Ders saatleri bitmişti. Yatakhanede sadece ben ve Rosaline vardık. Ben son hazırlıklarımı yaparken o da yatağımın üstünde oturmuş beni izliyordu.
"Bence gitme." dedi Rosaline bir anda. Üzgün görünüyordu. Endişe de duygularının bir çoğunu kaplıyormuş gibiydi.
"Neden?"
"Gitme işte. Kötü şeyler olacakmış gibi hissediyorum."
Gülümsedim. Rosaline benim en iyi arkadaşımdı. Kumral saçlı, siyah gözlü çok güzel bir cadıydı. Çok iyi bir kalbi vardı. Herkesi severdi. Düşmanlarına bile seve seve yardım ederdi. Bu kızı çok seviyordum.
"Bir şey olmayacak. Alt tarafı Riddle'ın geçmişine gideceğim. Onunla tanışma sürecinde muhtemelen birkaç crucio yiyeceğim, ama bu önemli değil. Sinirlerim bozulacak ve çok kötü kalbim kırılacak. Bana destek olan tek kişi Dubledore olacak. Çok pis canım yanacak. Büyük ihtimal ağlamamak için zor tutacağım kendimi. Bu süreçte okuldan atılma durumuna düşeceğim. Sonra birkaç kez ölümden döneceğim. Yani hepsi bu. Benim için endişelenme."
Rose bana öyle bir baktı ki yüzü pastırmalı yumurta gibi oldu. (Tamam, bu garip bir benzetmeydi ama bence duruma tam oturdu.)
Güldüm. "Rosaline, bunların hiçbirinin olmayacağına sana garanti verebilirim. Hem ben kendimi koruyabilirim."
Alttan yazı geçsin: 'koruyamadı'.
Ama olsun ben kenime inanıyorum. 'İnanmıyor. Kesin bir haltlar yiyecek'.
"Burada bahsettiğimiz kişi Kim Olduğunu Bilirsin Sen. Yani-"
"Rose," diyerek lafını böldüm. "Lütfen, bir şey olmayacak."
Yerden valizimi aldım. Son düzenlemeleri yaptım. Artık hazırdım.
"Jol, eğer onunla tanışabilirsen lütfen beni anlat. Ne kadar harika biri olduğumu söyle. Beni bütün dünya bilmeli." Dudaklarını büzüp eliyle saçını savurdu.
Güldüm. "Söylerim."
Yatakhaneye iki kız gülüşerek girdiğinde konuyu hızlıca değiştirdik. Bunu sadece Rose'a anlatmıştım. Bilinmemesi daha iyiydi.
****
Kapıyı tıklatıp içeri girdim.
Dumbledore bana neşeyle baktı. "Demek hazırsın." Bunda bu kadar mutlu olunacak bir şey yoktu ama galiba Dumbledore bana moral vermeye çalışıyordu. Galiba diyorum, çünkü emin değildim. Dumbledore bazen kaçık rolünü çok iyi oynuyordu.
"Evet, Efendim."
"Gitmeden önce..." dedi ve ayağa kalktı. Arka dolaplardan birine yürüdü. Cam kapakları olan dikdörtgen bir dolaptı. "İşte burada," dolaptan daha öncekilere benzemeyen bir Zaman Döndürücü çıkardı. Bu normalden biraz daha büyüktü. Ve diğerlerinden farklı olarak bronz rengindeydi. Benim yanıma yaklaşırken döndürücüyü birkaç kez çevirdi. "Biliyorsun ki bakanlık Zaman Döndürücüleri topluyor. Benim elimde ise iki tane kaldı. Ve bu özel olanı sana veriyorum."
Elimi uzatıp döndürücüyü aldım. Dönmemesi için elimde sıkıca tuttum.
"Bunun farkı," diye devam etti. "bir kez ayarlanabiliyor olması. Sonra ise uzun çabalar sonucu eski haline dönebiliyor. Ama bu sana gerekli değil. Şu an tam 53 yıla ayarladım. Zaman yolculuğunda sadece 53 yıla kadar geçmişe, 53 yıla kadar geleceğe gidebilirsin."
"Geleceğe mi?" Şaşırmıştım. Çünkü bir Zaman Döndürücü sadece geçmişe yönelikti. Asla geleceğe çalışmazdı.
"Evet, geleceğe. Bunun bir farkı da geleceğe gidebiliyor olması. Ama bu değişkenlik 53 yılda sabitli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık <Tom Marvolo Riddle>
Fiksi Penggemar>>>>> (Harry Potter) "Bu hayattaki en büyük ceza sevdiğin kişilerin seni hayatından silmesine tanık olmaktır." Bu kitap sıradan bir "Tom Riddle" kitabı değildir. Bu içinde sadece saçma bir aşk barındıran ve sonu masum bir ev...