8. bölüm

211 14 23
                                    

Multimedia: Hizra&Chang Min

“Evet arkadaşlar toplanıyoruz.”

Rüzgar Hocanın çağrısıyla düşüncelerimden sıyrılıp yerime geçtim. Ya da tam anlamıyla sıyrılabilmiş miyim bilemiyorum. Shaun aklımdaydı ve ben iki gündür ondan köşe bucak kaçıyordum. Kafeye bile gidemiyordum çünkü orayı mesken tutmuş ve orda yaşıyordu resmen çocuk. Hayır üniveristeyi kafesi için mi kazanmış anlamıyorum ki. Derse giriyordum lanetler yağdırarak çünkü ondan saklanamadığım tek yer orasıydı ve bana bakıyor mu acaba, yanıma gelecek mi. Bu sorularla kafamı meşgul ediyordum. Göz göze gelmemek için öne oturuyordum ve inek öğrencilerin sorularına maruz kalıyordum. Dışardan bakılınca inek izlenimi verdiğimi de pek zannetmiyorum peki neden ben? O gün Shaun hastalanan kardeşimin yanına gittiğimi zannediyordu ta ki Chang Min’den kendimi arayana kadar. Kamera şakası gibi bir de üstüne telefonumu açan o oldu. Heralde kaderim bana bu oyunları yaptığı için çok mutlu olmalı ki rezilliklerim asla bitmiyordu. Onunla yakınlaştığımın ertesi  gününde bunlar olmak zorunda mıydı? Sabaha kadar onunla aynı odada oturup konuşmuştuk ve ben yıllardır ona yaklaşamamamın zaferini o gece aldım zannediyordum.  Shaun hakkımda ne düşünüyor bu sonu görünmeyen bir kuyu gibi bilinmez. Aslında o kadar da zor olmasa gerek tam bir yalancılık performansı sergilemek oluyordu benimkisi ve o beni yalancının teki zannediyordu belki de. Ben de mutlu olmak istiyordum peki benim kaderim mutluluk konusunda neden bu kadar cimri? Birazcık mutluluk versen kaderim? Azcık hani? Peki tamam olmuyorsa olmuyor. En azından burda biraz huzur bulabiliyordum. Rüzgar Hoca meteorumla tango yapmakta vardı hani böyle dolansak birbirimize aağğhh koala gibi yapışırım sana rüzgarında savur beni bukalemunun olur sana göre renge girerim. Evet hocayı zihnimle taciz etmelerimden sonra bir yerde durmam gerektiğine karar verip hocanın yeni komutunu beklemeye başladım. Başladım başlamasına da o anda kapıyı açıp içeriye zehir savuran akrep Hae Won’u gördüm. Kız ayaklı zehir içeriye girer girmez havayı ‘zehir saçıyooaağğraam ben’  tavırlarıyla kirletti.

“Geç kaldığım için özür dilerim.” ,

Aksanı buram buram yabancılık kokuyordu, sesiyse tam bir iticiyim diye haykırıyordu adeta. Bu kızı en başından beri sevememiştim. Bir de yüzsüz yüzsüz hala Chang Min’in peşinde dolanıyordu. O kıza artık haddini bildirmenin vakti geldi geçiyor. Chang Min bu zamana kadar iyiliğinden bir şey diyemiyordu belki de bu yelloza ama ben susmayacaktım. Zaten geçen gün herkesin içinde beni rezil etmesini de katarsak düşündüklerimde haklıydım. En azından Chang Min benim sularımda yüzerken Hae Won benim suyumdan uzak duracaktı.

“Özür diledin diye saatler gerilemedi ve o kapıda dikildiğin her an bizim ders saatimizden gidiyor ayrıca bilmiyorsan söyleyeyim burası bir bekleme salonu değil dans salonu içeri girmeyeceksen fazla bekleme ki dersimize devam edebilelim.”

Suratında o an oluşan ifade beni öylesine mutlu etti ki Shaunla başbaşa kaldığım o gece bile bu kadar mutlu olmamıştım sanırım. Uzun süre afallamış bir şekilde o surat ifadesiyle kapıda durdu cidden görülmeye değerdi, bu ifade benim eserimdi. Her ne kadar bir Picasso olamasam da ben de böyle harika eserler ortaya çıkarabiliyordum. Hemen o sinsi bakışlarını yüzüne yerleştirip, bana attığı küçümseyici bakışla Chang Min’in yanına geçti.

“Chang bugün dersten sonra bir yere gitmeye ne dersin bana İstanbul’u gezdir.”

“Bilemiyo-

“O bile İstanbul’u tamamiyle bilmiyorken ondan seni gezdirmesini mi istiyorsun? Gerçekten garipsin Hae Won eğer amacın gerçekten gezmekse sana bu konuda zevkle yardımcı olabilirim.” Diye lafa atladım. Chang Min bu tutumum karşısında şaşırmış olacak ki şaşkınlık ifadesi yüzünü sarmalamıştı. ‘nee’ dercesine bir bakış attım ve hafifçe güldüm onun da gülmesiyle bu durumdan onu kurtardığım için mutlu ve minnettar olduğunu hissettim.

Beni Anılarında TutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin