Sonunda yolculuk saati gelmişti. Sıcakta otobüs yolculuğu çekilmemesi için akşam üstü yola çıkıyorduk ki bu fazlasıyla iyiydi. Eşyalarımızı otobüse yerleştirmiş, ardından oturmak için otobüse binmiştik.
Otobüs doluydu, geç gelmememize rağmen herkes çoktan yerleşmiş, dar otobüste geziniyordu. Jeongin bize arkadan el salladığında yanına ilerlemeye başlamıştık.
"Neden eşyalarını etrafa savurmuş bunlar? Hiç mi diğerlerine saygıları yok?"
Felix konuştuğunda neyden bahsettiğini anlamak için ona dönmüş ve hata etmiştim. Ayağım tam da Felix'in bahsettiği çantaların birine çarpmış ve dengem bozulmuştu. Resmen öne uçmuştum.
Sert zemin beklerken bir yumuşaklık ile karşılaşmadım. Cidden sert yere düşmüştüm. Ama zemin olmaktan çok uzaktı. Minho asalağının kucağına düşmüştüm.
"Hedefini tam tutturdun bakıyorum?"
Minho konuştuğunda kaşlarımı çatarak onu süzdüm, ne diyor bu?
"Tüm otobüs yolcularının arasında gelip benim kucağıma düşmeyi başardın ya Han? Oyunculuk yeteneğini takdir ediyorum."
Sinirle ona bakıp kucağından kalmıştım. Minho denen herif bir haftadır benimle uğraşıyordu. Üstüme içecek dökmüştü, defterime böcek koymuştu, beni öğretmenlere rezil etmeye çalışmıştı. Cidden sorunluydu. Sadece bizim aramızda değildi bu, Felix, Jeongin Changbin Hyunjin de dahildi. Sürekli sürtüşme halindeydik. Aramızdaki yarış kolay sona erecek türden değildi ve kaybetmeye hiç niyetimiz yoktu.
Minho onlara yaptığımız şakadan sonra bana nefretle bakıyordu. Tuhaf, benim ona böyle bakan olmam gerekirdi. Birkaç kez onu bana bakarken yakalamış, hepsinde gözlerindeki ateşi görmüştüm. Pislik.
Sonunda yerimize geçmiş ve sırt çantalarımızı koymuştuk. Tam da üst sınıfların arasında oturuyorduk. Ben ve Felix en arkada solda oturuyorduk. Minho Ve Changbin sağımızdaki çiftli koltuklarda, Chan ve Woojin hyung onların önünde, Jeongin ise bizim önümüzde tek oturuyordu. Cidden, Jeongin çok mu aramıştı bu yeri?
"Jeongin, başka yer mi yoktu? Neden buraya oturdun ki yani?"
Ben sessizce söylerken Felix'de kafasını sallamıştı.
"Minho-ya sende bir vızıldama duyuyor musun?"
Changbin ilgisini telefonundan çekmeden mırıldandığında Minho sadece sırıtmakla yetinmiş, biz de göz devirmiştik.
"Hyung, ben geldiğimde neredeyse hiçbir yer boş değildi. Boş kalan yerler çok uzaktı birbirine."
"Eh, o zaman nasıl buraya oturdun?"
Felix sorar sormaz onu onaylamama kalmadan otobüsten içeri Hyunjin gülümseyerek girmişti.
Tabi ki.
"Pazarlık her şeyi çözer bebeğim. Kafanı böyle şeylere yorma."
Hyunjin gelip önüme, Jeongin'in yanına oturmuştu. Kısaca saf Jeongin'i yer verme bahanesi ile kandırmıştı, basit. Bazen bu çocuğu anlayamıyordum. Şuan olduğu gibi tüm gözler üzerindeydi, herkesin nefesini kesiyordu ama şapşalın tekiydi. Jeongin'den hoşlanması hem beni sevindiriyor hem de yıkıyordu.
Jeongin göz devirmiş, ardından sağında kalan çantasına uzanmak için yerinden kalmıştı. Tam o sırada kolu Changbin'in elinde duran telefona çarpmıştı. Hayır, telefon yere felan düşmemişti. Sadece Changbin oynadığı oyunda yanmıştı.
Gözlerinden alevler çıkması mümkün müydü? Bu çocuk cidden sinir hastası olmalıydı, en ufak şeye çokça sinirlenmesinden belliydi.
"Ah, özür dilerim. Bilerek olmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fight me mate (minsung)
FanfictionPhoenix High Academy'e kabul edilen birinci sınıflar üst sınıfların acımasız şakalarına maruz kalır. Küçüklerin de büyüklerden intikam almasıyla başlayan yarış sizce o kadar kolay mı bitecek? minsung, changlix, hyunin Başlangıç Tarihi: 15.07.2019 Bi...