||Bu bölümü kahinimssii ile beraber yazdık, kendisine çok teşekkür ediyorum buradan.||
2013, Tuna'nın ölümünden üç hafta sonrası.
Gece gelmiş, tüm benliğiyle sarmıştı şehri. Her tarafı resimlerle, yazılarla dolmuş duvarlara baktı. Sanki hala oradaymış gibi gülümserken kısılmış gözlere baktı. Fotoğraflarda kaybolamıyordu gözlerine bakıp. Belli olmuyordu bu soluk fotoğraflarda gözlerindeki hareler, dudaklarına yerleşen alaycı var ile yok arası gülümsemeler...belli olmuyordu bu soluk fotoğraflarda. Sanki telefona numarasını tuşlasa elektronik cihazların bozarak biraz değiştirdiği ama büyüsünü bozamadığı sesini duyacaktı. Her şey aynıydı ama her şey farklıydı...
Bu gün ay dolu dolu bir dolunay olmuş perdelerin arasından süzülüyor duvarlarda dans ediyordu, hemen yanında süzülen gözyaşlarını görmüyordu sanki. Belki de her gece parlayan yıldızların sebebiydi duvarlara satırlarca söz yazan. Belki yıldızlar da çok sevmişti onu. Küçük çocuklara onları kandırmak için söylenen "O çok daha iyi bir yerde seni izliyor, mutlu olursan, güçlü olursan o da mutlu olur." cümlelerine inanmayı istiyordu. Bu gün ay dolu dolu bir dolunay olmuş perdelerin arasından süzülüyor duvarlarda dans ediyordu, hemen yanında süzülen gözyaşlarını görmüyordu sanki. Belki de her gece parlayan yıldızların sebebiydi duvarlara satırlarca söz yazan.
Belki de inanmaması daha güzeldi; ne de olsa artık her güldüğünde gözleri gülüşüne takılacağı dudakları, kendini dipsiz bir boşluğa düşmüş gibi hissettirecek renk cümbüşü gözleri ara olmuştu. Ne gözleri ne kalbi bırakmıştı bu arayışı. Ne patates kızartıldığında çaktırmadığını sanarak tabağındakileri tek tek alacak çatalı ne de portakal suyu doldurulan bir bardağa ışık hızıyla ulaşan biçimli elleri aramayı bırakmıştı gözleri. Sabahları burnunu sıkan, geceleri saçlarında gezen parmaklara doyamamıştı... Gök gürlediğinde "Korkuyor gibi yapıp sarılsana" , yağmur yağdığında "Gökten deniz yağsa aramızdan su sızmamalı" diyen melodik sesi... Okuduğu kitaplarda beğendiği sözleri bir şekilde iğrenç espirilerine maruz bıraktıran cümleleri... Babasıyla tanıştığında arkadaşız demişlerdi, kulağına fısıldamıştı saçları biribirine dokunurken "Hayat arkadaşıyız." Ne kadar da utanmıştı ama ne güzel yakışmıştı beyaz yüzüne pembe, masum bir çocuk misali... Gece olmasını umursamadı. Üstünde ne olduğunu umursamadı. Anahtarı alıp almadığını, telefonunu ya da parayı... kapının kapanıp kapanmadığını... umursamadı.Ezbere bildiği yolda, tek başına yürüdü. Geniş kaldımlara sığmayacak özlemi ve eline kenetlenecek sıcak bir el olmadan.... Renkleri solmuş binaları, budanmamış ağaçları, üzerine basılmış çimleri, park etmiş yüzlerce arabayı geçti. Sımsıkı kapanmış perdeleri, hala ışıklarının yolu anlattığı sokak lambalarını ve rüzgarla sallanan hışırdayan ağaçları. Bitmiş gözyaşlarıyla burnunu çekti, kalmayan ve dökülemeyen göz yaşarı yerne. Saçlarına omzuna koluna çarpan küçük damlalar... Yağmur yağıyor. "Gökten deniz yağsa aramızdan su sızmamalı." İşte onun evi... eski evi. Kaldırımın kenarında hırçın ve yaramaz çimenlerin üzerini örten birkaç taşı perdesi çekilmiş cama attı. Camı açıp "Yoksa beni mi özledin?" diyecek ve dudakları varla yok arası alayla kıvrılacaktı. Göz göze gelecek ve bir uçurumdan yuvarlanmış gibi dünyayı şaşıracaklardı. "Çek şu perdeyi..." Kimse açmadı camı, kimseye perdeye dokunmadı. O küçük ve biribirlerina sarılmadan sığamadıkları yatak boştu. Bomboştu... Uykusu bir kanaryanın kanadından alınmış bir tüymüşçesine hafifti oysaki. Ama uyanmadı... O camdan kendisine bakan "Sevgilim" dediğinde ne olursa olsun hemen kafasını çıkaran biri yoktu. Onun oradan kendisine bakmasını, ve o hayran olduğu gözler ile kendi gözlerini birleştirmeyi istedi.
