Wooyoung
"Sana inanamıyorum, sana inanamıyorum." diye kendi kendime söylenerek bulunduğum yeri hızla terk ettim. Hongjoong peşimden gelirken beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama onu ne gözüm görüyor, ne kulağım duyuyordu.
Alkolün ve soğuğun etkisiyle vücudum titrerken gördüklerimi unutmaya çalıştım.
Sorun onu öyle görmem değildi. Sorun onu herkesin öyle görmesiydi. O bana özeldi.
Bana özel kalsın istiyordum. Kendine değer versin istiyordum, saygı duysun istiyordum.
Ben onu herkesten sakınırken o neden bunu yapmıyordu? Bu kıskançlık değildi, apayrı bir şeydi biliyordum. Ama içimdeki bitmek bilmeyen bu öfke neydi bilmiyordum.
Yakıp yıkmak istiyordum her şeyi. Ona bakanları, dans ettiği sahneyi, lanet direği, masaları, duvarları, her şeyi.
O hariç her şeyi silmek istiyordum bu dünyadan.
Kapının önündeki arabanın yanına geldiğimizde bu sefer arkamdan Hongjoong'un değil onun sesini duydum.
"Özür dilerim." diye bağırdı çatallı sesiyle. Peşimden koşmuşa benziyordu, terlemişti. Belki de dans ettiği içindir? Yanakları ve gözleri ıslaktı. Ona en yakıştırmadığım renk kırmızıydı ve şimdi gözleri, yanakları, burnu hep kırmızı olmuştu.
Beni burada görmeseydi ağlar mıydı?
Ağlamazdı değil mi, onu ağlatan hep bendim. Ona zarar veriyordum, üzüyordum işte.
"Özür dilerim." dedi tekrar nefes nefese. Şimdi önümde duruyordu. Ellerini dizlerine yaslamış soluklanıyordu, gömleğinin ilk üç düğmesi açık olduğundan eğildiğinde göğsü açıkta kalmıştı tamamen.
Yanımızdaki Hongjoong ise tek kelime etmeden içeriye geri girmişti.
Şimdi gecenin bu saatinde, evimizde kıvrılıp uyuyabilirken, burada birbirimize bu şekil bakıyor olmak canımdan can götürüyordu.
Konuşmasını bekledim. Hepsinin uygun bir açıklaması olmasını, öfkemi dindirmesini bekledim. Dudaklarımdan öpüp sadece benim olduğunu hissettirmesini bekledim.
O sadece durdu. Ellerini iki omzuma yerleştirip gözlerimin içine baktı. Ağzı hâlâ aralık dururken gözlerindeki yaşlar akmaya hazır bekliyordu.
"Özür dilerim." dedi bu sefer daha sakin ses tonuyla. "Ben çok pişma- ev... Eve gidelim, evde konuşalım, hm? Olmaz mı?" diye sordu kafasını yana yatırarak. Sonra yüzüne sahte olduğu belli gülümsemesini yerleştirdi. Gözlerini kısınca oradaki damlalar iki yanağından aşağıya döküldü.
Dünya üzerinden yok olmak istedim.
Geriye doğru bir adım atıp omzumdaki ellerinin iki yanına düşmesine sebep oldum.
Arabayı es geçip ona arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
Ağır ağır, peşimden gelmesini istiyormuşumcasına...
Gelmemesi daha iyi değil miydi? Belki. Onu üzüp duran birinden ne fayda gelirdi ki? Bencilliğim tutmuştu işte, yanımda onu istiyordum.
Peşimden geldiğini anlamam uzun sürmedi. Yanımda yürümüyor, hep bir adım gerimden ses çıkarmadan, konuşmadan takip ediyordu.
Buraya lise zamanlarımda, kendimi çok kötü hissedip de Busan'a gidemediğim zamanlarda geliyordum. Tekrar bir gün evden kaçtığımda bulduğum bu yer kafamı toplamama, huzurla dolmama sebep oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dance partner/woosan ♤
FanfictionO gün kaçtığım ve devamında her gün onu kapıdan izlediğim çocuğun bugün karşısına çıkıyordum. Buraya gelmesi an meselesiydi. Bunu kolumdaki saate bakarak söyleyebilirdim. Acaba o da benim yaptığım gibi beni dans ederken izleyecek miydi? Hakkımda ne...