Okul başlayalı tam bir hafta olmuştu. Bu okulda ilk hafta adına bir şey yoktu. Dersler tam gaz başlamıştı. Okulun farklı havasını en başından hissetmiştik.
Kız ve erkeklerin yurtları ve banyoları hariç her şeyi ortaktı. Derslerde karma gruplar oluşturuluyordu. Yabancı öğrencilere Korelilerden farksız davranılıyordu. İletişim zorluğu çekildiğinde ise öğretmenler İngilizce konuşmayı sorun etmiyordu.
Her gün ikişer öğrenci yurt koridorlarında nöbetçi oluyordu. Hiç kimse kaçmaya yeltenecek tipler değildi, okulumuz bize bunu 'sorumluluk' adı altında veriyordu. Öğrenciler gece 3'e kadar nöbet tutuyor, ardından yurtlarına dönüyorlardı. Öğlene kadar da derslerden muaf oluyorlardı.
Şanssızlık bu ya, ilk nöbet Jeongin'e çıkmıştı. Hem de Hyunjin ile. Bunun şans olmadığına hepimiz emindik. Hyunjin kesinlikle listeleri değiştirmişti. Chan hyungun dediğine göre önceden kendisine ilk çıkan nöbetleri değiştirirmiş.
Hyunjin şapşalının Jeongin'den hoşlandığını bir anda tüm okul öğrenmişti. Salak olmasına salaktı ama bu yakışıklı çocuk tüm okulun kalbini çalmıştı. Ayrıca sempatik çocuktu. Her ne kadar o şaka bizi sinirlendirdi bile tuhaf bir şekilde onunla yakınlaşmıştık.
Nöbetten sonraki sabah Jeongin resmen delirmiş şekilde gece olanları anlatmıştı -gülmekten düzgün dinleyememiştik ve tekrar anlatmak zorunda kalmıştı-. Hyunjin üstüne içecek dökmüştü. Ardından üstündeki tişörtü çıkarmış ve onunla Jeongin'in yüzünü silmeye başlamıştı. Telaştan biraz sert davranmış olmalı ki yerin ıslak olmasının da etkisiyle jeongin yere yapışmıştı ve poposu ıslanmıştı. O sırada da koridordan geçen hademeler yerde Jeongin'i ıslak, Hyunjin'i tişörtsüz görmüştü. İkisini de kulaklarından çeke çeke yurtlara götürürken Jeongin olayı tatlı dili ile anlamıştı ki hademe onlara inanmıştı.
Hyunjin anlatsaydı inanmayacağına emindim. Oldukça absürttü.
Bana yardımcı oluşundan sonra oldukça iyi anlaştığım Chan hyungdan çok şey öğrenmiştim. Küçük sınıflara şaka yapmak bir gelenekti. Tabi ki okul yönetiminin bundan haberi yoktu. Olduğu taktirde yaş ayrımı yapıldığından hepimiz disiplinlik olurduk.
Ayrıca okul her sene başında yabancı öğrencilere streslerini azaltmaları adına bir gezi düzenliyor, üstelik masrafları onlar karşılıyordu. Bu cidden mükemmeldi çünkü Felix'e Kore'de gezmeyi teklif ettiğimde gereksiz harcayacağı parası olmadığını söylemişti. Gözlerinde görmüştüm, gidemeyeceği için üzülmüş ama umursamıyor gibi davranmıştı. Ona gezi işini söylediğimde mutluluktan havalara uçmuştu.
Gezi Koreli öğrenciler için paralıydı ama Felix'i yanlız bırakmazdım. Katılmaya karar verdiğimiz anda annemi aramak için telefonumu çıkarmıştım. Şimdi onu arayacaktım
Birkaç çalıştan sonra annem açmıştı.
"Oğlum, hayırdır sen aramazdın beni? Bilir miydin sen numaramı?"
"Sadece 3 gün oldu anne."
"Sus, anneye cevap verme!"
Pekala. Yürü Jisung.
"Tamam anne ya, ne kızıyorsun... Çok özledim de aradım işte~"
"Ne istiyorsun Jisung, iliğimi kemiğimi sömürdün Jisung."