Eskisi gibi onlara bakmak, her şekli ile ezberlediği o gözlere hayranlığını dile getirmek istedi. Ama hayır, kimse o camdan kendisine bakmadı. Ne garip hissediyordu kendisini, yalnız ve üşümüş. Kaybolmuş gibiydi sanki, tek başına kalmış masum bir çocuk gibi. Derin bir nefes aldı, her ne kadar onsuz alınan nefesler ciğerlerini yakıyor gibi hissetirse de. Gözlerini istemsizce ayırdı, kafasını eğdi ve nereye gideceğini bilmeden adımlar atmaya başladı. Bacakları istemsiz gidiyor gibiydi, umursamadı. Sadece kaçmak istiyordu. Sanki yaşadığı bu acıdan kaçabilir gibi kaçmak istiyordu. Sanki acı çekmeyeceği bir yer var gibi oraya kaçmak
istiyordu. Bir süre sonra ayakları artık durmak istedi, gecenin ortasında tek başına dolaşan genç bir anda durdu. Etrafına bakındı, bacaklarının titrediğin hissettiğinde gördüğü duvarın dibine çöktü. Kendisini o kadar yorgun hissediyordu ki, burada uykuya dalabilirdi.***
Gözlerini açtığında güneş her şey yolundaymış gibiydi. Bulutlar dönüp duruyordu yine... Gerçekten sokakta uyuya mı kalmıştı diye düşünemeden edemedi. Kucağındaki kediye baktı. Sıcacıktı... Tüyleri sanki onun saçlarını andırır gibi karışık görünüyordu oysa hepsi yumuşacıktı. Bir kedide bile onu arayacak kadar özlemişti. Kalbine bir kibrit atmışlardı, özlem... Şimdi her geçen dakika büyüyordu bu alev. Tek sönmeyecek şey bu alevdi, çünkü bunun sönmesi için gereken tek şey artık sadece anılardı. Anılar... Acıları tatlı bir nini misali nefesini keserken tatlı olanlar binlerce hançer gibi alevlerin kaynağına saplanıyordu. Kedi mırıldayarak gözlerini açtı. Bu kedinin burada ne işi vardı? Van kedisi gibiydi biri yeşil biri mavi gözleriyle. Sanki tüm suçlu o kediymiş gibi kaldırımın sert taşlarına itti minik kediyi. "O gözleri sadece o..." Kedinin korku ile kaçışına baktı. Oturduğu yerde öylece kala kaldı, aynı sevdiğinin hayran olduğu gözler gibiydi._________________________________________________________________________
Herkese merhaba. Bu bölümü başta da dediğim gibi kahinimssii ile yazdık, gerçi çoğunu o yazdı. Umarım onun güzel yazışını görünce benimkini beğenmemezlik etmezsiniz. Neyse sizi seviyorum, oy verirseniz çok sevinirim.
•Bu hikayede olacak her şey şimdiden ayarlamış bulunuyorum. Olacak herşey şimdiden aklımda.•
Bu arada zaman geçişleri sürekli oluyor. Okumadan önce zamana dikkat ederseniz, konuyu daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum. 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Tıpatıp~ •bxb•
Fiksi Remaja"Size bakınca kalbim acıyor biliyor musunuz? Sanki kalbim yanıyor gibi hissettiriyor." "Neden?" "Çünkü altı yıl önce ölen sevgilime çok benziyorsunuz."