Geliyordu. Çok az kalmıştı. Zaman tükeniyordu. Her an her şey olabilirdi. Bu yıl olacaktı. Biliyordum. Emindim. Ama engelleyemezdim. Tehlike küçük olsa bile -ki küçük değil- tek bir şey bile yapamazdım. Myrtle önünde sonunda ölecekti. Nasıl olacaktı bilmiyordum. Ama kötü bir ölüm olmalıydı, çünkü hayalet olacaktı. Her ne kadar olacakları bilsem de bir şey yapamazdım. Zaten değiştirilmiş geleceği değiştirmezdim. Ama belki de kendini biraz daha iyi hissetmesinde yardım edebilirdim.
Gözümü Myrtle'a dikerek ayağa kalktım. Ravenclaw masasında tek başına kahvaltı yapıyordu.
"Ne yapıyorsun?" dedi Daria baktığım yere bakmaya çalışırken.
"Birazdan gelirim." dedim ve Ravenclaw masasına gitmek için ilerledim.
El "Jola!" diye seslense de arkama bakmadım.
Myrtle'ın yanına gelince durdum. Bana bakmamıştı. Ama onun haricindeki Ravenclawlıların gözleri bendeydi. Bazıları heycanla bakıyorlardı. Sanki onunla dalga gećmemi bekliyor gibiydiler.
Arkasından hafifçe eğildim. "Merhaba, yanına oturabilir miyim?"
Kafasını kaldırarak bana baktı. Şaşırmıştı. Gözlerini önüne dikerken hafifçe başını salladı. Aslında... tatlıydı.
Oturduğum anda "Burnuma sosis sokmaya mı geldin?" dedi. Dondum. Birkaç saniye tepki veremedim. Cidden, daha önce biri böyle bir şey mi denedi?!
"Ee... hayır." dedim. En sonunda gozlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım. Bu gercekten garipti. "Sadece tanışmak istiyorum." Elmi uzattım. "Ben Jola, Jola Jane."
Elme baktı ama karşılık vermedi. "Myrtle," dedi. "Tabi sizin tabirinizle 'Mızmız Myrtle'." Ona dik dik baktım.
Bu kız 11 yaşında olmasına rağmen 'tabir' kelimesini nerden biliyordu ln?
"Deme öyle." Gercekten ne diyeceğimi bilmiyordum. "Bana biraz kendini anlatır mısın?"
"Hayır."
Tanrım yardım et.
"Peki... çoğu insan kendinden bahsetmeyi sevmez değil mi?"
"Neden burdasın?" Çok soğuk konuşuyordu. "Saçma şakalardan, aşağılayıcı olanlardan falan yapacaksın, değil mi? Sadece benim zayıf noktamı arıyorsun?"
Ellerimi kaldırıp salladım. "Hayır, hayır, hayır. Dediğim gibi, sadece tanışmak istiyorum. Ben zararsız kisilerle dalga geçmem."
"Neden?" dedi. Dolmaya başlamış gözleri formamdaki armama gidip geldi. "Sen bir Slytherin değil misin?" Artık daha suçlayıcı konuşuyordu.
"Ne, evet, öyleyim. Ama dur- ne alakası var. Her Slytherin kötü değildir."
"Yalan söyleme!" diye bağırdı ayağa kalkarak. "Hepiniz aynısınız." Gözlerinden yaş akınca elinin tersiyle sildi. "Hepinizden nefret ediyorum!" Koşarak ortak salondan çıktı.
Elimle yüzümü ovuşturdum. Yine bir şeyi becerememiştim. Ellerimi yüzümden çekip etrafa baktım. Karşımda, Slytherin masasında Marvolo tam gözümün içine bakıyordu. Kaşlarını çatmıştı. Bir şeyi anlamaya çalışıyor gibiydi.
Başımı "ne var?" anlamında sallasam da tepki vermeden bakmaya devam etti. Birkaç saniye sonra ayağa kalktı. Başıyla Büyük Salonun çıkış kapısını işaret etti. Başımı salladım. Ayağa kalkıp insanların dikkatini çekmesin diye Marvolo'dan önce Büyük Salondan çıktım. Kapının biraz ilerisinde bekledim. Bulunduğum noktada Büyük Salondan kimse beni göremezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık <Tom Marvolo Riddle>
Fanfic>>>>> (Harry Potter) "Bu hayattaki en büyük ceza sevdiğin kişilerin seni hayatından silmesine tanık olmaktır." Bu kitap sıradan bir "Tom Riddle" kitabı değildir. Bu içinde sadece saçma bir aşk barındıran ve sonu masum bir ev...