*Riddle*
Boğazımdaki güç yok olunca derin nefes alıp verdim.
"Derhal Albus'a haber vermeliyim. Kızı odama götürün, ben gelene kadar da uyandırmayın." dedi Profesör Terdap. Gitmeden önce bana baktı. "Sen de odama gidiyorsun." Kalabalığı tekrardan yarıp gözden kayboldu.
Slughorn kalabalığı dağıtmaya çalışıyordu. Yavaşça yerde baygın yatan Jane'e yaklaştım. Siyah saçları yüzünü örtmüştü. Sadece burnu ve dudakları görünüyordu. Az önceki olay nefretimin birazını süpürüp geride tonla şaşkınlık bırakmıştı. Hâlâ inanmakta zorluk çekiyordum. Onu nasıl yapmıştı?
Etraftaki bütün öğrenciler dağılınca Slughorn yanıma yaklaştı. "Asanı verir misin, evlat? Benimkini biraz önce Sprout'un bitkilerinden biri yedi. O bitkiler gerçekten de çok tehlikeli olabiliyor."
"Jane asamı camdan aşağıya fırlattı, Profesör."
"Hay aksi, asalara daha iyi sahip çıkmalıyız, değil mi?" Jane'e doğru eğildi. "O zaman büyüsüz taşıyacağız." Eğildi ve Jane'i kollarına aldı. Kaldırırken zorlandığını yüzünden anlayabiliyordum. "Yaşlılık kaslarımı mahvediyor." dedi soluk soluğa.
Merdivenlere geldiğimizde durdu. Ben birkaç basamak çıkmıştım. Geriye dönüp baktım Slughorn daha ilk adımını atmıştı ki acıyla inledi. "Ah, Patlayan çekirgeler adına! Dizim tutuldu. Tom, hemen buraya gelip Jola'yı al."
"Ne?" Onu taşımak istemiyordum. Az önceki kavganın sinirini daha atamamıştım. Ve şimdi de o kızı mı taşıyacaktım?
"Tom, derhal buraya gelip al. Biraz hızlı ol...Bu bir emirdir!" Dişlerinin arkasından konuşuyordu. Acı çektiği ses tonundan belliydi.
Kaşlarımı çatıp çıktığım basamakları geri indim. Bir kolunu karnına, diğerini de kendi omzuma yerleştirdim. Kollarımı Jane'in ensesinden ve dizlerinin altından geçirip onu Slughorn'dan aldım.
O kadar ağır değildi. Kilosu en fazla 45 olmalıydı. Zaten ufak tefek biri olduğu için taşıması kolaydı.
Slughorn'un düzelmesini bekledim. Beklediğimi fark ettiğinde "Sen git, evlat. Birazdan geçer, sana yetişirim."
Bir şey demeden basamakları çıkmaya başladım. Yanımdan geçen öğrenciler garip garip bakıyorlardı. Umursamadan devam ettim. Önümdeki uzun koridorun sonundaki merdivenden bir kat daha çıkarsam müdür yardımcısının ,Profesör Terdap'ın, odasına varırdım.
Koridorda ilerlerken Jane kıpırdamaya başlamıştı. Büyünün etkisinden kurtulmayı başarmıştı. Hem de müdahale edilmeden.
Bu kız gerçekten de çok güçlüydü.
Jane'e baktım. Gözlerini açmaya çalışıyordu. Koridora baktım. Daha yarısına gelememiştim. Jane'in onu taşıdığımı öğrenmesini istemiyordum. Ama artık çok geçti.
Bugün ne lanet olunası bir gündü böyle?
"Riddle?" Harfler ağzından fısıltı olarak çıkmıştı. Kaşları çatıktı. Büyü yüzünden başı çok ağrıyor olmalıydı.
Üç saniye kadar kısa bir sürede ne olduğunu anlamıştı. Ağırlığını hafifletmek için ellerini enseme dolayıp başını boynuma yasladı. Kirpiklerini ve burun uzantısını hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık <Tom Marvolo Riddle>
Fanfiction>>>>> (Harry Potter) "Bu hayattaki en büyük ceza sevdiğin kişilerin seni hayatından silmesine tanık olmaktır." Bu kitap sıradan bir "Tom Riddle" kitabı değildir. Bu içinde sadece saçma bir aşk barındıran ve sonu masum bir ev...