🍂19

4K 291 72
                                    

(Hey eğer 18. Bölümü okumadıysan önce onu oku, bi' bak ve eğer okumuşsan devam et. Sinir bozucu bir dengesizlik oldu da. "Görkem bey daha gelmedi mi?" Diye başlayan bölümü okuduysan rahatlıkla devam edebilirsin.)










2013, Tuna'nın ölüm haberini duymadan iki gün önce.

Genç çocuk sevgilisinin dudaklarından bir kez daha öptü. Renkli gözlerini ona dikip gülümsedi.
"Görüşürüz."
"Bay bay"
Sonra ayrıldı gençten, el salladı ve kapıdan dışarı çıktı. Kendi evine doğru yürüdü. Tüm yol boyunca onu düşünüyordu. Ne kadar mükemmel olduğunu. Ona nasıl da aşıl olduğunu. Onu ne kadar da çok sevdiğini. Kendisini ne kadar çok değiştirdiğini.
Öylece yol bitmişti.
Evinin kapısının önüne gelmişti.
Kapıyı anahtarla açtı.
Evleri aslında baya lükstü.
Babasının nereden kazandığını bilmediği bir parası vardı. İçeri girdi ve babasını evde gördü.
Neden evdeydi ki? Bu saatlerde evde olduğu asla görülmezdi.
İçine bir korku düştü.
Dudaklarını ısırarak babasının yanına geldi. İşte o aynı bakış. O sinirli bakış. Yutkundu genç çocuk. Çünkü hiddetle kendisine bakıyordu. Genç çocuk korkuyla babasına bakıyordu.

Babası geldi, geldi, geldi. Suratında hissettiği yumruk ile dehşet acı hissetti. Sanki beyni patlar gibi olmuştu. Yere düşmüştü ama babası zorla onu ayağa kaldırdı. Ve bir kez daha yumruk yemişti. Beyni donuyordu sanki.
Biri beynini eziyordu.
Kendine gelmeye çalıştı. Ağzındaki ve burnundaki kanı silmeye çalıştı. Hiç bu kadar acı veren bir yumruk yememişti.
"Seni pislik!
Sen benim oğlumsun lan!
Nasıl ibne olursun?!"
Sustu genç çocuk.

"Ben koskoca Hüseyin'in oğlu ibne dedirtmem! Ben Hüseyin Sezer, oğlu Tuna Sezer ibne diyeni öldürtürüm. Onu ibne yapanı da öldürürüm!"
Gencin gözleri hiddetle açıldı.
"Baba. Ne. Diyorsun."

"Sen ibne falan değilsin! Her şey o piçin altından çıktı! Benim oğlum ibne olamaz! Onunla bir daha bulaşamazsın!"

"Yalvarırım yapma. Onunla bir ilgisi yok, ben sadece onu seviyorum. Ona bana bir şey yapmadı."

"Öyle mi! Onu öldüreceğim! Hemde gözünün önünde, başkasına siktirerek öldüreceğim."

Kalbi kasıldı genç çocuğun. Korkudan tirtir titriyordu.

"Beni öldür. Yalvarırım beni öldür. Lütfen ona bir şey yapma. Baba söz ayrılırım ondan. Yalvarırım ona bir şey yapma. Söz veriyorum bir daha konuşmam onunla. Ona bir şey yapma. Ne olur bir şey yapma."

Ayrılırdı. Gerekirse ayrılırdı. Ona bir şey olmasına dayanamazdı. Babası kaçık bir mafyaydı. Ne dediyse yapardı. Gözünün önünde öleceğini düşündükçe midesi bulanıyordu. Sevdiğini öyle görmeye katlanamazdı ki.

"Peki! Seni öldüreceğim. Ama sadece o öyle sanacak!"

"Ne?"

"Onunla asla buluşamayacaksın çünkü seni öldü sanacak!"

Ne demek oluyordu bu? Tam olarak ne demekti? Kendisini öldürse bu kadar canı yanmazdı. Çünkü onun üzüldüğünü bilmeyecekti. Yada acı çektiğini. Mezarına geldiğini mezardan görecekti. Ama şimdi bilecekti. Ölmemiş ama sevdiğinin onun yasının tuttuğunu bilecekti. Ona gidip sarılamayacaktı. Buradayım, hayattayım diyemeyecekti. Özür dilerim sevdiğim diyemeyecekti.
Son bir kez seni seviyorum diyemeyecekti.
Nefes alıyordu ama ölmüştü.
Çünkü sevdiği öldüğünü düşünecekti.

"Bundan sonra benim oğlum Tuna Sezer olacaksın! Sonra da yerimi alacaksın! Benim oğlum olmayı başaracaksın! Bir ibnenin aklını karıştırmasına izin verme! Yarın yada bir sonraki gün ölüm haberini vereceğim!"

Babası bir süre durdu ve oğluna bir kez daha yumruk attı.

"Sen onu evime soktun! Nasıl yapasın lan bunu! Evime soktun onu! Arkadaşım dedin birde! Arkadaşım he!"

"Hayat arkadaşım."
Babası sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Oğlunun böyle itaatsizliğine katlanamıyordu.
"Bu günden itibaren seni eğiteceğim! Sezer ailesine yakışır olman için! İlk olarak üç gün boyunca yemek yemeyeceksin! Cezanı çekeceksin! Hayat arkadaşıymış. Benim oğlum ibne değil!"

Tuna sertçe ayağa kalktı. Kendisini öldürsün istiyordu. Gerçek anlamda istiyordu bunu.

"İbneyim baba! Ben ibneyim!"

Sonrasında kafasında hissettiği bir acı ile karanlığa doğru gitti. Güzel bir rüya görmek istedi.
Kerem ile portakal suyu içerken bir rüya görmek istedi.
Dudaklarını onunla birleştirirken bir rüya görmek istedi.
Yada bütün bunların rüya olmasını.
Şimdi sevdiğinin yanında uyanmayı diledi.
Ama hayır öyle olmadı.
Uyandığında ise bir kulübeydi. İki yıl boyunca kalacağı kulübe. Babası zorla kendi işlerini yaptırmaya çalışsa da red edeceği, sonra şirket açacağı bir hayata başlayacağını bilmiyordu. Yada orada sevdiğini görmeyi.
Kendisine bakmasını ama yeşil ve mavi gözlerinin lensle kapatıldığını bilmeden.
Saçlarını siyaha boyadığını bilmeden.
Ona bakarken acı çektiğini bilmeyecekti.
Her onu görüşünde "Tuna'yım" ben demek isteyecekti.
Onu portakal suyu içtiğini gördüğünde bayılacak gibi hissedeceğini bilmeyecekti. Yada boktan bir şekilde her şeyi öğreneceğini.
Daha hiçbir şey yaşamamıştı.


_________________________
_________________________

Sizce Tuna haklı mı?
Hangisi daha çok acı çekmiş?
Sizi seviyorum. 💞

~Tıpatıp~ •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin