🍂20

4.1K 321 39
                                    

Kaç dakika daha orada kalmıştı?
Kaç dakika daha orada kalmak istiyordu?
Ağlayarak yerde...
İkisi de konuşmuyor, ama hıçkırık sesleri odayı dolduruyordu.
Tek duyulan ses buydu.
Ağlama...
Ve hıçkırık...
Kerem ne diyeceğinden emin değildi. Hala ona kızmak bağırmak istiyordu. Haykırmak dövmek istiyordu. Yapacaktı da, altı sene boyunca boş boşuma mı acı çekmişti.
Altı sene boyunca ölmemiş sevgilisinin ölüm acısı çekmişti.
Neden olduğunu da dinlemek istemiyordu.
Sertçe ayağa kalktı. Yerde yatan Tuna'nın yanına geldi. Sinirle yakalarından tutarak havaya kaldırdı sonra da ayağa.
Gözlerine baktı.
O renkli gözlerine.
İkisininde içi kanlanmıştı.
Gözlerinin altı kıpkırmızıydı. Saçları öylesine dağınıktı ki. Karşısındaki kişi Görkem gibi durmuyordu. Ama Tuna gibi de durmuyordu.
Öylesine yıkılmış öylesine acı çektiği belli oluyordu ki, ama bu Kerem'i dindirmedi.
Suratına bir yumruğunu sertçe yapıştırdı.
Hiçbir tepki vermedi. Bir kez daha. Ve bir kez daha.
Ağzından burnundan, her yerden kan geliyordu.
"Sen
Yumruk
Bunu
Yumruk
Bana
Yumruk
Nasıl
Yumruk
Yaparsın! Nasıl? Oyuncak mı lan bu?! Ölüm ölüm."
Genç adamın her yerinden kan geliyordu. Daha fazla dayanamadı. Dizlerinin üzerine çöktü. Kerem'in elleri hala gencin yakasındaydı. Oda diz çöktü. Genç adamın yüzüne baktıkça vicdan azabı çekmiyordu. Daha fazla vurmak istiyordu. Daha da fazla.
Yakasını hala sertçe tutmuştu. Ellerinde onun kanı vardı.
"Seni en son gördüğüm gün de böyle yumruklar yemiştim biliyor musun?"

Sesi sanki derinliklerden geliyordu.
Zar zor konuşuyor ve sesi hırıltılıydı. Bakışlarını yere sabitlemişti. O tek bir noktaya bakarken, Kerem ise ona bakıyordu. Kanlı yüzüne...

"Seni kaybettiğim gün."
Bir kez daha ağlıyordu, göz yaşları ile kanlar birbirine karışıyordu.
"En son seni öptüm, birbirimizle vedalaştık. En son vedalaşmamız olduğunu bilseydim hiç çıkar mıydım o evden. Ya da bir kez daha öperdim seni.
Ama hayır bilmiyordum. Eve gittim, babamın yüzü öylesine kıpkırmızı olmuştu ki.
Anladım...
Sevdiğim kişinin erkek olduğunu bildiğini anladım.
Korkuyordum, ama beni dövmesinden değil.
Ya da beni öldürmesinden de korkmuyordum.
Kormadım ki...
Ölümden hiç korkmadım.
Ama o da zaten beni ölümle tehdit etmedi.
Beni öldürmeyerek kalbimi sökmemi istedi. Seni öldüreceğini söyledi.

Sen babamı tanımıyordun, o ne boktan işlerin içindeydi.
Hayır dedim, beni öldür dedim. Beni öldürmesi için yalvardım.
Yapmadı bana dedi ki.
Sustu.
Bana dedi ki.
Sustu, söylemiyordu.
Bana öyle bir şeyi nasıl dedi?
Gözlerini birleştirdi genç adamla. O gözlere bakmayı özlediğinin şimdi farkına varmıştı genç adam.
"Dedi ki: "Gözünün önünde başkasına...
Yine sustu. Söylemiyordu. Onun iğrenç kelimelerini ağzına alamıyordu.

Sustu ve hıçkırdı.
Sonra dedi, seni öldüreceğim ama sadece o öyle sanacak. Anlamadım başta. Biliyor musun? Beni iki sene bir kulübeye koydu. Bir hayvanı eğitir gibi eğitmeye çalıştı beni.
Değiştirdi beni.
Senin sevdiğin o gözlerimi lensle kapattı.
Saçlarımı boyadı.
Beni yeni bir karakter yaptı.
Adımı Görkem yaptı.
Beni öylesine çok değiştirdi ki, ben bile kim olduğumu unuttum.
Ben kimim ki? Tuna? Görkem? Yada bambaşka biri."

Yakasındaki elleri gevşemişti. Ellerini yukarı çıkarıp genç adamın yanaklarına koydu.
İkisi de hala ağlıyordu. İçi hafiften yumuşamıştı. Elleri bir kez daha bulandı genç adamı kanıyla.
"S-sen Tuna'sın! Tuna Sezer değil. Benim Tuna'm."
Yorgun gözleri ışıltıyla parladı sanki.
"Benim Tuna'm
Gözlerini kapattı ve yaşların inmesine izin verdi.
Çok komik biri.
Şakacı ve eğlenceli.
Mutlu ve heyecanlı.
Portakal suyunu çok seven."
Göz yaşları ve kanlı yüzü arasında güldü. Nasıl bir gülmeydi orası tartışılır.

~Tıpatıp~ •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin