•İki hafta sonra•
Hayatın hep 'keşke olmasa' dediğimiz bir yanı vardır. Bazen sadece şansız oluruz bu konuda. Bazen de 'keşke' dediklerimiz yakar canımızı. 'O' laf bazen hiç ağzımızdan düşmez. 'Keşke öyle yapsaydım' 'Keşke böyle yapsaydım.'
Hayatımızın çoğu yerinde vardır bu kelime, elimizde olmuş olanlarada 'Keşke' deriz. Bizim isteğimiz dışında olanlarada...
'Keşke yanımda olsaydı.' Veya 'Keşke ölmeseydi.' 'Keşke Tuna olsaydı.'
Bunların hiçbiri elinde değilken o 'Keşke'lerine devam ediyor. Olmasını istediği şeye 'Keşke' diyor.
İki hafta mı geçmişti, her defasında ona baktığında kalbinin paramparça olduğu şirkette iki hafta. Onu gördükçe sanki içini alev kaplıyor, kalbi kasılıyor, nefesi kesiliyor. Sanki 'O'nu arıyor gibi bakıyordu. Her defasında da kendisine kızıyor ve bir kez daha kendisinden nefret ediyordu. Sanki bir şey değiştirecek gibi...
Biri yeşil biri mavi gözler arıyordu, kendisine aşkla bakan bu gözleri arıyordu. Ama aradığına ulaşamıyor bulamıyordu...
Son zamanlarda Tuna'nın öldüğü ilk günler gibi hissediyordu. Bu öylesine bir acıydı ki, insanın inanmak istemeyeceği türden. 'O' insanın ölümsüzlüğüne inanmak istiyorsun. Onun seni bıraktığına inanmak mantıksız geliyor insana. Belki de insan şunu anlamak istemiyor, 'O' seni bırakmak istemedi. Ama hayat onu alıp görürdü...
Belki de çaldı, hayat onu senden çaldı. Yeterince acımasız olan şu hayat, gene acımasızca davranmaya devam ediyor ve sevdiğini alıp götürüyor. Ama sonra bu hayat dediğimiz, bu dünya dediğimiz, sevdiğini ayırdıktan sonra sanki 'Daha fazla acı çekmelisin.' Der gibi ona benzeyeni karşına çıkarıyordu...
Birde bu acımasız insan 'O'nu sürekli görmeye zorluyordu, her defasında daha da kalbini yakmak ister gibi...
Genç adam masasına oturmuş bilgisayarına bakıyordu, gerçi bir şey anlayarak ve isteyerek bakmıyordu. Daha doğrusu donmuş gibiydi. Önünde çevrilmesi gereken uzun bir yazı var iken o ise bilgisayara saf saf bakmaya devam ediyordu.
Son haftaları düşünüyordu, acısının geri dönmüş gibi canını yakmasını düşünüyordu. Yaşamın acımasız olduğunu düşünüyordu. Şu son haftalarda ne hissedeceğini şaşırmış gibiydi, neye ne tepki vereceğini bilemez gibiydi. Dalgın davranıyordu, kim farklı hissetmezdi ki. Ölen sevgiline fazlasıyla benzeyen bir insanla göz göze gelirken. Kafasını biraz sallayıp kendisine gelmeye çalıştı genç çocuk, yaptığa işe odaklanmalıydı. Ama odaklanamıyordu, ayağa kalktı ve kendisine bir kahve almak için aşağı indi.
Şirketin çaycı yerine geldi, kendisine bir kahve yapılmasını rica ettikten sonra telefonunu eline alarak biraz oyalandı. Yanına birinin geldiğini hissetsede umursamadı ve telefonuna bakmaya devam ediyordu.
"Hey?"
Duyduğu ses ile karnı kasılmıştı. Kafasını ağır bir şekilde kaldırıp gözlerini karşısındaki genç adamla -patronuyla- birleştirdi.
"Nasılsın? Nasıl gidiyor işler?"
"İyiyim, güzel gidiyor. Sizin işleriniz nasıl gidiyor?"
"Yoruldum ben ya, hemen eve gitmek istiyorum."Beyni kendisine böyle oyunlar oynamasa olmuyordu değil mi? Sanırım olmuyordu, o ne zaman bir şey söylese Tuna'nın ona benzer bir şey söylediği beyninde tekrarlanıyordu.
"Çok yoruldum eve gitmek istiyorum."
"Çok yoruldum eve gitmek istiyorum."
"Çok yoruldum eve gitmek istiyorum."
"Çok yoruldum eve gitmek istiyorum."
Ona karşılık olarak söylediği şeyler beyninde tekrarlanıyordu.
"Daha doğru düzgün bir şey yapmadık bile."
"Olsun eve gidelim orada takılalım."
"Ne geçiyor aklından?"
"Bilmem kafamı kucağına koymak ve öylece film izlemek."
"Öyle mi?"
"Öyle, biliyor musun gülüşüne hastayım."Onu geçmişten ayıran Görkem'in sesi oldu.
"Daldın gittin?"
"He? Şey ıı dalmışım."
"Evet."
İkisininde dikkatini dağıtan kahveyi getiren ve Osman abi dedikleri kişiydi."Görkem bey, ne istersiniz? Bakın yepyeni portakal suyu sıkıldı ister misiniz?"
Birisi kafasına çekiçle vuruyor gibi hissetmesi normal mi? Yada kalbinin bu kadar yanması. Vereceği cevabı bu kadar merak etmesi normal mi?
"Y-yok gerek yok. Sen bana kahve yapar mısın?"
Sanki hiç bir sesi duymuyordu. Bir kez daha 'O' olamadığının kanıtı. Bir kez daha öldüğünün gerçeği. Bir kez daha sevgilisi olmadığının gerçeği yüzüne bir tokat gibi çarpılışı. Eğer 'O' olsaydı asla geri çevirmedi bu teklifi. Elinde içtiği bir portakal suyu dahi olsa gene de alırdı.
Ama şimdi almamıştı, yeni sıkılmış bir portakal suyunu almamıştı...
"Ben istiyorum bana verebilir misin?"
"Tabii hemen."
Osman hemen bir bardağa güzelce verip ona uzattı. Genç adam kahvesini de alıp oradan uzaklaştı. Masasına geldiğinde önce portakal suyunu kafasına dikti, özlediği bir tattı. 'O'nunla beraberken hep içtiği ama 'O'nsuz artık bir anlamını kaybetmiş gibi içmediği bir şeydi...Arkasında bıraktığı Görkem kafasını aşağı indirip düşündü. Daha sonra konuştu.
"Bana da verir misin bari?"_________________________________________________________________________
Bölüm nasıldı? Beğendiniz mi? Yorumlarınızı bekliyorum. Oy verirseniz çok sevinirim. Sizi seviyorum. 🍊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Tıpatıp~ •bxb•
Teen Fiction"Size bakınca kalbim acıyor biliyor musunuz? Sanki kalbim yanıyor gibi hissettiriyor." "Neden?" "Çünkü altı yıl önce ölen sevgilime çok benziyorsunuz."