Gözlerimi devirdim. Asla benim laflarımı yemezdi.
"İyi ya, anneciğim ben direk konuya giriyorum. Okul gezi düzenliyor ve Felix gidiyor. Ama onu yanlız bırakamam iyi bir arkadaş bunu yapmaz. Yani ben Busan'a gidicem de para lazım~"
İyiyim, söyledim ve kurtuldum. Bunda itiraz edebileceği birşey yo-
"İzin vermiyorum."
Lanet.
"Ya, neden! ANNE YA VALLA HERKES GİDİYOR BİR BEN YOKUM!"
"Biliyorum ben o herkesleri. Kesin kimse yoktur. Ayrıca başka bir yer olsa tamam da Busan'da ne yapacaksın sen? Ben gezelim diye seni götürmeye çalıştığımda 'Siz gidin ben evdeyim.' diyorsun. Doğduğundan beri kaç kez gittin Busan'a."
"Anne ya o farklı. Ben arkadaşlarımla olmak istiyorum. Hem onu yanlız bırakmam hem ben yanlız olmam. Bak valla bana göz kulak olacak kimse olmayacak."
"Ne, Jeongin de mi gidiyor? Olmaz. Valla sen kendine birşey yaparsın tek başına. İyi, sen de git."
Başından beri bunu söylemem gerekiyormuş. Annem bana ne kadar güvenmiyor ise beni oğlundan küçük Jeongin'e ve Felix'e emanet etmişti.
"Yaaa~ çok sağol kraliçem benim. Valla uslu durucam. Ayrıca dersler de çok iyi gidiyor. Oğlun sorumluluk sahibi yani."
"Sus sus. Duyan da okulda sırf sınav yok diye okula gitmedin sanacak."
Evet, okulumuzda sınav yoktu. Herkes 4 sene içinde öyle yada böyle mezun oluyordu. 4 sene boyunca derslerde ki gelişimlerinin not tutuluyor ve sene sonu belgelerinin veriliyordu. Sınavların olmaması iyiydi, ama her derste aktif olmanız gerekliydi.
"Anne, ben müziğim için gittim okula. Duyanda beni tembel birisi sanacak."
Annem susup hiçbir şey söylemediğinde göz devirdim.
"Tamam ya, tembelim. Gömmen bittiyse kapatıyım ben. Yemek yiyeceğim daha."
"Tamam bebeğim. Paranı yollayacağım. Ona buna para harcama ve dikkatli ol. Bana detayları bana anlatırsın sonra."
"Tamam anne, görüşürüz~"
Telefonu kapattığım gibi yemekhaneye koşmuştum. Karnım zil çalıyordu. Hafta içi olduğundan sebze yemekleri ve et vardı. Kendime yetecek kadar alıp masamıza oturmuştum. Hafta içi sadece sağlıklı yemekler, hafta sonu ise fast food çıkıyordu. Yemekler bile denetimliydi. Yurtlara yiyecek sokmak yasaktı ve sadece haftada bir gün atıştırmalık satın alabiliyordunuz. Haftasonu herkesin dışarıya çıkma izni olduğundan dışarda da yiyebilirdiniz. Ama zaten fast food gününe denk geliyordu. Böylece sağlıksız beslendiğiniz gün sayısı artmıyordu. Aşçıların bundan keyif aldıklarını hissediyordum. Resmen bize "Ne verirsek onu yiyeceksiniz hahaha" diyorlardı.
En azından yemekleri lezzetli.
baya okul ile ilgili bir bölüm oldu ama bunları yazmam gerekiyor ileride kafa karışıklığı olmamaması için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fight me mate (minsung)
FanfictionPhoenix High Academy'e kabul edilen birinci sınıflar üst sınıfların acımasız şakalarına maruz kalır. Küçüklerin de büyüklerden intikam almasıyla başlayan yarış sizce o kadar kolay mı bitecek? minsung, changlix, hyunin Başlangıç Tarihi: 15.07.2019 Bi...