“Üzülme.” Diyerek Juvia’ya sarıldı Lucy. “Biliyorum pek hoş bir dönem değil.” Babası yurtdışına çıkmıştı ve yalnız kalmıştı, yalnız kalmaktan nefret ediyordu Juvia bu yüzden Lucy ne yapsa şaşırmıştı. Onu evine davet edebilirdi ama aniden kayboluşlarını nasıl açıklayacaktı ki? Okul bitmişti ve onu görmeyince dayanamayıp gelmişti. “Yalnızlığın seni etkilediğini biliyorum ama buna alışman lazım.”
Küçüklüğünü onu tek etmiş bir anne ve sürekli işe giden bir baba ile geçirdiği için yalnız büyümüştü Juvia. “Üzgünüm, çocukça biliyorum ama rahatlamam lazımdı.”
“Sorun değil ben her zaman buradayım.”Geriye çekildi ve Juvia kum torbasına geri döndü. Juvia’nın hayali boksör olmaktı ve daha şimdiden maçları için hazırlanıyordu, üzgün ya da hali olmamasının önemi yoktu onun için. “Seni geç vakte kadar rahatsız ettiğim için üzgünüm. Annen endişelenmiş olmalı. Eve gitmeye ne dersin? Kovmuyorum yanlış anlama.” Kıkırdamıştı, torbaya tekrardan yumruk attı. “Elbette yanlış anlamam. Pazartesi mutlaka okula gel.” Onu yanağından öpmüş kapıya yönelmişti.
“Sınıf grubunda ödevler yazıyor.”
“Tamam!” Sırıttı ve kapıyı kapatıp odadan çıktı. Juvia antrenmandayken onu rahatsız edemezdi. İç çekti ve telefonunu kontrol etti. Saat akşamın yedisi olmuştu ve çok bitkin hissediyordu.”
Eve vardığı gibi çantasını yere fırlatmıştı. “Yukarıdayım, beni yarın odamdan çıkana kadar rahatsız etmeyin lütfen.” Deyip gülümseyerek kendini odasına atmıştı. “Ne gündü ama.” Yarın tatildi ve bütün gün uyuyabilirdi, ya da Lucy öyle düşünüyordu.
Küçük bir baş dönmesi hissettiğinde kendini biranda diğer boyutta bir odanın içinde bulmuştu. İki gün boyunca sadece Mirajane’i görmüştü ve Mira da ona dersler verip durmuştu. İlk çıkacağı görev –görev demeyi tercih ediyordu bu serüvenlere- kahyalık olacaktı. Bu yüzden bir efendiye hizmet etme işlerini öğreniyordu. “Lucy, bugün büyük gün.”
“Çok yorgunum.” Mira arkasında konuşuyordu, yavaşça ona döndü. “Ayrıca Natsu iki günden beri ortalıkta yok, ailem odada olmadığımı görünce endişelenebilir.
“Merak etme onlar seni sorduğu gibi seni geri göndereceğiz. Bu sayede bir şey anlamayacaklar, salondaki aynadan odana gelip gelmedikleri belli oluyor.”
“Midem bulanıp duracak yani.” Homurdandı. “Üzgünüm hayatım ama şimdi seni giydirmem gerekiyor. Üzerindekileri çıkarmaya başla.” Lucy somurtarak üzerinde duran şeyleri çıkarmaya başladı.
Birazda utanıyordu Mira her ne kadar kadın olsa bile onu uzun zamandan beri tanımıyordu. Seçtiği elbise ile bir süre duraksadı, oldukça şaşalı bir şeydi bu. Kaşları çatıldı. “Bu biraz fazla değil mi?” Zümrüt yeşili bir elbiseydi ve üzerinde bulunan hafif sarı desenler ayrı bir renk katıyordu. “Kadın kahyalar kendilerinden emin bir renk tercih ederler.”
“Evet yeşil ve sarıdan bu anlaşılıyor.” Üzerinde iç çamaşırları ile kaldığında gergin bir ifade suratına yayılmıştı. “Utanma tatlım.” Mirajane yanına geldi ve korse denen şeyi ona takmaya başladı, Lucy nefes problemlerine şimdiden başlamış gibiydi.
Uzun bir giyinmeden sonra Lucy’nin pudrası sürüldü ve dudaklarına hafif pembelik verildi, ardından Mira onu hızlıca ayna karşısına geçirmişti. “Şu güzelliğe bak.” Demişti saçlarını kabarık bir topuz yaparken. Lucy önüne baktığında yutkundu çünkü elbiseden nefes alınca göğüsleri dışarı çıkacak gibi hissediyordu. Büyük göğüslü bir kadındı ve daha önce onları böyle sergilememişti. “Mira cidden, bana, bilemiyorum.” Dedi dekoltesini gösterirken. “Oldukça salık.”
“Bay Dragneel sana bayılacak.” Duyduğu ile heyecanlanmıştı, onu uzun zamandan beri görmüyordu. Gerçi tahmin etmesi gerekirdi çünkü kahyası ile beraber gidecekti. Bu kahyada o oluyordu. “Buna aşırı sevinmem lazım galiba.” Boğazını temizledi. “İnan bana oda seni göreceği için heyecanlı. Son günlerde beste işleri ile uğraşıyordu ve ara sıra senin muhabbetini açıyordu. Sana kendinden bahsettiğini söyledi bana.”
