12. Bölüm

137 11 18
                                    

Multimedya: Hae Won ve Hizra

"Aman Allahım Shaun! Senin tiyatroya bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum! Seninle gurur duyuyorum mutlaka o tiyatro kulübüne girmelisin. Ünlü olunca beni unutmak yok ama he." Diye güldüm. Pekala belki şuan ki durumu kurtarmak için en iyi yol bu değildi... olmamalıydı. Ama aklıma gelen ilk şey buydu ve ben sanırım Chang Min'i kızgın görmemek adına Shaun'u kaybetmeyi göze alıyordum. İkiside şaşkın gözlerle bana bakıyordu ben ise üstümdeki havluyla donuyordum. Chang Min bir iki adım atarak bana doğru geldi ama gözleri Shaun'un üstündeydi. Ah hadi ama çocuklar biriniz birşey desin....

"Gidip giyinsen iyi edersin, kalıp seni seyretmeyi isterdim ama ne benim buna zamanım var ne de uygun bir ortam var." Dedi Chang Min, gözlerini Shaun'un gözlerinden ayırmadan.

"Tariz(iğneleme) sanatı yaptım daha açık olmak gerekirse." Dedi ve gülümsedi. Shaun'un öfkeyle fokurdayan nefesini hissettiğim an yüz ifadesini görmemek için soyunma kabinine girip kapıyı kapattım. Ayak sesleri duydum. Yaşasın gidiyorlardı. Üstümü hızlıca giyindim. Donmak üzereydim. Çantamıda alıp çıktım. Stüdyonun ışığı yanıyordu. Gittiğimde Shaun ve Chang Min'i gördüm. Cidden mi?

"Siz... niye hala burdasınız?" Acaba konuşmuşlar mıydı ben yokken.

"Seni bekliyordum." Dedi Shaun kolundaki saatiyle oynarken.

"Bende." Dedi Chang Min dişlerinin arasından.

"Beni bekliyordunuz çünkü...?" Hayır hayır bunun cevabını duymak istemiyordum. Zaten başıma bir sürü bela almıştım. İkisindende cevap gelmemişti. Arkamı dönüp bir adım attım. Bir anda durdum. Onlarda aynısını yapmıştı.

"Allah aşkına sizin derdiniz ne?" Diye sinirle döndüm.

"Benim bir derdim yok. Senin var mı Shaun?" Dedi Chang Min.

"Yok hayır." Diye cevapladı Shaun. Şimdide ittifak mı yapıyorlardı bana karşı? Bu sefer yürümeye devam ettim durmadan. Kapıya çıktığımda sağımda Chang Min'in ve solumda Shaun'un dikildiğini farkettim.

"Tüm gün beni mi takip edeceksiniz?"

"Ha-" diye söze girdi Chang Min.

"Herşeyi cevaplamak zorunda değilsiniz lanet olsun." Burnumdan soluyordum. Hızla yürümeye devam ettim. Arkamdan Chang Min seslendi:

"Nereye gidiyorsun?"

"Eve." Durup cevap verdim. Başını öne eğmişti. Shaun ise iki adım atarak dibime gelmişti.

"Daha çok erken ayrılmak için. Bir yemek için vaktin vardır diye düşünmüştüm ben." Dedi kollarını sıvadı ve ellerini cebine koydu. Her zaman ki gibi baş döndürücüsün Shaun... Benimle yemeğe çıkmak istemesine şaşırmıştım. Özellikle içeride ona böyle bir tepki verdikten sonra.

"Tabi zamanım var." Dedim ve gülümsedim.

------

Pekala bunlar ittifak yapmış olmalıydı. Yani Chang Min niye bizimle gelmişti. Gelin görümce gibi. Allah'ım ya.

"Yakınlarda bir kafe olacak orada yiyebiliriz. Tavuklu krebi harikadır." Dedim çantamı omzuma yerleştirirken. İkiside onayladıktan sonra yürümeye başladık. Ve tabiki yol boyunca konuşmadık.

------

"Ne alırdınız?" Dedi 20li yaşlarında bir garson.

"3 tane tavuklu krep, bir tanesi mantarsız." Dedi Shaun.

"Mantar yemediğini bilmiyordum. Hoş ben de yemiyorum ama..." dedim. Keşke ilk lafa giren ben olmasaydım diye pişman oldum.

"Mantar yiyorum. Sadece senin yemediğini biliyorum." Dedi gülümseyerek. Sonsuza dek o gülüşün içinde kaybolabilirdim. Ama bir dakika! Benim mantar yemediğimi biliyordu. Çantamdan su şişemi çıkarıp su içtim.

Beni Anılarında TutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin