4. Bölüm

277 19 26
                                    

Arkadaşlar geciktiğimiz için çok özür dileriz. Ama uzun ve heyecanlı bir bölüm yazdık umarız eğlenirsiniz. Cuma günü çok önemli bir sınav vardı ve yazmaya zamanımız olmamıştı. Güzel bir yıl geçirmenizi umuyoruz :-) sizi daha fazla bekletmeyelim. İyi okumalar!

Multimedya: Shaun

Hayır hayır o defter kimsenin eline geçmemeliydi. Orda bir devletin sırları gizliydi, orda Hizra canlısının platonique yaşamı gizliydi. Hemen etrafta koşuşturmaya başladım. Başım ağrıyordu. Aşırı stres yapmıştım. Acaba otobüste mi düşürmüştüm? Ya da girişte? Kantinde mi? Tuvalette mi? Birinin eline geçmiş miydi? Aklımda delice sorular..Dersler bile umrumda değildi. O günlük benim her şeyimdi. Gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Millet sınıftan çıkmaya başladı. Biri önümde eğildi. Ben ise ellerimle yüzümü kapatmış düşünmeye çalışıyordum. Bir süre sonra önümde eğilmiş olan kişiye baktım.

Shaun.

"Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Bi'şey yok." dedim. Kendimi geri çekerek.

"Hizra rengin solmuş ve gözlerin dolmuş. Ayrıca derse de girmedin. Sorun ne?" diye gözlerini gözlerime dikti.

"Benim için çok önemli bir şeyi kaybettim."

"Eğer o kadar önemliyse sana geri dönecektir." diye kalktı ve etrafa bakmaya başladı. Bir anda kahkaha atmaya başladım.

"Geri mi döner? Shaun sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Bende kalktım ve gülmeye devam ettim.

"Yoo geçmiyordum. Ya ben erkek meselesi sandım da." Gülmeyi bıraktım. O da gözlerini kaçırıyordu. Daha doğrusu birine bakınır gibi bir hali vardı.

"Benim gitmem lazım." dedim ve uzaklaştım. Bu salak cidden bir erkek için bu hale geleceğimi falan sanıyordu herhalde diye sinirlendim. Cidden mi Hizra? Derslere giremeyen, tuvaletlerde sürünen, rezillikler yaşayan sanki sen değildin bir erkek için. diye sonra da asilce kendime sinirlendim.

---

Sakin ol Hizra. Otur ve düşün. Hemen banklardan birine oturdum ve sabahtan beri yaptığım şeyleri düşünmeye başladım.. Ve işte. Ben o defteri kafeteryada bırakmıştım. Kitaplarımı Cha.. Chang min! Onu bulmalıydım. Hemen kafeteryaya gittim. Tabi zaten çocuk kesin saatlerdir orada oturuyordur. Kafeteryada ki herkese sordum. Orta boylu, turuncu bir İNGbank defteri gördüler mi diye. Hatta resmini bile gösterdim. Ama kimse görmemişti. Chang Min son çaremdi. Tüm okulu aramıştım ama onu bulamamıştım. Sanırım defterimsiz bir gün geçirmek zorundaydım...

---

"I can't drink you away,

I've tried Jack,

I've tried Jim..."

Of kim bu saatte ya diye kalktım telefonumun çalmasıyla. Tam Shaun'a açılmıştım, rüyada bile birleşmemizi istemiyorlar, zalim kader. Saat sabahın 4'üydü.Tabi hemen açmak zorundaydım şimdi annem falan duyardı. Hemen gelir ne oluyor Hizra, kim o Hizra diye sorular sorardı. Arayan Alya'ydı. Küçük bir balkonum vardı. Zaten her gece orda yazardım.. Oraya çıktım, örtümü üstümden atmadan.

"Efendim Alya?" diye esneyerek konuştum.

"Ağlıyor musun sen?" diye devam ettim. Kesin yine bir hint filmi izlemiş sonra çok duygulanmış bana anlatacaktı. Zaten hint filmlerinin 3 4 saat sürdüğünü de göz önünde bulundurursak. Tahminlerim doğruydu.

"Hizra.." diye böğürmeye başladı.

"Alya ne oldu?"

"Taylor..." işte bu ismi duyunca kan beynime sıçramıştı. Artık o çocuğun benim biricik kankapofimi üzmesine izin vermeyecektim.

Beni Anılarında TutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin