Sakin olamıyordum. Sakinliğimi koruyamadıkça kontrolümü de kaybediyordum. Demir parmaklıklara ellerini dolayıp
"Ölümün çok yakın Leah!"
Artık nefes alamıyordum . Sakinleşmeye çalıştıkça sinirleniyordum. Bunu Arthur yapıyordu. Sinirlendiğimi hissetmemi istiyordu. Beni tamamen ele geçirirse delireceğimi biliyordum.
Ters giden birşeyler vardı. Görüntüler gerçekliğini kaybediyordu zihnimde. Odaklanıp gerçeğe dönmeliydim ve bunu ancak Arthur'un zihnine girerek yapabilirdim.
Tüm gücümle sinirimi batırıp odaklandım. Arthur'un zihni tuzaklarla doluydu yanlış yola sapmamak için durup dinlemeliydim. Doğru yolu buluncaya kadar dinledim.
Karanlık tehlikeli bir hal almaya başladığı sırada gerçeğin aydınlığına sarmalandım. İçine çekiliyormuşum gibi karanlıktan soyutlanıp ilk başta tatlı gelen ardından acı verecek kadar beyazda tek siyah leke ben olmuştum. İyiliğin içinde tek kötülük benmişim gibi hissettiriyordu.
Herşey doğruyken yanlış yolda olabilir miydim? Peki her beyaz doğruluk muydu? Doğru olan beyaza kanıp yanlışa gitmekti. Doğruyu siyahta aramalıydım.
Siyah.. ebediyet kadar uzun ve bir okadar da bilinmez. Ben siyahtım . Doğruyu bulabilecek kadar aklı başında bir siyah.
Gerçekler bir bir önüme çıktığında Arthur'un da bilmesi gereken gerçekleri koydum zihnine. Carolina.. her şey onun güçlerini daha yeni yeni öğrenirken insanların arasına karışmasıyla oldu. Arthur'un annesini ve daha yeni doğmuş kardeşini kazara öldürmüştü . Yaptığının telafisi yoktu ama o daha çocuktu. Onu korumak adına suçu üstlenmiştim ta ki bu güne kadar. Artık bu nefret sadece bana değil tüm soyuma yöneltilmişti. Bunca yılın bana kattığı bir diğer şeyse duygusallıktan uzak kararlar almaktı. Bütün bir soya karşılık Carolina..
Arthur'u bilgilendirmem Carolina'yı korumayacağım anlamına gelmese de artık bunu bilmesi gerekiyordu.
Arthur'un zihninden çıktıktan sonra öğrendiklerinin şokuyla kendini yere bıraktı.
"Bu doğru olamaz"
"Arthur gerçekler bunlar"
Arthur gerçek olduğunu bilse bile "yalan söylüyorsun" dedi
"Bunu düşünmek için çok zamanın olucak" deyip hücreden uzaklaştım.
Gecenin başında kutlama yeri olan açıklıktan şimdi cesetler toplanıyordu. Benim öldürdüğüm cesetler . Bu ilk değildi belki ama her seferinde aynı acı tadı bırakıyordu. Değişen tek şey artık ardında üzüntü bırakmıyordu. Yanıma Lillian geldiğinde duygularımı saklama gereği duymadım.
"Duyguların.. onlar yok oluyor"
Sesindeki dehşetten zihnine girmeden düşüncelerini anlayabiliyordum. Ne kimsenin benim için üzülmesini istiyordum ne de başka biri için üzülmek.
Hapsettiğini düşünmediğin zaman güzeldi yalnızlık . Tek silah olup yalnızca kendini düşünmek . Bense bu kadar yalnızken düşünmem gereken yüzlerce insan vardı . Bunca baskıyı tek başına kaldırmak , belki bir gün aşkı da unutmak .
Peter'ı sevdiğimi en derinlerimde hissediyorum ama bunun bu şekilde daha ne kadar gidebileceğini bilmiyorum. Kabullenmek ve uygulamak arasında çok büyük fark vardı. Birinci asırda kabullenmek zorken beşinci asra merdiven dayandığımda uygulamak zorlaştı.
Benden başka kim beş asırda kişisel problemlerini çözemezdi ki . Mantıklı düşünmeliydim. Bunca olanlar belki de sadece takıntı haline geldiği için böyledi.
Bazı anlar tüm hayatı etkileyecek kadar özel olurdu. Bütün benliğini değiştirecek kadar güçlü. Gerçekleri önüne serecek kadar da patavatsız.
Lillian koluma dokunduğunda sakince kafamı ona çevirdim.
"Sevgin Leah ..." sözünü tamamlayamamıştı.
"Ne hissettiğimi bilmiyorum" dedim ruhsuz bir ses tonuyla ."Peter'a olan aşkını kaybediyorsun bu da senin içinde koca bir delik açıyor"
"Bu neden oluyor"
"Bunun cevabını yalnızca sen bilebilirsin Leah. Yıllar sonra artık özgür olmaya hakkın var"
Bu konuşma benim için bitmişti . Kalkıp ormana doğru yürümeye başladım. Zaten yırtılan elbisenin boyunu iyice kısaltarak yürümem için kendime rahat bir alan yarattım.
Yürüdükçe zihnim durgunlaşıyordu . hiçbir şey düşünmeyecek , yorgunluktan ayakta duramayacak hale gelene kadar yürüdüm . Kaç saattir yürüdüğümü nerede olduğumu bilmesem de umrumda da değildi. Artık tamamen yalnızdım , herkesin düşüncelerinden kendi düşüncelerimden uzaktım. Bomboştu herşey .
Ayağıma değen kumlar adete tesellisini sunuyordu. Üzerimdekilerden kurtulup denize attım kendimi . Kim bilebilirdi ki bir ormanın sonunun denize bağlanacağını . Suyun narin dokunuşları içimde kalan son acıları da götürdü. Geriye sadece ben ve gelecek kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam Ruh
FantasyAteşten koruyan tek kalkanım aşkımdı o da beni iftiraya kurban bırakan saçlarım gibi benimle birlikte tutuştu. Göz yaşlarına şahit etti tıpkı hayallerimizi yerle bir ettiği gibi. Koruyabildiğim tek hayalim sevdiğim adamın gözlerine bakarak ölmek old...