“Evet bana bir şeyler anlattı.” Aklına gelenler ile içindeki mutluluk yok olmuştu. “Ne dedi bilmiyorum ama yüzün düştü ve sıkma canını, neşelen. Beyefendiler ile dolu bir partiye kolunda bir müzik dehası ile gidiyorsun. Gözler üzerinizde olacak. Sana neler yapman gerektiğini öğretmiştim hatırlıyor musun?” Kafasını evet anlamında salladı ve dediklerini aynı şekilde ona anlatmaya başladı Lucy.
“Harika hayatım şimdi kalk ve bana o dik yürüyüşünü göster.”Lucy kalkıp ona dik yürüyüşünü gösterdi. “İşte, mükemmel. Şimdi koluma gir.” Mirajane ondan heyecanlı gibi duruyordu, koluna girdiğinde onu kapıdan çıkartıp sürüklemeye başlamıştı. Ardından piyano odasına girdiler.
Natsu kahverengimsi tonlarda bir palto ile üzerinde bekliyordu, elinde bastonu ve kafasında şapkası vardı. Tam bir efendi gibi duruyordu, Lucy emindi ki yüz ifadesi de şu anki duruşuna oldukça uyuyordu. Keşke yüzünü görebilseydi. “Leydiniz hazır Lordum.” Mirajane kolundan çıktı ve kıkırtıları ile göz ve kaş arasında kayboldu.
Aralarında sessizlik devam ederken Lucy derin derin nefes almamak için zorluyordu kendini. Göğüsleri belli olmasına diye uğraşıyordu çünkü. “Kusura bakma ben ne diyeceğimi biraz… Şaşırdım.” Natsu’nun sesi ve dediği ile yanakları kızarmıştı. “Ben de aynı duygular içerisindeyim, üzerindeki vücuduna tam uymuş.” Diye açık açık düşüncelerini dile getirince daha da kızarmıştı. “Benimle flört mü ediyorsunuz Leydim?” Diye Natsu yanına gülerek gelmişti.
“Bugün her zamankinden daha güzelsin, sana bu dönemin elbiselerinin bu kadar yakışacağını tahmin etmemiştim.” Yavaşça eğilip elini öpmüştü. Lucy parmaklarının karıncalandığını hissetti. “Gece boyunca bunu yapmaya fırsatım olamayacaktı, kendimi alıkoyamadım. Artık kahya hanım…” Mırıldanıyordu sanki neşeyle. “En önemli şeyi hatırlıyor musunuz?” Kafasını evet anlamında salladı.
Mirajane Natsu’nun sürekli taktığı papyonlar ve kravatları çekiştirerek ister istemez bozduğunu dile getirmişti. “Ayrıca bana serviste bulunacaksınız, onurunuzu kıracak bir şey değil ya?” Kafasını hayır anlamında salladı, dudaklarını yalayarak nemlendirdi. “Çok heyecanlıyım yanlış bir şey yaparsam bana söyle.” Natsu koluna girmiş onu sürüklüyordu. “Araba bekliyor ve merak etme, sana yardımcı olacağım. Sadece bir kahya gibi davranmaya özen göster ama bu kölelik olarak algılanmasın. Dikkatli ol.” Onaylayan bir ses çıkardı.Natsu ile birlikte aşağıya indiğinde Lucy Natsu’ya at arabasının kapısını açmıştı, Natsu gülerek arabaya binmişti. “İşi kaptınız.” Derken sırıttığına emindi yine. Yanına eteğini toplayarak bindi, karşısında yakınında duruyordu ama hala yüzünü göremiyordu. Bu artık imkansız bir hal almıştı bu yüzden kafaya takmayı kesmeliydi. “Birde, size küçük bir hediye aldım.” Lucy’nin kalbi heyecandan çarpmaya başladı. “Ah, şey gerek yoktu.” Dedi mahcup bir ifade ile.
“Burayı iyice keşfetmek istiyorsanız buraya biraz daha uymanız gerekiyordu.” Natsu paltosundan çıkardığı bir kutuyu ona uzatmıştı. “Umarım ayna olmadan takabilirsiniz.” Lucy kutuyu eline aldı ve yavaşça açtı. İçinde zümrüte benzer taşlardan yapılmış bir küpe vardı. “Teşekkür ederim.” Diyerek kafasını eğdi. “Kafanızı eğmenize gerek yok karşılıklı olarak alınmış bir hediye olarak görebilirsiniz.” Lucy eline aldığı küpeleri yavaşça kulaklarına takmaya başladı, araba yavaştan ilerlemeye başlamıştı.
Yol boyunca Natsu’ya küpe için mahcupluğunu anlattı, Natsu ise ona ne kadar güzel olduğunu ve neler yapması gerektiğini. İlk görevi başlıyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monster In The Mirror [Nalu]
FanfictionLise son sınıf öğrencisi olan Lucy, oldukça meraklı bir kızdır. Aldatıldıktan bir kaç gün sonra okulun tuvaletinde bir gariplik olduğunu fark eder. Tuvalette bulduğu bu garip tablonun üzerine gitmeye kararlı olan Lucy, kendini başka bir zamana ve bo...